17.11.16

Cafe Pavita / meraklı garson :)

Annem akıllı kadın miirim.
Erkek gibidir.
Çalışkan, hafızası süper, para hesapları muhteşem falan filan...
İş adamı görünümlü 'anne' desem yeridir.
Çoğu zaman babamın bile yaslandığı dağ, bizim için bir bağ :)
Velhasıl-ı kelam (çok havalı duruyo diye kullanayım dedim, yani uzun lafın kısası az önce öve bayıla bitiremediğim annem; Nisan ayı itibariyle kafamızı kaldıramayalım, oturup düşünerek karalar bağlamayalım, geceleri ağrıdan sızıdan uyumayalım diye bi takım işlere girişiverdi :)
Yess!

Sonunda her genç kızın hayallerini süsleyen 'bi küçük kafem olsun' fikri benim için gerçekleşmiş bulunmakta! :)
Tarih kokan semtte, altı kaval üstü şişhanevari altı kafe üstü apart 'pavita'mız var artık!
Fener Rum Patrikhanesi'nin sırasındaki mini mini kafelerin arasına konumlanmış, sağlıklı mı sağlıklı 'anne yemekleri' ile kızlarının tatlıları, salataları, içeceklerinin sunulduğu kafemizin ismi 'Pavita'!
Anlamını merak edenler için hemen açıklıyorum; İç hacmi küçük olan diğer tüm komşu dükkanlar gibi kaldırıma yayılma şeklinde oturma düzeni var bu semtte.
O yüzden bizim kafenin ismi de Latince 'kaldırım'dan geliyor.
Bu yazıyı kafe açıldıktan 7 ay sonra yazıyor olma sebebim oldukça acıklı.
Bu zaman zarfı içinde, bazen bulaşıkçılık, bazen aşçılık, bazen garsonluk ve hatta bazen housekeeping görevim dolayısıyla nefes alamaz haldeydik ailecenek :)
Burada sakarlığımdan sebep dillere destan garsonluğum, siparişleri unuttuğum hallerim ile minik bir dünyaya dahil oldum.
Açarken böyle koştur koştur, sipariş yetiştirmek için dilimiz dışarda gezeceğimiz, birbirimizle iki kelime edemeyeceğimiz aklıma gelmezdi.
Haftasonlarımız ışıl ışıl geçti, gözleri ışıldayan misafrlerimizle.
İlk başta müşteri olarak gelenler sonrasında müdavimiz oldu. Kahvaltıya gelen, yemek çeşitlerimizi merak etti tekrar geldi, zeytinyağlılarımızın müdavimi kahvaltıyı test etti, eşini dostunu aldı tekrar geldi derken öncesinde hayatımızda olmayan ama şimdilerde sık sık görüp günaydınlaştığımız ve belki günü birlikte sonlandırarak masaları topladığımız misafirlerimizle çok renkli çok tatlı bi aile olduk biz.
Annemin yemekleri zaten dillere destandı da şimdi baya baya dillerde...
Ha kıskanmıyor değillim; 'anne acıktık ne yemek var' diye gelenlerle 'oğlum, kızım doydun mu' diyen annemin diyaloğunu :)
Ben ki, arkadaşlarımın kafelerine menüler tasarlamış, reklamlarını yapmış bir zatı muhterem iken,
Henüz kendi kafemizin menüsünü yapamamış, odaların resmini bir kez bile paylaşamamış, sosyal medyayı da hakkıyla yönetebilememiş bi haldeyim ve bu yüzden de sık sık anacuğumdan azar işitiyorum :)
Kulaktan kulağa hızla yayılıyoruz. Tutmayın meraklı garsonu, siparişlerim vaaaar :)


20.11.15

Evde hasta bakımı mühim iş!

Biz istedik ki, babam birazcık iyileşirse makinelere bağlı bile olsa evde olur.
Yanıbaşımızda olur.
Çünkü yoğun bakım öyle bir yer ki, ölümler, enfeksiyon riski, ağrı çekenler, oradaki telaş...
Eğer biraz kendinizdeyseniz kaçıp kurtulmak istersiniz.
İşte dedik biraz toparlansın, yoğum bakımdan çıkabilsin hemen eve götürelim ama mümkün olmadı...
Bi ara Acıbadem'de erken davranıp odaya çıkarmasalardı oturabilir pozisyona gelebiliyor, konuşmaya çalışıyodu babam.
O dönemde hemen evde bakım için yerler araştırmaya başladık.
İnternette bi kaç özel sektör buldum ama biz o raddeye gelemediğimiz için deneme şansımız olmadı.
Fakat sonra geçtiğimiz Avusturya Hastanesi'nin merhametli ellerinin bu hizmeti verdiğini duydum.
Dilerseniz hastane odasında, dilerseniz evinizde yatan hasta bakımı yapan ekipleri var.
Babamdan bir hafta sonra arkadaşımızın annesini de evinden alıp hastane odasında ağrılarını dindirdiler, son saatlerinde yanında oldular.
Allah hepimize sağlık versin hatta düşmanıma bile yoğun bakım kapısını göstermesin ama ben ve bizim gibi o lanet kapı önünde bekleyenler anlıyor esas hayatı...
Evde bakım konusunda uzman ekip, hemşire ya da hasta bakıcı, ambulans, hastane, malzeme hizmetleri için sonsuz güvenle bu kadroya hastanızı emanet edebilirsiniz.
Sadece babamda tecrübe etmedim. Hala ziyaretlerine gittiğim amcalarım var onların gözü gibi baktığı.
Birebir şahidim şefkatle davrandıklarına, en beter tecrübeleri başka yerlerde yaşayınca!
Çocuk doktoru, doğum doktoru, diş doktoru ne deneyip de beğendiysem tavsiye ettiğim gibi hasta bakımında da tavsiyem budur, nettir.



Son takibim...

Bana araba kullanmayı, hem de serseri gibi hızlı araba kullanmayı öğretirken hiç aklına gelmişmiydi şoförlüğümün cenaze aracında onu takip etmeme yarayacağını...

Ablamla eşler mezarlık işlerindeydiler. Annemle ben hastanede. Cenaze arabasına annem bindi, ben arkadan takip ettim. Hayal meyal hatırlıyorum. Hıçkıra hıçkıra başımı direksiyona dayadığımı cenaze aracı şoförü görmüş. Aracı durdurup annemi yanıma yolladı.
Çok gücüme gitti babamı yeşiller içinde takip etmek.

Kulağımda yaşarken kendini takip ettirirken söyledikleri yankılanıyor.

Biz birimizin arabasını servise verecekken iki araba çıkardık, birini servise bırakır dönüşte tek araba dönerdik.
Daha yeni araba kullanıyodum. Taktı bi gün beni peşine. Takip et beni dedi. Alibeyköy'den Tem'e çıktı. Başladı basmaya. Trafik de yoktu. Alışık da değildim öyle hızlı gitmeye.
Aradım babamı. 'Biraz yavaşlasan, yetişemiyorum sana' dedim. 'Bas bas, korkma bas, takip et beni, hızlı şofor ol' dedi gülerek. Sinir olmuştum. Hatta o gün anneme şikayet ettim. Herkesin babası yavaş der, benimkine bak perişan etti beni diye..
Bana inadına yapardı, dar yollara sokardı, hiç de karışmazdı, otururdu yanıma seyrederdi. Geçmeyi başarınca 'aslan be' derdi. Bu araba kullanma sevdamız aslında ben daha çok küçükken Yalovadaki yazlıkta babamın kucağında direksiyonu bana verdiği günlerde başladı :)
Velhasıl kelam işte onu o gün son kez öyle takip ettim. Ağlayarak. Şimdi de yazarken...


huzurla uyusun diye...

O gün, camiden mezarlığa giderken cenaze arabasına bindik 3ümüz. Annem, ablam, ben.

Başbaşa kaldık babamla. Ona güç verdik kuvvet verdik dualarımızla. Bize eşlik eden imama 'babam şimdi napıyor, nerde' dediğimde Allah ondan razı olsun. Öyle güzel anlattı ki.. 'o bizi işitiyor'...

Elbet hepimizin başına gelecek. Kayıp yaşayacağız. Ufak tefek aklımdan çıkmayan ve sevdiklerini kaybedenlere tavsiye olsun diye yazacaklarım var.

Vefatından sonra yalnız bırakmayın.
Sizi işitebileceği bir yerde. Ona onun yanında olduğunuzu duyurun. Onun da kahrolacağı kadar çok ağlamayın çünkü size 'ağlama, kıyamam' dediğini duyuracak bir halde değil.
Dualar edin. Yaptığı iyiliklerden bahsedin.
Ve toprağa verdikten sonra onu öylece bırakıp gitmeyin.
Herkes görevini yapar çeker gider siz gitmeyin. Herkes gittikten sonra melekler onu sorguya çekmeye başlayacaklar.
Onun en zor sınavı o zaman başlayacak. O sırada dualar edin. Onun yanında olun.
Destek olun, yalnız kalmasın. Yasin, amme ve tebareke her Perşembe ya da Cuma okuyorum babama ve tüm ölmüşlerimize.

Hepsi yerlerinde rahat uyusun.




Teşekkür..


Yanımızda olan ve olduğunu hissettiren herkese teşekkür ederiz. Arayanlar, mesaj atanlar.. Ben bu acıyı yaşayana kadar baş sağlığı dilemeye bile çekinirdim oysa ne önemliymiş 'mekanın cennet olsun' diyebilmek. Haber alıp da yanımıza gelen en sevdiklerim.. Gördükçe gözlerimi dolu dolu eden kıymet bilenlerimiz. O en zor günümüzde ve babamın en zor yolculuğunda dualarınız ona kolaylık verdi inanıyorum..
Cenaze sonrasında herkesi arayıp tek tek teşekkür edip tekrar tekrar sarılmak istedim.
Uzun zamandır görmediklerim, işlerini bırakıp gelenler, kızımın okul arkadaşlarının güzel anneleri Funda, Sibel, Pınar...
O kadar üzgünken bir o kadar da sevindim ki babamın son yolculuğuna eşlik etmenize...
Herkesi tek tek arayıp konuşmak istedim ama öyle değişik bir durumda oluyosunuz ki, ne telefon ne başka bişeyi elime almadan gece gündüz hem mezarlıkta hem evde ona dualar ettim.
O evlatlarına çok merhametli bir babaydı, sen de ona merhamet et Allah'ım diye...


sen jorj ben selamet.

Annemin hastane enfeksiyonu kapmasıyla tanıştığımız ismi garip, kendi huzur veren hastane meğer ikinci evimiz olacakmış bilemedik.
Babam da sen jorj'lu oldu. Benim okumamı istediği okullardan birinin hastanesine kendi yattı. Avusturya Lisesi'nin yanıbaşında.
Sanki burada huzur buldu. 
Gider gitmez verdikleri tavsiyelere bayıldık.
Mesela her gün et suyu istediler. Sevdiği şarkıyı kaydedip getirmemizi istediler. Sevdiklerinin seslerini istediler. Kulaklıkla dinlettiler.
Bu arada benim babamla ilgili umudum varmıydı, maalesef yoktu. Kalbi durup da makinelere bağlandığı, kanama geçirdiği gün herşeyin bittiğini kabullenmiştim.
Ama en azından çiçekler gibi bakılacaktı.
Bitkisel yağlarla önceki hastanede açılan yaraları kapatıldı. 
Bebekler gibi bakıldı son gününe kadar...
Defalarca Allah razı olsun diyebildiğimiz yopun bakım ekibini barındıran, babamı orda kaybetmemize rağmen hala oraya adım atabildiğimiz hastane gibi görünmeyen sevgi yuvası orası.
her branşta bir doktor var ve hepsi müşteri değil hasta gözüyle bakmayı bilen merhametli insanlar. hatta orada bizimle aynı kaderi paylaşan hasta yakınlarıyla dostluğumuz ve diğer yatan amcaları ziyaretimiz hala devam ediyor.
Bizi bizden iyi kimse anlamaz diye sarılarak ağladığımız babamın yoğun bakım arkadaşları hüsamettin amcanın kızı Gamze, oğlu Ahmet, Ali abinin eşi Birgül abla, memleketlimiz Hüseyin amcanın kızları hepsi kader arkadaşımız.
Allah tüm hastalara şifa, yakınlarına sabır versin...


Onisan!

On nisan.
babamı hastaneye kaldırdığımız tarih.
nisan. Hem kızımın hem oğlumun doğum günlerinin olduğu ay.
Oğlumun 1 yaşına giremediği, kızımın 5 yaşına basamadığı o nisan.
19 ekime kadar direnen babamı hayata tutundurmak için geçirdiğimiz ve hepbirlikte savaştığımız o 6 ay.
nisan mayıs haziran temmuz ağustos eylül ekim.
koca bi yaz geçti.
tam iki bayram geçti.
Annemin doğum günü, babamın doğum günü ve en son ablamın doğum günü geçti gitti yoğun bakım odasında babamın başucunda.
Acıbadem'de geçirdiğimiz tatsız süreç olmasa eminim babam aramızda olacaktı.
ama ne demeli koca bir hiç.
annem acıbadem'in yoğun bakım katında saati belli olmayan görüş saatlerinden birini beklerken enfeksiyonlu hastaların müşaade odasının tuvaletini kullandığımızdan gribal mikrop kaptı.
Hemen inelim bi doktora desek de tutturdu 'beni buradan çıkarın Avusturya Hastanesine götürün'
Dediği hastane galata kulesinin orda.
hiç gitmemişiz.
babamı görme saatlerini ısrarla beklediğimiz için ayrılamıyoruz da.
ablam aldı götürdü.
'Anne nerden buldun bu hastaneyi, nerden aklına geldi, bu kadar yol gelinir mi' diye diye varmışlar.
Müşaade altına almışlar. İlaç tedavisi ve annem bi anda toparladı.
ablam o hastanede yatan annemden haber verirken ben babamdan haber yolladım.
İki kız kardeş bu kötü dönemde çok iş düştü. Çok acı düştü payımıza. Paylaştık. Kardeş şart!

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...