23.5.10

ve Başbakan yurda döndü :)

Hamileliğim sırasında hassas ve narin çamaşır ayarında olduğumdan alınganlığım tutmuştu ve ilgi beklemiştim.

Mide bulantısı çektiğim sıralarda yaşadıklarımı önceki yazılarımda anlatmıştım, hatta orda bir de alınıp, darılıp küstüğüm başbakandan bahsetmiştim :)

İşte o başbakan yurda döndü!

Hastaneden çıktığımızdan beri eli - gözü üstümüzde, hatta gece bekçiliğime kalarak katkıda bulunmuşluğu da var :)

Simoti'nin kolik sancıları tuttuğunda elinde pışpışlaya pışpışlaya sakinleştiriyor, ben de o gün full time yemek yiyorum fırsattan istifade :)))


Her Çarşamba müzakere yapıyoruz evde! İçli köfte ve pizza eşliğinde (Bu ikiliye dikkat! Geleneksellikten modernizme uzanan bir mönü:)

20.5.10

Anne karnındayken fıldır fıldır gezdin. Şimdi sıra kucakta gezmede! :)

İlk gezme maceramız babamızlaydı, sonra teyzeyleydi sonra da tek başımıza gezmeler başladı :))

1 Gün estiler aldım yanıma ne var ne yok koptum gittim Göktürk semalarına...

Kahvaltı diye başladığımız misafircilikten gece yarısı kalktım :)

Selin teyzesi, Simoti için her türlü konforu sağlamıştı, tabi süt veren Möö'yü de unutmamıştı, habire beslenir durumdaydık yine :)

Aslında evde oturmayı sevmeyen çok bilmiş kızım orman havasından mı neden bilmem 1 güzel uyudu ki anlatamam rahatlığımı!!


ve başka 1 gün, günlerden Pazar ve biz gezmeye alışık Edi'yle Büdü olarak yine taktık kolumuza sepetimizi bu sefer de Zekeriyaköy yollarına düştük.

Önce yine Göktürk'e uğradık, yanımıza yardımcı kuvvetlerimiz Berrak ve Emre'yi aldık, vardık mangala :)

Yer seçme maceramız sonrasında az güneş, az gölge, az rüzgarlı 1 yer bulduk ve kurulduk.

Simoti, ilk kez mangal kokusuyla tanıştı. Biz köfteleri, tavukları hapur hupur yerken o ise sek sütüyle takılıyordu :)

O gün yine orman havası aldı ve mis gibi uyudu, uyumadığı zamanlarda da
hamileliğim boyunca ve hala da bana çok yardımcı olan Berrak'ın kollarında etrafı seyretti :)


Haftaiçinde de Nişantaşı gezmemiz oluyor.

Ordaki sabit durağımız ananenin dükkançesi :) Orda mola veriyoruz. Altımızı değiştiriyoruz, anne Möö'den mamamızı alıyoruz ve tekrar gezmelere koyuluyoruz :)

Malum; annesi Nişantaşı çocuğuuu, Simo da öyle olsun :)

Annesinin gezdiği yerlerde gezsin, annesinin içtiği sulardan içsin, ben de annem gibi onun elini sıcak sudan soğuk suya sokturtmam ki az biraz da şımarsın baba evinde :)




Geçtiğimiz Pazar da, Kumburgaz yollarını aşındırdık. Hep orman havası alan kızımız biraz da deniz havası alsın dedik ve götürdük anneannesinin deniz kenarısındaki evisineee :)

Akşam üstü de taaaa Pendik'ten gelen Simo'nun hayranlarıyla mangal sefası yaptık.

Duygu teyzesi en son minnacıkken görmüştü, şimdi cingözlü sürekli gülümseyen halini görünce aldı artık zehiri. O da görmeden yapamayanlar arasına katıldı :)

12.5.10

Kamyon verin kullanayım ama bebek arabası ı ıhh :)

Tavsiyeler sonucu Maclaren travel sistem bebek arabası aldık.

Aslında benim gözüm Maxi Cosi'lerdeydi. Estetik duruşu ve renkleriyle cezbediyordu...

ama tecrübeli arkadaşlarımdan ve satıcılardan aldığımız tüyolarla estetikliğinin değil kullanışlılığının ön planda olan markayı Maclaren'ı tercih ettik.

Tek hareketle kapanabiliyormuş, hafifmiş, kolay sürülüyormuş, katlanması açılması kolaymış vs.vs.

Ben tüm bu söylenenlere inandım ve Simre'yi taşıyacağımız güne kadar arabanın yanına yaklaşmadım, kapalı kutusunda bıraktım.

Haso ise, her haftasonu kullanım kılavuzunu okudu durdu... Arabanın parçalarını taktı, çıkardı, sürekli bir şeyler çalışıyordu, ben de 'ne kadar çok oynadın, ne var sanki' diyordum.

Tatatatammmmm işte o gün geldi;

Simoti'nin ilk gezme günü...

Ah o araba yedi bitirdi bizi, kan ter içinde bıraktı. O parçası oraya, oto koltuğu şuraya, kemeri ordan çıkıyo, oraya basınca kitleniyo falan filan...

Tabii Hasoti, okuyarak tecrübe kazandığından tık tık tık hepsini yapıyordu, ben de elektronik aletlerdeki tamir ve keşif gücüme güvenip  'ne var sanki' diyordum yine...

ve bir gün ablamın da bana geldiği gün Simoti'yi babası olmadan ilk kez dışarı çıkarma heyacanıyla arabasını, oto koltuğunu ve Simo'yu yüklenip arabaya bindik.

Hem büyük, hem bebek mağazaları çokluğu, hem de yakınlığından dolayı Forum İstanbul'a gezi turu düzenledik.

Otoparkına arabayı parkettim.

Sonra bagajdaki bebek arabasını çıkarmak için çalışmalara başladık.

Evet, bagajdan çıkardık ama kapalıydı bu!

Neresine bassam diye önce heryerini kurcaladım, bas - çek - it - kaldır ı ıhh olmadı!

Ablamla arabanın etrafında döndük, yok yine 1 çare bulamadık...

Hani şimdi Haso'yu arayıp 'bu nasıl açılıyor' diye sormak da işime gelmedi :) ama maalesef uzun çabalar sonucu açmayı beceremeyince arayıp talimatları almak zorunda kaldım :)

ve arabayı açıverdik kolaycaaaaa

sonra rahat rahat alışveriş merkezini gezdik. Ne 1 ağlama ne de mızmızlanma...

Gezmeci Simoş gülücükler atarak arabasında yatıyor, herkesin ilgisini çekiyordu.

Bizim karnımızın acıktığı sıralarda Simoti de acıkma sinyalleri vermeye başladı.

Forum İstanbul'daki bebek bakım odası işaretlerini takip edip 1 odaya girdim ki ne göreyim,

Böyle güzel ve temiz 1 oda bu taraflarda hiç 1 alışveriş merkezinde görmedim. Yeni açılan Ataköy Plus da dahil!

Duvarlardaki süslemeler, alt değiştirme masası, mama ısıtmak için mikrodalga fırın, biberon ısıtmak için Arçelik'in aparatı, tertemiz lavabosu ve emzirmek için oldukça konforlu olan koltuğu şahaneydi!

Tek sorun yazı ve işaret algısı olmayan insanların paldır küldür kapıyı açıp 'a pardon' demesi ve sonra girdiklere yere şaşırıp odaya şöööyle 1 göz atmalarıydı!!!

Tuvalet kapılarını şaşırıp gelenlerin bayan olması benim şansıma mıydı yoksa şaşıranlar hep bayanlar mıydı bilemedim :)

Alışverişimizi yaptık, yemeğimizi yedik ve sıra geldi bebek arabasını arabaya yerleştirmeye...

Açtık ama açıldığı gibi kapanmıyordu ki bu şeyyy!

Şimdi 1 de kapamak için etrafında dönmeye başladık...

Otoparkta biz onu kapamaya çalışana kadar etrafta insanlar nispet yapar gibi açıyor, kapıyor, arabalarına binip gidiyorlardı...

Yine uzun uğraşlar sonucu arabayı kapamayı beceremeyince 'acil yardım destek hattı'nı aramaya mecbur kaldım :)

Haso'ya bağlandım ve verdiği tariflerle arabayı kapamayı başardık!

Öyle umutsuz ve çaresiz kaldım ki; bir an kapanmayan bebek arabasıyla o alışveriş merkezinin otoparkında yaşamak zorunda kalıcaz sandım :))

11.5.10

anneden anneye :)

'Bu yazıyı yazalı çok olmuştu ama anneler gününde moralim bozuk olduğundan yayınlayamamıştım. Şimdi biliyorum ki annemin arkadaşlarından birisi yine çıkış alıp bu yazıyı okutacak. Annem de dükkanda duvarına asacak meraklı annenin yazısını. O zamana kadar ben de okutmayacağım, susup bekleyeceğim ki kendi kendine okusun :)'


 
Ben ANNE oldum. Sen ANNE+ANNE oldun; sana 2 kat fazla düşkün oldum :)

Annelik dünyanın en zor mesleğiymiş!

Ne okurken bu kadar zorlandım ne de çalışırken!

Anneliğin saati yok, günü yok!

Derdini anlatamayan bir bebek ve ona adanacak yıllar!

Seni üzdüm bazen...

Asilikler ettim zamanında;

kapıları vurdum yüzüne,

günlerce surat astığım oldu...

ama bir öpücükle affettin hep beni!

Benim doğum sancısı çekerkenki bakışın gözümden gitmiyor!

Ben de 'Çekilir mi' dedim, çektim ama unuttum bile!

Bir bebekle sabah akşam uğraşılır mı dedim, 7/24 gözünün içine bakar oldum!

Uykumu bölmem dedim, uyumuyorum!

Kızımın aynı ben olduğunu söylediklerinde içim eriyor!

Ne mutlu ki ben de aynı sana benziyorum!

'canının canının canı' diye hala fedakarlık peşindesin...

Ben onu emzirirken sen beni besliyorsun!

O ağladı diye üzüldüğümde, sen ben üzüldüm diye onu kucaklıyorsun!

Kucağımda gazını çıkarmaya uğraşmaktan sırtım ağrıdı diye bana masaj yapıyorsun!

Benim gözüm kızımda, senin gözün hala kızında!

Anneler günün kutlu olsun, Allah sana sağlıklı ve uzun ömür versin ki hep yanımda ol annem :))

10.5.10

İlk anneler günüm :(

Yakın zamana kadar benim bayramım 23 Nisan'dı!

O gün arkadaşlarım beni arar, bayramımı kutlarlardı :)

Artık hızlıca yol katettim ve Mayıs ayına 'anneler günü'ne terfi ettim!

Geçtiğimiz Pazar da 'benim günüm'dü! İlk anneler günümdü!

Herkes kutlamak için aradı ama ben ilk anneler günümden hiç 1 şey anlamadım...

Simre'cik güne kakasını yapmakla başladı (kendisi bezine yapmıyor, bezini açtırıyor, başında bekletiyor... Poposuna bulaşsın istemiyor da titiz kızımız :)

Sonra bebeğin hijyeni, mini banyosu, giyinmesi, yedirilmesi derken Hasot o sırada açlıktan bayılmalardaydı.

Bir an evvel evden çıkıp 1 şeyler yemek istiyorduk ama gün içinde bir sürü aksilikler yaşayınca yediğimizden 1 şey anlamadığımız gibi 1 de trafik kazası atlattık.

Allah kızımızı bize, bizi de birbirimize bağışladı!

Hep diyorum ya Nescafe 3'ü bir aradayız biz. Kahvesi Haso, sütü ben, şekeri de Simre'cik :)

Birbirini düşünen, düşkün olan, canı yananla canı yanan 3'ü bir aradayız biz!

O günden beri benim tansiyonum yerlerde, başım, boynum ve belim birbirine kenetlenmiş beni rahat bırakmıyorlar!

Simre çok huysuz, geceleri uyumuyor ve bütün gündüz ağlıyor!

Öyle içten, öyle kötü ağlıyor ki ben de saçlarımı yoluyorum!

Bütün gün deli dilaver gibi Simre'yi yatıştırmaya çalışmaktan bitmiş durumdayım.

Doktorumuzu aradık, rahatlatıcı 1 ilaç önerdi ama ilaca gerek kalmadan dün itibariyle erken gelen babasının kucağında sakinleşti.

ve sabaha karşı gülücükler atmaya başladı!

Artık uyanıkken bize tepki veriyor, şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra tatlı tatlı gülüyor!

Bu arada ben; Evet başta süperdim, güzel taşıdım, güzel doğurdum, güzel baktım derken sanırım tükendim.

Simre'yi tutmaktan, taşımaktan, pışpışlamaktan, heryerim tutulmuş durumda. Yemek yemeyi unutuyorum, unutmaktan ziyade Simre'cik 5 dk bile boş bırakmıyor beni!

ama o güldüğü zaman full şarj oluyorum, hepsini unutuyorum :)

7.5.10

Simoti ile ilk gezimiz :)

Günlerce sabırsızlandım.

Annesi gezmeci, kızı da gezmeli! ama ne zaman?

Havalar ısınmalı ve biz sokaklara dökülmeliydik

ve bir gün 'güneşi gördüm' :) Günlerden Pazar'dı. Babamız da evdeyken çıkmalıydık artık!

Simo'nun 24. günüydü. Topladık pılımızı pırtımızı, dışarda kahvaltı edelim dedik..

Neyimize güvendiysek!?!

Bu arada pıl ve pırt toplamak hiç de kolay değil!

Onu da alalım, bunu da alalım, şusu, busu, onun parçası falan derken çıkana kadar kan ter içinde kaldık.

Elime koluma bi baktım sanki tatile gidiyoruz.

Çantam, çantası, bebek arabası, oto koltuğu parçası, rüzgarlık, yağmurluk ve Simre!

Eeee kapıyı kim kitliycek?

O gün annemin varlığı yine hayat kurtardı :)

El kadar bebek, 3 kişi peşinde çantalarını, eşyalarını taşıyor.

Bunun bi pratik yolu olmalı, arabada mı yaşasak acaba?!?

Pazar günlerimizin klasiği Teşvikiye Saray'a gitmek vardı aklımızda...

Dışarda oturucaktık, Simo da hava alıcaktı...

Ben Saray'a pat pat giriyodum ama şimdi elimde yeni tanıştığım bebek arabası ve içinde Simoti vardı.

O masaların arasından nasıl geçiricektim?

Hasot arabayı parketmeye gitti.

Annem de her zamanki gibi başka bi masada arkadaşlarını gördü ayaküstü sohbete daldı.

Ben de kaldım mı elimde arabayla :)

Garsonlardan yardım istedim mi istedim, insanların sandalyelerini ite kalka oturacağımız masanın oraya geçtim mi geçtim ama bi türlü arabayı geçişi kapamayacak şekilde yerleştiremedim.

Bu sırada Simre ağlamaya başlamasın mı :)

Allah'ım gezmecilikten vazgeçiyorum, eve dönelim deme aşamasındayım!

Ben nasıl kahvaltı edicektim?

Ne yedim, nasıl yedim bilemedim, bir süre sonra yürüyüşten gelen ablamla eniştem de yanımıza geldi.

Ablama Simre'yi pasladığım ara bişeyler yedim sanırım :)

Özetle Simoti'yi dışarı çıkardık, perişan olduk ama olsun kahraman biziz! :)

6.5.10

Babababası ve babaannesi ziyaretimiz :)

Bugün ilk ev gezmemize gittik.
Simoti'yi el öpmeye götürdük ama o ne yaptı?

Dedesine dil çıkarma şirinliği yaptı, herkesi güldürdü :)

Akşam 9'da banyomuzu yapmaya 10'da da son kez anne Mö'den karnımızı doyurmaya :) ve sonra uyumaya alıştığımız için misafirliğimizde de rutini bozmadık ve uyuyakaldık :)

Sonra babanın kollarında evimizin yolunu tuttuk ve gece nöbeti için hazır asker beklemeye başladık :))

Simo yaaa! Uykumun düşmanısın, beni 'Möö' olarak çok hırpalıosun, uyudun sanıp yatağına yatırdığımda o cingöz gözlerini sonuna kadar açıosun, beni deli ediyosun ama çok seviyorum seni!:)

5.5.10

Babamızın doğum günü! :)

Bugün 5 Mayıs!

İşçi bayramının 4 gün sonrası işte, başka 1 özelliği yok :)))

Yok, yok bugün çooooooook önemli 1 gün, bugün babamızın doğum günü!

Ben Simoti'nin peşinde sürünürken Haso da unutmuş olduğumu düşünedursun, ona gönderdiğim çiçekleri görünce de bayıladursun :)))

Simo, babasına sürpriz çiçek gönderdi ve çiçeklere de not iliştirdi.

Aslında notta 'annemle yemeğe çıkar mısınız? Bana teyzem bakar' da yazdırıcakmış ama onu annesi direk teklif etmek istediğinden son anda vazgeçmiş :)

İşte Simoti'nin babasına süprizi!


28.4.10

Kedi beni tırmaladı!!!!!

Simre için çekik gözlü Japon kedisi demiştim...

Babası da öyle diyor artık!

ama öyle böyle değil tam japon kedisi!

Kedi gibi miyav miyav sesleri çıkarıyor, arada sinek görmüş kedi gibi 'kıhhh'lıyor! ve şimdi de beni tırmalıyor!

Tırnaklarını kesiyorum, anında uzuyor! (kedi tırnağı kesme konusunda profesyonel oldğumdan Simre'de de hiç zorluk yaşamadım:)

ve bugün o minik ellerini hep kapalı tuttuğumuz için kıyamadım. Biraz eldivenlerini çıkarıyım, seviyim, öpiyim sonra banyo yaptırıyım dedim.

Eldivenleri çıkardığım an 5 parmak ve beraberinde 5 tırnak yanağıma cırtttttttttt diye çizik attı!

Sanki kavgadan çıkmışım, yüzüm çizik içinde.

Kedim mi var?

Hayır, japon kedisi kılıklı kızım var :)

26.4.10

Offline'ım :)

7/24 Simre için çalışmaktayım.

Çamaşır makinasının düğmesine basacak vaktim yok!

Yemek yemeyi unutuyorum.

İnternete giremiyorum! Maillerime bakamıyorum, face'imin book'unda kendimi güncelleyemiyorum, bloğuma yazı yazamıyorum...

Emzirme konusunda yaşadığımız sıkıntılar sırasında dualarım biraz fazla gelmiş olucak ki bu sefer emzirmediği anı kolluyorum.

Yapışkanla yapıştırılmış gibiyiz!

Babasını bekliyoruz ki omzuna tükürelim, kocaman 1 gaaark yapalım :)

Özellikle anane ve babanın t-shirtlerinin omuzlarına beyaz beyaz süt lekeleri yapıyoruz!

Evimiz süt kokuyor, kapıdan girmeden 'içerde bebek var' kokuları siniyor apartmana...

Uykusuzluk, sırt ağrıları ve evde kapanmaktan sıkılmak dışında (babayla arada kaçsak da) derdim yok.

Evde durmaya sabretmekteyim.

Minyatürlükten çıksın, havalar düzelsin nasıl ki karnımda hop hop gezdirdim yine öyle gezicez kızımla her gün

19.4.10

'Meraklı Ben' :)

Doğumla ilgili yazdığım yazılarımla henüz evlenmemiş arkadaşlarımı evlenmeye, evlileri hamile kalmaya, hamile arkadaşlarımı da normal doğum yapmaya heveslendirmişim :)

Facebook'tan sitenin linkini verdim vereli herkes büyük merakla yazılarımı takip ediyor!
Yazmayı aksatsam; yeniden yazılarımla geri döndüğüm gün face'te yorum yağmurlarına tutuluyorum :) Sitede direk yorum yazan olmazken bi baktım 'simre de doktorlandı' yazıma yorum var...

Simre'nin göbeğimin içindeki göbek dansına şahit olan ve dişimden dolayı kısa kısa sohbet edebildiğimiz Altuğ Bey'in hastası; google'dan yaza yaza benim bloğa kadar gelmiş, çok sevindim..
ama Altuğ Bey yandı. Bi google'cı daha geliyo :))

gecce.com'da köşede yazarken bile bu kadar güzel tepkiler almıyordum. Sanırım 'meraklı ben'i anlatmalıymışım orda da :)))

Gün geçtikçe 'ne güzel doğum yapmışım be' derken buluyorum kendimi!

Hasot'tan ve çevremdekilerden övgüler bekliyorum, kanatlanıp uçacak gibi oluyorum.

Doğumumla ilgili yazılarımı okurken yeniden yaşıyor gibi oluyorum, en fenası da annemle ablamı ağlatmaya sebep olması...

Yaa hepiniz gülerken annemle, ablam; doğum sırasında dillendiremediğim sancıların tarifini yazılı olarak okurken gözlerini kaşıyor numarası yapa yapa ağladılar, bilgisayar başından çaktırmadan kalkmaya çalıştılar :)

doğum gazileri :)

Doğum sırasında gazi olanlar var;

Biri ablam;
Ağrımı dindirmek için belime masaj yapmasını istedim (aslında doğuma hazırlık kursunda eşler yapıyodu ama piyango ablama çattı :)

Ağrım dinmeyince, gitgide daha fazla şiddetlenince ve daha sert masaj yapmasını isteyince ablam helak oldu!

O telaşla vurduğunu hissetmemiş ama yatağın demir kenarlıklarına vurduğu kolları şu an hala mor :)

Diğeri nöbetçi doktorumuz;
Simre'cik karnımın en tepesinde duruyordu.

Tıpkı annesinin alışveriş merkezlerinin otoparklarında çıkışı bulamadığı gibi çıkışla alakasız gel keyfim gel takılıyordu!

Doktor da Simre'yi çıkışa yönlendirmek için koluyla, dirseğiyle, omzuyla baskı yaptı.

Benim kadar bitap düştü :) 'omzum çıktı, kolum çıktı' diyordu ama yalan! Ertesi gece yine nöbetteydi sapasağlam :)

Üçüncü gazimiz Hasot;
onunki duygusal gazilik :) Sanırım depresyona girdi kendisi!

Belirtileri mi? Çok yemek yiyor, Ofluyor, Pufluyor, her gün 1 yeri ağrıyor (genelde benim nerem ağrırsa onun da orası ağrır :)

Mesela sırtı ağrıyormuş, benim epidüral olduğum yeri işaret ediyor. Beli ağrıyormuş, bacağı ağrıyormuş...

Pazar günü gezmeye diye çıkıp alışveriş merkezinde market alışverişi yapınca da gezemedik, hava alamadık diye mızmızlanmalarr!

Aslında Hasot kaşınıyor!

Anne; sorunsuz, ah'sız - vah'sız ve onu bunu istemeden aşermesiz bi hamilelik geçirmiş, üstüne doğum yapmış, eve gelir gelmez ayaklanmış, 7/24 uyanıkken bile naz - kapris yapmamış..

ama baba; sürekli mızmızlanıyor...

9 aylık naz + doğum sonrası depresyon + lohusalık ağrısı, sızısı, kaprisini biriktirip su yüzüne çıkarırsam boğarım seni Hasooooooooooooot :)

Azmettim, başardım, Simre malup ben galip!

Bu arada ben nasılım?

Hiçbir yerim ağrımıyor, depresyona da girmedim. doğum sırasında epizyotemi yapıldığından atılan dikişlerimden de şikayetim olmadı.

Epidüral'in de hiçbir yan etkisini görmedim; bazı forumlarda epidüral baş ağrısı yapıyor, sırt ağrısı yapıyor yazıyor ama bana 1 buçuk saat ağrılarımı dindirmesiyle verdiği mutluluk dışında hiçbir etki yapmadı...

İlk hafta bebekle çok ilgilenemedim; hem gelen giden oldu, hem bebek sarılık oldu tekrar hastaneye yattık derken ikinci hafta herşey daha güzel olmaya başladı!

İlk hafta eve geldiğimde, bebeği emzirme denemelerim oldu.

Hastanede hemşireler herşeyi gösteriyorlar, eve dönüşte tek başınıza üstesinden gelebilirsiniz. 'aman' diyim, bebeğinizle başbaşa kalmanız gereken o dakikalarda yanınızda her kim olursa olsun siz tek başınıza inzivaya çekilin.

Anneniz, kayınvalideniz, en yakın arkadaşınız bile olsa söylenen her laf, yapılan her yorum o an siz hassasken ve saf ötesiyken incitiyor ve eğer benim gibi pes eden bi tipseniz de 'ben yapamıycam, mama yesin' dedirtebiliyor ki mamaya, biberona ne kadar karşı olsam da!

Evet, ilk hafta pes ettim, bebek zaten sarılıktı, moral bozukluğum iki kat olmuştu. Onu besinsiz bırakıp da inat ederek emzirmeyi başaracak gücüm yoktu.

İkinci haftaya girmeden Simre'nin doktoru Gökhan Bey'e gittiğimizde yorum yapılan konular bilirkişi tarafından onaylandı ve 'emzirmeye engelim olmadığı' tespit edildi :))

Sonrasında söylediği iki cümle kulağıma küpe oldu. ' Biberon ve mama verdiğiniz her an bir daha sizi hiç emmeyeceği ve sütünüzü istemeyeceği ihtimalinin çok yüksek olduğunu hatırlayın' dedi...

Gerçekten de kulaklarımda çınlayan bu cümle ile azmettim ve başardım!

İlk hafta sürekli biberonla beslendiğinden beni sürekli reddetti. Her denememde fenalık geçirdim. Benle dalga geçti, istemedi, gıcıklık yaptı sürekli!

Simre inatçı çıktı ama ben ondan daha inatçı!

2 gün tek başıma uğraşarak verdiğim çabanın sonucunda artık Simre'yi anasının ak sütüyle emziriyorum :)))))))))))

Söylenenleri duymayın, pes etmeyin, bebeğinizin sağlığı ve hatta sizin KİLOLARINIZ için bi odaya saklanın tek başınıza emzirin! Bunca helva ve hoşafa doğum öncesi kilomdan 1 kilo ve azıcık göbek nasıl kalırdı yoksa? :)

15.4.10

Simre de doktorlandı :)

Hamileliğimin son günlerinde, daha Simre doğmadan çocuk doktoru telaşına düştüm!

Hamile kalmadan önce doktor telaşına düştüğüm gibi, panik panik doktor arıyordum...

En önemlisi benim anlaşabilmemdi, ne de olsa Simre kedisi 1 süre anlaşamicak, ben onun tercümanı olucaktım :)

Sonrasında bazı kurallarım vardı, onlara ters düşmemeliydi...

Klasik doktor özelliklerinden ziyade; gelenekselci değil yenilikçi olmalıydı.

Rahat ve huzurlu bi bebek yetiştirmemi sağlamalıydı bu yüzden de huzur vermeliydi konuştukça...

Beslenme konusunda katı olmalıydı ki ben de katı olayım...

Bana sabırlı olmalıydı ki ben de yeni tanıştığım bebeğe sabırlı olayım...

Doğum öncesinde methini duyduğum ve sonra televizyon programlarında izlediğimde de oldukça içimin ısındığı doktor Gökhan Mamur'la tanışacaktık.

ama doğum beklediğimizden erken oldu ve Gökhan Bey'le tanışamadan bebeğimizin ilk kontrolleri o anda nöbetçi olan başka bir doktor tarafından yapıldı.

Isınmaya mecbur değilim di mi? Isınamadım!

Sarılığımızın ilk tehlikesini atlattıktan sonra koşa koşa Etiler Memorial'da Gökhan Mamur'a gittik...

Eşimin çocukluk doktoru, komşumun çocuğunun doktoru, benim çocukluk doktorum tavsiyelerine kulak asmadık, doktor konusunda yine bildiğimizi okuduk :)

Bebeğimizi kontrolden önce uzun uzun bizimle sohbet etti.

Sıkıntılarımızı ve merak ettiklerimizi sordu ve yanıtladı.

Tüm bunları yaparken öyle yumuşak öyle sıcak konuşuyordu ki insanın bebek olası; 'anne beni doktora götür' diyesi geliyordu. :)

Ben doktor kaçkınıyım nedeni de annemin profesor diye beni yaşlı yaşlı suratsız amcalara götürmesi!

O doktor sevimlilik bile yapsa, yuvarlak kalın çerçeveli gözlükleri ve sakalları beni korkutmaya yetiyordu...

Sık hasta oluyor ve her hastalandığımda koltukların altına saklanıyodum ki annem beni o doktora götürmesin!

Şimdi Simre de bana benzer de doktor kaçkını olur diye uzun yıllar birlikte büyüyeceğimiz doktorumuzu seçmek benim için çok önemliydi.

Ben buraya sevdim yazıyorsam sonuna kadar giderim...

Doktorumuzun en sevdiğim yanı benim gibi 'online' olması... http://www.bebekdoktorum.com/ onun sitesi...

Sarılıkla ilgili sıkıntımız çok şükür geçti.

Tahlil sonuçlarını alır almaz geri dönerek o sıcacık ses tonuyla; 'Sitaaare Hanımm unutmayın bir telefon kadar yakınım size her an' diyerek içimizi rahatlattı ama bunu derken benim ne kadar 'meraklı anne' olduğumu bilmiyordu :)))


Biz anne ve baba olarak sakinleştik, rahatladık ve sevdik. Simre nasıl sevmesin!

14.4.10

en sevdiğimsin oksitosinnnn!

Doktorumun tavsiyesiyle doğumla ilgili olumsuz yazılar ve sohbetlerden hamileliğim boyunca uzak kaldım.

ve herkesin bahsetmeye çalıştığı o kötü doğumların hiçbirisine benzemedi benim doğumum!

Şimdi doğumu en yakın arkadaşım Bilge, özellikle sen oku :)

Ters bi durum yoksa kesinlikle normal doğum, normal doğum, normal doğum! (çoğu doktor günü, saati belirleyip sezeryana yönlendirip arkadan kahvesini içmeyi daha çok tercih ediyor maalesef)

Aklımıza 'sezeryan' olup bi an önce zahmetsiz, acısız atlatmak hep geliyor da onu bastırabilirsek kahraman biziz.

Bence işin sırrı pozitif olmakta, mutlu olabilmekte!

Doğum sırasında salgılanan oksitosin diye 1 hormoncuk var. O salgılandıkça doğum kolaylaşıyor ve onu arttırmanın yolu da pozitif olmaktan geçiyor...

Hamileliğim sırasında doğumla ilgili korkularım çoktu ama doğumdan hemen önce o korkuların hepsi kayboldu.

Zaten o anda çok fazla bişey düşünemiyorsunuz, bi an evvel doğurmak tek isteğiniz olunca doğuruyosunuz hemen :)

Hele bi de emin ellerdeyseniz, korkucak hiç 1 şey yok! Siz mutlu olun, oksitosini yükseltin yeter :)

Hatta sütü de arttıran oksitosinin ta kendisi, değerini bilmek gerek yani! :)

Normal miyim?!? Normal doğum mu?!?!?!?!

Ben normal miyim ki normal doğum istedim!

Aklımda fikrimde çocuk yapmakla ilgili her durumda kaçış yolu olarak sezeryan vardı.

Normal doğum asla asla asla diyordum!

Sonra doktorumla ilk görüşmemizde 'normal doğum yapabilirsin, sen normalsin ve doğal yolu seçmelisin' demesiyle 'uf çattık' demiştim ama nasılsa dik kafalıydım doktorumu da kandırır sezeryanla kurtarırdım paçamı...

Pozitif yaklaşımlarıyla kendilerine hayran bırakan Başak Kutlu Atay ve Nur Sakallı hocalarımla; yoga, doğuma hazırlık çalışmaları vs. derken normal doğumun gerçekten normal olduğunu ve evrelerini öğrendim...

Bebek için ve kendim için en sağlıklısı olduğunu, normal doğumla daha güçlü daha dirençli bi bebek doğacağı fikrini benimsedim.

Bi yandan Hasot, bi yandan doktorum, bi yandan doğum dersi hocalarımdan aldığım tüyolarla 'sezeryana hayır' kampanyalarına katılacak duruma geldim!

ve sonunda 06.04.2010 tarihinde normal doğumla bebeğim Simre'yi dünyaya getirdim.

Belki çok acı vericiydi, belki biraz rezil, zahmetli ve eziyetliydi ama doğum belgesinde normal doğum gerçekleştirdiğim yazısını okudukça kendimle gurur duymam tüm acıları unutturdu!

Bilmiyorum ben normal miyim? Kolaycıyımdır ama Simre bebek için kendimi ateşe attım :) Yandım yandım kül oldum ama gerçekten değdi.

Kimse korkmasın, kimse mecbur kalmadıkça sezeryana yönelmesin, son dakikalarda sezeryan diye yalvarırken bulsanız da kendinizi normal doğum yapmak bi başka keyif veriyor insana! :)

Doktorum kahramanım Altuğ Semiz, bana 9 ay katlandı...

Google maceralarıma güle güle şaşkına döndü...

Kilomu kontrolü, bebeği paranoyak derecesindeki gelişmiş ultrason cihazlarıyla incelemesi ve her ihtimali benimle paylaşması, tek bir nokta bile atlamaması ve verdiği morali ile Çok şahane, sağlıklı bir 9 ay geçirmeme sebep oldu!

Son güne kadar araba kullandım (kendisinin haberi yok, olsa muhtemelen kızardı :)

Son günden bi öncesine kadar gezmeden geri kalmadım;

Cumartesi günü Nişantaşı'nda enine boyuna gezerken, annemin arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında hala alışveriş yapıyorken Pazar günü Hasot'la da alışveriş merkezlerini gezip akşam da arkadaşlarımızla buluşmuşken Pazartesi doğuma gittim.

Allah herkese benimki gibi hamilelik nasip etsin.

Arkadaşlarım 'hamileliğini algılayamadık ki doğum yaptığına inanalım' derken, apartman görevlimiz 'a a a aaa' diye bebekle gördüğünde şaşırıyor.

Eniştem 'hamile insan yerinden kalkarken zorlanır, evinde oturur' derken, kuaförüm 'göbeğine ne oldu, bebek mi doğdu, doğdu da sen neden burdasın' diye şaşırıyor :)

İnşallah bebekle ilgili maceralarım da hamileliğim gibi geçer...

Altuğ Bey'i beklerken 'doktorunuzdan memnun musunuz' sorularına 'aynısından bebek doktoru olsun, daha ne isterim' diyorum.

Şimdi bebek doktoru maceram başlıyor...

Onunla ilgili yazılarım da çok yakında :)

Sarı kedi solaryumda!

ve Simre doğar...

Simre'yle birlikte  korkular, meraklar, endişeler de doğar...

Evimize geldik, toz pembe odamıza Simre'mizle girdik.

Henüz onu beklemiyorduk, evden muayene için çıkmıştık gün sonunda doğum yapmıştım.

Gözleri kocaman açık, uzun saçları kirpi gibi japon kedisi tam :)

Hastanede 1 gece kalmam yeterliymiş ama bakılmak çok hoşuma gitmiş olucak ki bi gece daha kalmak istedim :)

İki gecemiz hastanede geçtikten sonra eve döndük.

İlk günümüz güzel geçti ama bi gariplik vardı. Kedicik hep uyuyodu...

Ev kalabalık, herkes onu sevmeye geldi.

Ama o hep uyuyodu!

İki gün sonra doğuma giren çocuk doktoruyla olan randevumuza gitmek için hazırlandık...

Anne ve baba olarak ilk doktor heyecanını birlikte yaşamak istedik, kimseyi peşimize takmadan kedimizi sepetine koyduk, hastanenin yolunu tuttuk.

Tahliller yapıldı, bilrubinimiz yüksek çıktı. Yani bebeğimiz sarılık olmuştu. Kan uyuşmazlığı dedi doktor, bişiler dedi ve onu acil olarak ışın tedavisine almaları gerektiğini, 4 saat içinde sonuç vermezse kanının değişeceğini ve bunun risk taşıyan bir işlem olduğunu söyledi.

O anda dünya durdu.

Herşeyi kötüye yoran ben; bebek makineye bağlandıktan sonra odadan çıktım. Hastane kafesinde ağla ağla kendimden geçtim... En kötü ihtimali düşünüyodum, daha yeni doğmuş bebeğime bişey olmasından korkuyodum.

O kabus dolu bekleyiş sona erdi. Sonuç güzeldi ama 24 saati hastanede geçirmemiz gerekiyordu.

Simre, cıscıbıl solaryum makinesinin minyatüründe güneşlenir gibi keyifle yatıyordu...

Onu öyle görenler solaryum makinelerinden çıkmayan annesine benzettiler :)

Daha bebeciklikten annesi gibi süsüne düşkün, kokosh olucak besbelli!

9.4.10

Elinize, kolunuza sağlık doktorlarım :)

Saat 11.45 beni doğum odasına aldılar!

Almasalar mı!

Almasınlar...

Bıraksınlar beni!

İmdatlar imdatlarrrrrr :)

Sezeryan da olmaz bu saatten sonra 'epidüral yapın yalvarırım'...

Doktorum beni kandırdı, böyle anlaşmamıştık, ben acı çekiyorum hani hissetmiycektim bu sancıları...

Olmazmış, doğum sırasında sancı hissetmeliymişim...

'Ah doktorum beni doğum odasına kadar getirdin, artık dönüşüm yok bu garip yatağımsı koltuğumsu şeyde 'epidüral' diye yalvarmakla geçiyor son dakikalarım...

Fazla detaya girmiyim, bilahare anlatırım :)

ama şöyle söyliyim saat 11.45'te girdiğim doğum odasında 00.01'de duyulan kedi miyavlaması ile tüm ağrılarım dindi...

Hamileliğim boyunca doktorumdan dolayı çok şanslı olduğumu biliyodum ama o gece nöbetçi olan doktordan da bu kadar şanslı olunmaz ki :)

Doktorlarım elinize, kolunuza sağlık...

Doğum sırasında epidüral diye yalvartıp vermediniz diye size çok kızmıştım ama haklıymışsınız eğer verseydiniz ben doğumu unutup kafam rahat sohbet ederdim:)))

O minik kediyi normal normal dünyaya getirmek için o kadarcık acıyı iyiki çekmişim!

8.4.10

Simre Geliyor!!!!

Günlerden Pazartesi...

Doktorumuza gidiyoruz...

Benim panik atak kurgularım yüzünden her an sezeryan yapılabilirmiş gibi korkuyla gidiyoruz.

Anlattıklarıma bakarak tedirgin olan kayınvalidem de bizimle geliyor..

Tekrar NSTye bağlanıyorum. Hemşireler yine tedirgin... Hissediyor musunuz diyorlar, neyi diyorum. 'Hafif sancınız var da' diyorlar...

Sonra doktorumun yanına gidiyoruz. 'Hımm diyor hafif sancılar başlamış 5 gün sonra görüşürüz'

Ben o sırada geçen görüşmemizde doktorumun anlattıkları ve google'dan bulduklarımla kurduğum senaryodan bahsediyorum.

O anda google'a sorduğum için yine azar işitiyorum, yine hem yazmış, hem oynamışım meğer :)))

sonra hastaneden çıkıyoruz.

Biraz dükkanda oyalanıyorum.

Kayınvalidemi eve bırakıcaktım, önce biraz alışveriş yaptık sonra eve geçtik.

Bu arada belime hafif hafif ağrılar vuruyordu.

Eve geçicek halim kalmamıştı.

Böyle ağrılara alışık olduğum için sesimi çıkarmadan saate bakmaya başladım.

Ağrılar düzenli olarak 15 dakikada bir geliyor sonra hemen geçiyordu.

Biraz uzandım, ağrıların şiddeti artmaya başladı. 10 dakikada bir gelmeye başladı.

Doktorumu arasam mı diye düşündüm sonra dedim ki bunlar yalancı ağrı boşuna aramayayım yine abartmıyım dedim.

Google'a sordum :) Gerçek doğum sancıları ile ilgili yazanların hepsi bana uyuyordu.

ve sancılar 5 dakikada bir belimi bükecek şekilde şiddetlenerek artmaya başladı.

Doktorumu aradım ' aradığınız kişi bir başkasıyla görüşüyor' diyordu o gıcık kadın... Aradım, aradım sonra kayınvalideme 'sanırım benim doğumum yaklaştı' dedim, Hasot'u aradım 'telaşlanma ama sanırım benim doğum sancılarım başladı' dedim.

Sonra sancılarımın en dayanılmaz dakikalarında doktorum aradı (bu arada herşeye panik olan ben, belki doğum sancısı değildir diye hala evde oyalanıyordum) 'sancılarım 3 dakikada bir geliyor, o nişan mı ne o da geldi, napıcam ben' dediğimi hatırlıyorum :)

Doktorum da 'telaşlanma yarım saate kadar hastaneye git, ben de geliyorum' dedi...

Hastane çantam evde, doğumu hiç beklemiyordum, daha kuaföre filan gidicektim...

Duş mu alsaydım, kıyafet değiştireyim,

Ya bişey unutursam sorularıyla o telaşın içinde 'beni eve götürün' dedim.

Akşam trafiğinde Bahçelievler-Bakırköy arasını jet hızıyla geçtik eve vardık, ben asansörün önünde sürüne sürüne eve vardım.

Bebek kıyafetlerini henüz hazırlamamıştım, onları toparladım, lohusa tacımı aldım.

Sürüne sürüne arabaya bindim ve Memorial'ın yolunu tuttuk...

Arabada hayatımda çekmediğim şiddette acı çekiyordum.

Annemle ablam hastaneye çok yakın olduğundan hemen kapıda beni bekliyorlardı.

Acilden girdik, yok kimlik yok neyiniz var sorularıyla delirdim.

Doğum yapıyorum doğum odasına gitmem gerek ne işim var burda diye bağırınca apar topar beni ordan kaçırdılar :)

Odaya çıktım yine o NST'yi bağladılar. Sancıların şiddetine dayanamıyordum artık.

Nefesim kesiliyordu.

Nöbetçi doktor ve hemşireler geldi. Hepsi dilimden çok çekti. Uyuşturun, epidüral yapın, Altuğ Bey'le öyle anlaştık, ağrı çekmiycektim ben diye ağlıyordum. Hiçbiri dinlemiyordu.

Alerjiniz var mı, adınız ne, o ne bu ne, kimlik numaranız!

Yalvarmamı kimse dinlemeyince duygu sömürüsü yapmaya başladım. Bakın uyuşturmazsanız bayılırım ben. Ağrıya dayanamam ben, hemen bayılırım tansiyonum düşer diyordum.

Ama nafile...

Dinlemediler...

Biraz bekleyin, birazdan epidüral yapıcaz diye geçiştirdiler...

Ağrıların çoğunu çektikten sonra çok şükür anestezi uzmanı geldi epidüral yaptı.

Sanki o da kolaymışmış, sırtımda yeri bulamadı, denedi olmadı, hem o şanet ağrı hem o iğnenin acısı derken artık tükenmiştim.

Hemşireye de, o doktora da, doktoruma da hatta Simre'ye de sinir olmuştum :)

Sonra ettiğim laflar ve çektirdiklerim için hepsinin gönlünü aldım...

Nöbetçi hemşire de o kadar iyiydi ki! Bütün gece bana da bebeğime de çok güzel baktı. Hatta onun yüzünden 1 gece daha kalmak istedim ama denk gelemedik :) sonra ona da dedim o sancıları çekerken, o sorduğun sorular insanı deli ediyor, o anda deli oldum deli deli! :)

3.4.10

Simre'cik erken mi gelicek?!?

Bugün kontrollerimiz vardı.

Ultrasonik bebişimizi ekrandan göreceğimiz son kareler için Memorial'ın yolunu tuttuk ablamla birlikte...

Doktorumuz doktorumuz Altuğ Semiz'e varamadan NST odasına aldılar beni...

Neymiş NST? Hemen merakımızı giderelim.

Göbeğime 2 tane şey takıyorlar, birisi bebeğin kalp atışlarını birisi benim sancılarımı makinede kaydediyor.

Elime de bi tık tık, bebek oynadıkça ona tıklıycakmışım...

Kızım bi anda atağa geçiyor, ben hemen tık tık tık tık sonra uykuya dalıyor...

Hemşireler beğenmediler, doktoruma gösterdiler o da beğenmedi, normalde 20 dk olan süreyi 55 dk'ya uzattılar.

Herşeyden panik atak olan ben, nedense telaşlanmadım, hareketlerinin ne kadar abartılı olduğunu bildiğimden 'neyini beğenmediniz' diye sorup gülüyorum...

Sonra doktorumuzun odaısna geçiyoruz dın dın dın dın dındın :)

Altuğ Bey'in ağzından dökülen sözler, yüreğimi hop hop ettiriyo çünkü Simre her an gelebilirmiş...

Artık dışarda büyümesi onun için daha uygunmuş, sıkılmış minyatür kurbağa :)

Plasentayla beraber sığamaz olmuşlar 'benim yerim daraldı, çıkarın beni burdan' der olmuş Simre'cik...

Üzüldüm yine çünkü 37+3 haftalıktı bebeğim...

Halbuki karnımda büyüsün büyüsün kocaman olsun şişko olarak doğsun istiyodum ama karnımın yapısından falanından filanından max. büyüme kapasitesine ulaşmış kendisi :)

Doktorumuzdan çıktık, google'a girdim (kaç kez bu konuda azar işitmeme rağmen us- lan- ma- dım :)

Google'a plasenta yazdım, sığmıyor yazdım, bebek yazdım, erken doğum yazdım hepsini birleştirdim ve ortaya 'plasenta yetersizliği' diye bişey çıkardım. Ordan da 'asimetrik büyüme gerilemesi'ne geldim ve bunları birleştirip içeriklerini öğrenince gene komalardan komalara girdim :)

Gerçekten rahatsızım, biliyorum...

Doktoruma söz vermiş olsam da yine yapacağımı yaptım bi de üstüne üstlük herkese bu okuduklarımdan bahsedip doktoumun dedikleriyle birleştirdim ve ortaya kalp ritmi bozuk, ciğerlerine hava gitmeyen ve sezeryanla alınması gereken bi bebek çıkardım.

Tüm hafta sonunu da bu stresle geçirdim ve geçirttim...

Annemin anlattıklarımdan kafası karışmış olucak ki benim huyumu da bildiğinden gizli gizli doktorumu aramış, herşeyi doğru düzgün öğrenmiş ama ben o yazıları doktorumla konuşmadan tatmin olur muyum? Olmaaam... Pazartesi günkü randevuyu bekliyorum, belki de Pazartesi sezeryan mı olur diye de düşünmeden edemiyorum, tamam tamam sustum! :)

22.3.10

20lik dişim eksikti!

1 Simre alana 20'lik diş bedava!

Geçen gün arkadaşlarımızla otururken konu nerden açıldı hatırlamıyorum da 20'lik dişlerden bahsetmeye başladık.

Dedim ki ' benim 20'lik dişim çıkmadı, artık çıkmaz heralde'... Demez olaydım!

Cumartesi konuştuk Pazartesi gecesi acile taşındık!

Ben dilimle getiriyorum herşeyi başıma :)

Neymiş efendim, 20'lik dişim çıkmaya çalışıyomuş, apse yapmış, yarılıp çekilmesi gerekiyomuş ama doğumuma az kaldığı için o anda doğum gerçekleşebilirmiş en iyisi ertesi gün hastaneye gidip doktorum nezaharetinde hastanedeki bir diş hekimine gitmekmiş.

Ben o ağrıyla o geceyi nasıl atlattım bilemiyorum.

Ertesi gün koştura koştura doktoruma gittim, konuşamaz bi halde...

Acile gittiğimiz diş hastanesindeki doktorun dediklerini anlattım yana yakıla... Bi yandan da keşke hastane çantasını da getirseydik diye hayıflanıyordum :)

Of meğer yine abartmışım, öyle şey olmazmış, antibiyotik tedavisiyle apse geçermiş sonra çektirebilirmişim...

Sonra hastanedeki diş hekimine gittim, antibiyotik verdi, 3 gün sonra da dişi çekeceğini söyledi...

Tamam deyip çıktım ama içime sinmedi doktor fobisi olan ben güvenemem ki öyle her doktora...

Hayatımda tanıdığım ve güvendiğim iki doktordan biri Mehmet Ali Özer'i aradık hemen;

O bana 32 dişini çekicem dese çek Mehmet Ali abi derim :)

(diğerini biliyosunuz bloğun başından sonuna bahsediorum zaten :)

'Sakın demiş, şimdi ne 20'lik diş çekmesi, Sitare hassastır, kasar kendini kafaya takar, doğurası yoksa da doğurur'

Onu dinledim tabiki, dişimi çektirmedim. 3 gün kadar hiç 1 şey çiğneyemedim, konuşamadım ama sonra antibiyotikle birlikte 4. gün tüm ağrım sızım dindi.

En yakın zamanda çenemin derinliklerinde saklı kalmış 20'lik dişim Mehmet Ali abinin ellerinden öper :)

15.3.10

En'lerin doktoru :))

Simre'nin boyu uzuyor, sürekli kilo alıyor.

Minik çikolatamızın gramajı artıyor :)

Dünkü kontrolümüzde kilomuz 1870 olmuştu.

Her gittiğimde beni tartan doktorumun hassas tartı modundaki yaklaşımıyla hamileliğimden şu ana kadar 6 kg almış bulunmaktayım :)

Söylediğine göre de bundan sonra maksimum 3 kilo daha alırmışım. Sonrasında da bu kiloların hepsini tıkır tıkır gönderirmişiz :)

Hayatı boyunca sebzelerle beslenen, kilosuna dikkat eden ama evliliğimizin ilk zamanlarında doğu kültürüne alışık olmayan midem ve gözlerimin azizliğine uğrayarak 12 kilo almış bir kişi olarak benden bekleneni yaptım ve başardım!

Koskocaman göbekli (hala bu erkek göbeği, yanlardan almadın, kilo almadın, bu bebek erkek' diyenler var :) ama arkadan bakınca bildiğimiz Sitare olan ben, artık çok yakında Simre'yi gururla tüm sevdiklerimize koklanması için sunucam :)

Sevgili doktorum doktorum Altuğ Semiz'le ilk görüşmemizde 'yandın! Kilo konusunda en sert doktoru buldun' demesiyle o anda doğru doktor kararı verdiğimi anlamıştım zaten...

Doktorum! o cümleyi şöyle değiştirelim; 'yaşadım! En ilgili, benim gibi en pimpirikli, en kuşkulu, en araştırmacı, en anlatıcı, en açıklayıcı, Hasot'un gelmedği tek gittiğim zamanlarda Hasot'u en azarlayıcı, enn süpeeeer doktoru bulmuşum :)

Bu aralar muayenelere o kadar keyifli gidemiyorum, sebebi de doğumun yaklaşmış olması...

Benim merakım dinmiyor, yanında hediye olarak bir de korku getiriyor :)

Bu bebeği büyütmesi, böyle karnımızda sevmesi güzel ama çıkış işlemleri olmasa olmaa mı :)

5.3.10

O endişeli, ben meraklı :)

Simre'nin adını burdan duyurduktan sonra artık herkese söylemeye başladık.

Ondan önce en en en yakınlarımız biliyordu sadece...

Şimdi benzinci, market, kasap, kuaför ve yoldan geçen ismini bilmediğim teyzeler kızımızın adını biliyor artık! :)

Genç kızlar bi kenara not alıyor, çok beğendim. 'Anlamı da çok güzel, ben de bu ismi koymak istiyorum' diyorlar...

Biz ilk anda çok beğendik ama herkesten bu kadar süpper tepkiler alacağımız aklımıza gelmemişti.
Facebook'ta bloğun linkini verip herkese bebişimizin ismini duyurduğumuzda aldığımız tepkiler süper süper süperüstüydü :)
Yorum yapan, beğenen tümmmm arkadaşlarımıza, sevdiklerimize kocaman kocaman teşekkürler ediyoruz.


Ablamın heyecanla ismi bulup bana ilk söylediği anı hatırlıyorum da...

Çeşitli testler ve hurafelere göre cinsiyeti erkek çıkan bebeğin doktorumuz tarafından 'kız' olduğunu öğrendiğimiz gündü.

Biz biraz buruktuk çünkü erkek için isim hazırdı, planlar hazırdı, ona alışmıuştık...

ve tabi erkek bebeğin ismi şimdi beni kıskanan Hasot tarafından bulunmuştu :)

Onun ismine çok yakın, onu tamamlayan bi isimdi.

Benim adımdan da bi harf içeriyordu çok şükür :P

Evet, ben de onu o zaman kıskanıyordum!

Ama ne oldu, döndü dolaştı Sitare'nin yıldızı parladı kalbimizdee :)

Kıskanma sırası Hasot'ta! :)

Ben 'canım kızım, benim kızım, benim parçam' diyorum diye birileri çok bozuluyor...

'sadece senin kızın mı, senin parçan mı' diye buruluyor...

'Sen o blogda yazıyorsun, sanki sadece senin kızınmış gibi' diye Sezercik numaraları yapıyor.

Sen de yaz diyorum, yazıcam zaten diye hırslanıyor.

Yakında 'endişelibaba' diye bi blog açılırsa şaşırmayın :)

Neden mi endişeli baba;

Çünkü hamileliğimden beri, bilmediğimiz bu yola girdiğimizden beri ben aşırı meraklı,

O da iki kaşı havaya kaldırarak nasıl yapıyorsa alnında 5 tane enine çizgi oluşturduğu gözleri açık bakışlarıyla oldukça endişeli :)

Ufak bir ağrım olsa,

Numaradan 'ay' desem,

ve şu son zamanlarda 'doğumla ilgili şakalarımla' hemen endişeli bakışlar devrede :)

Bu arada her zamanki geyikliklerim yüzünden 'yalancı çoban' gibi tüm inandırıcılığımı yitirip ortada kalırsam şaşmayın :)

3.3.10

Bebişimizin ismi?!?!?!?

Bebişimizin ismi, cinsiyetini öğrendiğimiz günden beri belli...

İsim arama sitelerini didik didik didiklerken ablam da bir yandan araştırmış.

Benim kenara yazdığım 4 ihtimalin içinden birisini bulmuş ve heyecanla benimle paylaşmıştı.

İşte o isim; bebeğimizin ömür boyu taşıyacağı, onunla yaşayacağı isim oldu..

Babası da ismi duyunca bayıldı bayıldı bayıldıııııııı :)

Büyüklere önce biraz yabancı gelse de sonra 'annesinin adından sebep' zorluğuna alışıldı ve yine bayılındı...

Doktorumuz öğrendiğinde ayrı bayıldı...

Bayıldıkları direk duydukları isim değil! İsmin anlamı ve annesinin adıyla olan uyumu! (Babamız kıskanma :)

Ben küçükken adımı hiç sevmezdim!

Öğretmenler hep farklı bir şekilde telaffuz ederlerdi...

Sitella, Stara, Star ve bi takım kısaltmalar...

İsmimi sorduklarında sürekli tekrarlamak zorunda kalırdım, bıkmıştım!

Sonra Türk olmadığımı iddia eden konuşmalar vs.

Anneme kızardım kolay bir isim neden koymadınız diye...

Eğer ikinci bir adım olsa direk onu kullanırdım o zamanlar...

Sonraları ismimin ne kadar kalıcı olduğunu gördüm.

Zor anlaşılıyordu ama zor unutuluyordu.

Belki çoğu insanın tanıdığı tek Sitare bendim.

Hani içinde Sitare geçen bir konuşma geçse; 'hani'ufak, tefek şirin kız mı' diyenlerin çok olduğunu biliyorum :)

Hasot, arkadaşlarına benden bahsettiğinde içlerinden tanıyan çıkmış ve yine bu ifadelerle beni anlatmışlar :)

Rock müzikle ilgilendiğim zamanlarda 'Sitare' dendiğinde yine akıllara ben geliyordum aradan 10 seneden fazla geçmesine rağmen yine 'Sitare' dendiğinde direk hatırlanmak çok güzel!

Hangi Sitare, denmez hiç...

Bellidir, benimdir o cadı :)

Her yere elimi attığımdandır ki Kenan Erçetingöz, Serdar Ortaç, Okan Bayülgen ve Beyaz'ın da bildiği ufak tefek Sitare benimdir :) Hatta Beyaz, ismin ne kadar enteresan diyip skeçlerinde kullanmıştır...

Maalesef hocalar da beni unutmazlar. Hangi Ebru, hangi Hande demezlerdi anneme. 'Hımm demek Sitare'nin annesi sizsiniz' diye başlardı görüşmeler...

İşte kızımın adı da böyle herkesin hafızasında yer edecek bir isim olacak!

Kimse onu unutmasın, kimseyle karıştırılmasın ve o da aklı erdiğinde ismiyle gurur duysun diye...

Benim adım SİTARE, farsça kökenli, anlamı ise; Dünyaya en uzak olan ama en net görülebilen YILDIZ.

Kızımızın adı ise SİMRE; YILDIZIN yeryüzüne yansıması anlamına geliyor.

Yani  işte Simre benim gölgem, benim parçam, benim canım, benim şanslı ve güzel kızım :)

1.3.10

Haso uses me :)

Geçen hafta Hasot'un arkadaşının nikahına gittik.

Takı kuyruğu uzadıkça uzuyor, sonu gelmiyordu...

Hasot, işte beni o anda kullandı!

'Gel' dedi ve damadımızın teyzesiyle beni en öne getirdiler... Aradan sıyrıldık. Çok utandım, halbuki ben beklerdim ama birisinin beklemeye niyeti yoktu, kendisine bahane doğdu, o sevmez öyle kuyrukları filan...

---

28.2.10

Dut'umun ellerine sağlık! :)

Sevgili arkadaşım Dut'la uzun zamandır görüşemiyorduk.

Görüşmek için fırsat kollayıp duruyorduk ama mesafelerden ve benim bütün gün koşturup akşamları da bitap düşmemden olsa gerek ev gezmelerine gidemiyorduk.

Hamileliğim boyunca hiç aşermedim. (Doktorum, Hasot'un yannda bunun tıbbi bir durum olmadığını sadece kadınların 'naz yaptıklarından ' gerçekleştiğini söylediği için a-şe-re-me-dim :)

Sadece zeytinyağlı yaprak sarma, patates salatası ve kısır aşığı olarak yine onlara karşı hassasiyetim devam etti.

Patates salatası ve kısır isteğimi kendi çabalarımla giderdim ama yaprak sarma!!!

Onu da ev yemekleri yapan yerlerden aldım bi süre...

Bilmeyenlere duyurulur; Yeşilköy Pazarı'nın yola yakın kısmında sadece yaprak ve lahana sarma satan bi tezgah var. İnanılmaz güzel, taze ve leziz...

Ordan alıp alıp götürdüm dolmaları...

Bunu Dut'a söylediğimde de 'sen sokaktan, pazardan dolma mı alıyorsun, kıyamam' dedi ve o haftasonu elinde yaprak sarmalarıyla geldi :)

Sadece o mu? Kereviz faydalı diye, kereviz salatası ve kendi yaptığı pancar turşusu da eşlik ediyordu kendisine...

Hepsini yedim yedim yedim...

Hem o kadar yoğun çalışıp da bana o parmacıklarıyla tek tek sardığı dolmaları getiren Dut'a burdan 10 yüz milyon kere teşekkür etmeliyim ki yine gelsin yine gelsin :PPPP

24.2.10

Memorial'dan torpilim yok, sadece kızımın şansı!

Kızımız 33. haftaya girmek üzere!

Son kontrolümüzde kilomuz 1.650 gr boyumuz 40 cm'di.

Göbeğime sığabildiğine inanamıyorum!

---


Geçtiğimiz aylarda hamile olan arkadaşım Tuba'yı da doktoruma yönlendirdim.

Doktorum tabiki 10 puan aldı ilgi ve alakasıyla ama odalar!?!

Tuba'nın dediğini göre normal odalar çok kötüymüş. Ancak VIP suit odalar tercih edilebilir gibi dedi...

Doktorumu başka bir hastaneye gelmesi konusunda ikna etmeye çalışmışlar ama mümkün olmamış. Odalardan dolayı da tercihini başka hastaneden yana kullandı..

Ben o kadar meraklıyım, pimpirikliyim ama odaları gezmek hiç aklıma gelmemişti. İnanamadım rahatlığıma!

Hemen koştum odaları gezdim...

Gerçekten kötüydü!

Yani normal oda katında temizlik arabası atık halde kenarda dururken ve başında kimse yokken VIP oda katında temizlik arabası ve görevli sürekli iş başındaydı.

Normal oda katı havasız ve bunaltıcıydı. Vip katı ise tertermiz kokuyordu, havalandırmalar iyi çalışıyordu.

Doktorumla konuştuğumda tüm bunların normal oda katının diğer kattan daha önce inşa edilmiş olmasından kaynaklanıyor olabiliceğini söylemişti.

En son kontrole gittiğimde ise ne oldu bilin bakalım!

NORMAL ODA KATI TAMAMEN YIKILIP YENİDEN YAPILIYOR!

Doktorum; 'Bu nasıl bir şey ki dedi o kadar şikayet ettin ve şu an tadilat var. İnanılmaz güzel olacak' dedi...

İnanamadım!

15 gün sonra inşaat bitecekmiş ve ben 'sıfır' odalarda sefamı sürücem!

Gerçekten Memorial'dan torpilim yok, sadece kızımın şansı...

O çok şanslı ve hepimize şans saçıyor...

Yoga bana gelsin :)

Artık Yoga'ya gidemiyorum.

Haftasonu bebek odası, arabası, gezmesi, tozması, arkadaşlarla görüşmeler derken,

P.tesi günlerim çok yorgun başlıyor ancak Ç.ba günü kendime gelebiliyorum.


Yoga da Pazartesi günü olduğu için popomu kaldırıp da gidemiyorum ama evde yoga çalışmalarım son gaz devam ediyor tabiiki...

Herşey O'nun için! :)

Bazen sırt ağrılarım inanılmaz artıyor.

İşte o zaman yoga hareketleri imdadıma yetişiyor.

Özellikle kedi pozisyonundaki nefes çalışmaları sırtımın her 1 köşesini açıyor ve beni kendime getiriyor...

Berrak'çım senin hamileliğinde sana en büyük faydam bu sihirli egzersizler olabilir tabi balık hafızam müsade ederse :))

22.2.10

Sito çok yoğun; Domestos kıvamında :)

Şişmemle doğru orantılı olarak gezmelerim had safhada!

Hem şişiyorum hem geziyorum...

Ama kimin için? O'nun için tabiki :)

O minik tatlı tulumlar, elbiseler, ıvırı zıvırı, patisi, çorabı derken alışveriş delisi oldum çıktım!

7. aya kadar hiç 1 şey almadım ama ön araştırmalarımı da yapmayı ihmal etmedim...

Ön araştırmalarımda en büyük bknz, srnz kaynağım Berrak oldu :)

Çevresinden edindiği pozitif tecrübeleri, eşyaların kullanışlılığı, bebeğin alışverişi vs. gibi ağzım açık yardım beklediğim her konuyu benimle paylaştı...

Hatta bu yazıyı yazmadan biraz önceki telefon konuşmamızda hastaneye götürmem gerekenlerle ilgili ufak bi detay daha öğrendim :)

Bebek alışverişlerimizin en zorlu kısımları tamamladı.

Odamızın siparişi verildi.

Tam bir prenses odası!
Halısını, nevresimini ismine özel yaptırıyoruz.

O bize çok şans getirdi, biz de onu şımartalım dedik şimdiden :)

Anneannesiyle ayrı alışverişe çıkıyorum, teyzesiyle ayrı, babaannesiyle ayrı...

Herkesin ilk torunu, ilk yeğeni minik prenses!

O yüzden alışverişler çok eğlenceli geçiyor.

Herkes onu da alalım, bunu da alalım diye diye kendini kaptırıyor :)

Odasında poşetler üstüste yığıldı, daha şimdiden mobilya koyacak yer kalmadı!

25.1.10

Küstüm!

Hiç 1 şey yazmak istemiyorum.

Ona kızıyorum.

Önce çişini yapsın!

O böbrek kanallarındaki problem yüzünden erkenden gelmesin!

Hasta olmasın, beni hasta etmesinnnnnnnn!

Sonra istediği kadar oynasın kıpır kıpır eşşekkkk  :)

10.1.10

Hamilelik Nedir?

Hamilelik nedir! Kim bilir? Kimse bilmez!:)

Hamilelik kuşku duymaktır! 'Bebek nerde, napıyo, duruyo mu, kıpırdıyo mu' gibi sorularla boğuşmaktır...

Hamilelik bazen, hatta ilk aylar çoğu zaman aç kalmaktır! 'mide bulantısından buzdolabını açamayınca...'

Dostunu ve sevenini tanımaktır! Açlıktan tansiyonun düşüp bayıldığında kimin çorbasını içtiysen...

Göbek yapmaktır! 'misket yutmuş solucan kıvamında...'

İçkiye tövbe demektir! 'ama canı karpuzlu votka ya da 1 kadeh şarap çok istese de :('

Yanında sigara içirmemektir! 'ohhh miss, dumansız hava sahasına tam destek...'

Facebook'tan duyuru yapamamaktır! 'Nazara inanmaktır. Kötü 1 ihtimale karşı sessiz kalmaktır, içi içini yemektir :)'

Alışveriş merkezlerinde hava atmaktır! 'Kapı kontrol cihazlarından geçmiyorum, vakit kaybetmiyorum :)'

Öncelikli olmaktır! 'Kuaförde sıra beklememektir...'

Kilolarınızla övünmektir! 'Aldığım kilolara ilk kez ağlamıyorum, mutluyum onlarla :)'

Eşinizi daha çok tanımaktır! 'Zor zamanlarınızda destek çok önemli, ben 1 kez daha çok sevdim Hasoshu :)'

1.1.10

Среќна Нова Година!

Yeni yılımız kutlu olsun!

2010 önce bebişimizle bize, sonra tüm sevdiklerimize ve en son karman çorman vatanımıza ve Türk milletimize sağlık, başarı, huzur ve bol şans getirsin!

Gerçekten herşeyin başı sağlık! Sağlığımız olmasa huzurumuz da olmaz, başarımız da olmaz, sağlık şansla da yürümez...

O yüzden en en en çok sağlık diliyorum yeni yıldan! Bebişimiz ve tüm sevdiklerim sağlıklı olsun. Allah dermansız dert vermesin, karınları bile ağrımasın hiç :)

Bebekliğimden beri yeni yıla; kokinalar, süslü püslü noel ağacı, kestaneli pilavlı hindi, kabak tatlısı ve 1 az şarapla ailemle birlikte evde girmeye alışmışım hep...

Evlendiğimden beri de bu geleneği devam ettiriyorum çok şükür :) Bu sene 4. kez evde yine kalabalık bir grupla eski yıla 'puf' dedik uçtu gitti.

Annemin yapıp gönderdiği kestaneli pilavlı hindimiz, aburumuz cuburumuz, benim doktorumdan izin kopardığım 1 kadeh şarabım, kardeşlerimiz, dostlarımız, Hasotun ayarladığı müzik sistemimiz ve ailemizi sanatçısı ile keyifli bir gece daha geçirdik...

Bebişimiz de yeni yıla kıpır kıpır oynayarak, göbeğimi hoplatarak girdi. Seneye bizzat kendisinin de katılmasını heyecanla bekliyoruz!!! :)

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...