20.11.15

sen jorj ben selamet.

Annemin hastane enfeksiyonu kapmasıyla tanıştığımız ismi garip, kendi huzur veren hastane meğer ikinci evimiz olacakmış bilemedik.
Babam da sen jorj'lu oldu. Benim okumamı istediği okullardan birinin hastanesine kendi yattı. Avusturya Lisesi'nin yanıbaşında.
Sanki burada huzur buldu. 
Gider gitmez verdikleri tavsiyelere bayıldık.
Mesela her gün et suyu istediler. Sevdiği şarkıyı kaydedip getirmemizi istediler. Sevdiklerinin seslerini istediler. Kulaklıkla dinlettiler.
Bu arada benim babamla ilgili umudum varmıydı, maalesef yoktu. Kalbi durup da makinelere bağlandığı, kanama geçirdiği gün herşeyin bittiğini kabullenmiştim.
Ama en azından çiçekler gibi bakılacaktı.
Bitkisel yağlarla önceki hastanede açılan yaraları kapatıldı. 
Bebekler gibi bakıldı son gününe kadar...
Defalarca Allah razı olsun diyebildiğimiz yopun bakım ekibini barındıran, babamı orda kaybetmemize rağmen hala oraya adım atabildiğimiz hastane gibi görünmeyen sevgi yuvası orası.
her branşta bir doktor var ve hepsi müşteri değil hasta gözüyle bakmayı bilen merhametli insanlar. hatta orada bizimle aynı kaderi paylaşan hasta yakınlarıyla dostluğumuz ve diğer yatan amcaları ziyaretimiz hala devam ediyor.
Bizi bizden iyi kimse anlamaz diye sarılarak ağladığımız babamın yoğun bakım arkadaşları hüsamettin amcanın kızı Gamze, oğlu Ahmet, Ali abinin eşi Birgül abla, memleketlimiz Hüseyin amcanın kızları hepsi kader arkadaşımız.
Allah tüm hastalara şifa, yakınlarına sabır versin...


Onisan!

On nisan.
babamı hastaneye kaldırdığımız tarih.
nisan. Hem kızımın hem oğlumun doğum günlerinin olduğu ay.
Oğlumun 1 yaşına giremediği, kızımın 5 yaşına basamadığı o nisan.
19 ekime kadar direnen babamı hayata tutundurmak için geçirdiğimiz ve hepbirlikte savaştığımız o 6 ay.
nisan mayıs haziran temmuz ağustos eylül ekim.
koca bi yaz geçti.
tam iki bayram geçti.
Annemin doğum günü, babamın doğum günü ve en son ablamın doğum günü geçti gitti yoğun bakım odasında babamın başucunda.
Acıbadem'de geçirdiğimiz tatsız süreç olmasa eminim babam aramızda olacaktı.
ama ne demeli koca bir hiç.
annem acıbadem'in yoğun bakım katında saati belli olmayan görüş saatlerinden birini beklerken enfeksiyonlu hastaların müşaade odasının tuvaletini kullandığımızdan gribal mikrop kaptı.
Hemen inelim bi doktora desek de tutturdu 'beni buradan çıkarın Avusturya Hastanesine götürün'
Dediği hastane galata kulesinin orda.
hiç gitmemişiz.
babamı görme saatlerini ısrarla beklediğimiz için ayrılamıyoruz da.
ablam aldı götürdü.
'Anne nerden buldun bu hastaneyi, nerden aklına geldi, bu kadar yol gelinir mi' diye diye varmışlar.
Müşaade altına almışlar. İlaç tedavisi ve annem bi anda toparladı.
ablam o hastanede yatan annemden haber verirken ben babamdan haber yolladım.
İki kız kardeş bu kötü dönemde çok iş düştü. Çok acı düştü payımıza. Paylaştık. Kardeş şart!

ve çok papiller.

Gecem gündüzüme karışmış.
Çocukları görmez olmuşum.
Hastanenin muhasebesiyle ayrı didişme, doktoruyla ayrı didişme içindeyim.
Babamdan bir ışık görme umuduyla saatlerce yoğun bakımda görüş için izin beklerken
Ta ta ta tam!
Babama Trakeostomi açılacakmış. Gırtlak seviyesinin altından nefes alabileceği bir delik.
ve bu ara Hasan da kulağında hafif bi ağrı şikayetiyle doktora gitti, KBB'ye.
Tiroidlerine baktır demiş gittiği doktor.
Baktırdık.
Hah.
Sintigrafi, biyopsi vs.
ve sonuç
Papiller Karsinom. (tiroid kanseri)
Babamda  eşim de aynı gün aynı yerlerinden operasyon olacaklar!
İkisine de ağla, ayrı ayrı ağla. Otur anca ağla.
En masum cinsiymiş bu kötü hastalığın.
Tabi süreç ve psikolojik etkileri bizi yıkmaya yetti.
Bir hafta içinde bu alanda uzman doktorlarla görüştük ( Mete Düren - Tarık Terzioğlu - Yusuf Bükey)
Hepsi alanlarında gerçekten iyi.
Tercihi eşime bıraktık.
Elektriğin kiminle tutarsa o yapsın operasyonu dedik.
Prof. Dr. Tarık Terzioğlu'na bayıldık.
Amerikan Hastanesi'nde gerçekleşecek operasyon için randevulaştık.
Başarılı bir operasyonla tüm tiroid ile lenf bezleri alınarak temizlendi.
Ameliyat öncesi ve sonrasında lüzumlu lüzumsuz tüm merakımı gideren, ne zaman arasam rahatlıkla ulaşabildiğim ve güven veren sesiyle hep beni telkin eden Tarık Hocama ne kadar teşekkür etsem yetmez :)
Sonrası da daha fena daha karışık.
Atom tedavisi ve iyotsuz diyet süreci.
O zaman da Amerikan Hastanesi Nükleer Tıp Bölüm Başkanı Prof. Dr Onur Demirkol'la tanıştık.
Hastalık kötü, vesileler kötü ama tanıştığımız herkes o kadar pozitif ve o kadar güzel ışıklar saçıyorlardı ki.
Onur Hoca çok çok çok yoğun. Onu ayrı sevdim. Neden derseniz. Bizim taraflı :)
Bizim çok ümitsiz olduğumuz anlarda azarlayacak ya da hadi gelin İzmir'e yerleşelim bırakalım bu kalabalık şehri diyecek kadar da cana yakın.
Her gün kaç hastaya 'kanser'in misafir olmaya geldiğini söylüyor ve kaçının dermansız olduğunu bilip de dile getiriyor bilinmez.
Biz dertlenirken 'birazdan çok az ömrü kalan bir hastaya konuşma yapacağım, bi bırakın gidin sapasağlam oldun atom da işe yaradı sıkıntı yapmayın' diye şımarıklığımızı bastıracak kadar da güçlü bir doktor.
Hani Allah kimseyi düşürmesin ama düşecekseniz de bi ucundan köşesinden kendinizi bu ekibin güleryüzlü ve başarılı ellerine teslim edebilirsiniz.

çok acı badem!

Acıbadem'e bi kapak atsak sanki babamı hemen toparlayacaklar gibi geliyor.
Ama nerde.
Sorular, sorular.
Babamın gözleri yuvalarından fırlayacak gibi.
Devamlı kusuyor.
Öncesinde beynine pıhtı attığından bahsediyorum.
Tansiyonuna bakın diye yalvarıyorum.
Hala sorular..
Annem geliyor.
Babam hala kusuyor.
Tansiyon almakta zorlanıyorum diyen acil sorumlusunun o andaa ölçemediği tansiyon yoğun bakımda 30 çıkıyor.
Sonrası.. sonrası yok gibi var gibi...
Diyeceğim şudur ki;
Allah kimseyi yoğun bakıma düşürmesin ve yoğun bakım kapıısnın dışında bekleyenlerden etmesin. Ama en önemlisi Acıbadem'e düşürmesin!
Hasta değil müşteri kazanma/kaybetme kaygısı, yoğun bakımdan odaya çıkarıp para kazanma hırsı ve odaya çıkardıklarında geç teşhis sebebiyle insan hayatını sıfırlamaları, bizim ve bizimle birlikte aynı mağduriyeti yaşayan o anda yakınlarıyla tanıştığımız en az 4 hastanın başına gelenlerden bazıları...
Öyle ki, yoğun bakım hastasını odaya atıp pardon çıkarıp, gün geçtikçe daha çok şişen koluna atan pıhtı ve tıkanan kalbe giden damarlara alerji teşhisi koyup önemsemediler.
Kalbi durdu!
Ve tekrar apar topar 'kaybediyoruz' diyerek yoğun bakıma indirip makinelere bağlı nefes alır duruma getirdiler.
'Babam acı çekiyor mu, ne olucak durumu' diye nazikçe sorduğumda; 'ne demek durumu ne olacak, yürümesini beklemiyorsunuz heralde, dün başına neler geldi bilmiyo musunuz, kalbi durdu, 15 dakika uğraşıldı, o sırada kaburgaları kırılmıştır, ne bekliyosunuz ki' diye küstahça konuşabilecek doktorları var ve tüm bu sözlere susmak zorunda kalmak var o cehennemin içinde..



Nisan 2015

Yine Datça'dayız Sinem, Simre ve ben.
İstanbul'u öyle sevmiyorum ki; dönüş tarihimizi sürekli geciktiriyorum.
Ablam söyleniyor 'dönün artık' diye.
10 Nisan'da dönüyoruz İstanbul'a.
Babam yan apartmanda.
Onlara yemeğe gidiyorum.
Köfte, patates en sevdiği yemek.
Artık eve geçelim diyorum.
Annem de arkamızdan dışarı çıkıyor.
15 dakika sonra babamın bakıcısı arıyor 'gelir misiniz, babanız fena oldu'.
Saniyeler içinde yanındayım.
Babamın iki gözü de kendi etrafında dönüyor. Çok hızlı. Kontrolü dışında.
O an duyduklarım son sözleri olucakmış. 'kurtar beni kızım'..
Ambulans, annem, Hasan arıyorum hepsini.
Ama durum bi garip, beklenemez halde.
Yaşar'la Babamı kucaklıyoruz. Kusmaya başlıyor.
O an onu son görüşüm ve duyuşum olabileceğini aklımdan çıkarmaya çalışıp Acıbadem Bakırköy'ün aciline götürüyoruz.
Gidiş o gidiş.
Hepimiz için cehennemin kapısından giriyoruz.


16.11.15

Babamdan sonra..

Yazıcam, olmuyor...
Tam yazıcam, yutkunuyorum.
Tam yazıcam, ağlıyorum.
Tam yazıcam, kaçıyorum.
Tam yazıcam, fotoğraflara dalıyorum.
Tam yazıcam, vazgeçiyorum.
Babamdan sonra;
Büyüdüm mü, küçüldüm mü bilmiyorum...
Bi garip oldum, onu biliyorum.
O hem asil, hem çok yakışıklıydı.
Küçüklük aşkımdı.
Evleneceğim erkekti..
Tarık Akan'a hayranlığım ondandı.
Uzun boyu, yeşil gözleri, güzel dişleri, ellerinin uzun parmakları ve beyefendiliğiyle veli görüşmelerinden sonra arkadaşlarımın etrafıma toplanmasına sebepti benim babam...
Bir vardı, bir yok oldu.
Masal gibi hayat.
Yine yazıcam, olmuyor.
Tam yazıcam, yutkunuyorum.
Tam yazıcam, ağlamaktan hiç olmuyo...
Esas tam dökülücem, annem ve ablam okumaya dayanamaz diye yazamıyorum.
O gitti.
Bilgisayarımda, çekmecelerde önce gülümseten sonra hüngür hüngür ağlatan fotoğraflar dışında sığındığım, dualarla yanına koştuğum mezarlığı var ona ait bana kalan.
Bi de biz; annem ve ablam...
Anladım ki;
Hasta da olsa, yoğun bakımda da olsa, bilinci kapalı öylece yatıyor da olsa, hatta gasilhanede buz gibi öptüğüm hali de olsa keşke olsa da Sitare'nin babası 'artık yok' olmasa...

11.3.15

Girişimsiz ruhum girişti :) dapdaze

Huyumdur kendim girişemem, girişimci ruhlara destek olurum anca 

Tamamen 'yüreğinin götürdüğü yere git' denen bir vakitte, yol arkadaşımSinem Ekici ile yollara düşüp de Palamutbükü'ne vardığımız ve yavaş yavaş yerleştiğim yer ve bereketli ürünleri ile ilgili...

Biz gittik, gezdik, gördük... Sonra annem Incilay Gürayca nın boş bir anına gelecek ki; kandırdık!? smile ifade simgesi ve tam da istediğimiz yerde badem ile zeytin ağaçları ile dolu bir tarla edindik smile ifade simgesi


Hiç bilmediğimiz bir yerde, hiç bilmediğimiz adımlar atmak bazen zor, bazen keyifli oldu.

Ama eminim annem için oldukça yorucu oldu. 'Madem bu kadar organik bir hayat, herşey doğal o halde evimiz de taştan olmalı, doğadan nefes almalı' dedi ve büyük bir işe girişti...

Taş ustası maceraları, kepçeci, malzemeci, çağlaları çalanı, bademleri kaçıranı bir yana bırakırsak şu anda geldiği nokta ve çiçek açan ağaçlarımız bizim için şükür sebebi...

Derler ya, yanlış yapa yapa doğruyu bulursun ya da ağlamazsan gülmezsin diye...

Annemi sükut-u hayale uğratan ustalardan yarım kalan işleri teslim alan ve büyük yol kateden sanatkar taş ustamız Ali Ihsan ile Allah şaşırtmaz ve bir engel çıkarmazsa muhteşem bir konak yapıyoruz 
smile ifade simgesi








Yine girişemeyen ruhum işten bahsetmeyi unuttu 
smile ifade simgesi
Datça'nın ÇAĞLA'sı, BADEM'i meşhurdur. ZEYTİN'i ve tabiki onları sıktırınca ZEYTİNYAĞI ve annemle beni itinayla sokan arıcıkların BALları...

İşte onları sizlere ulaştırmak için giriştim bakalım, hayırlısı :)

31.1.15

Kaçtım geldim :)

Doğum yaptım.

Yaz boyunca Palamutumunbüküne kaçtım.

Ordan selamladım herkesi :)

Simsim tam bir deniz kızı edasıyla sabahtan akşama kadar kolluksuz yüzme çabası gösterdi ve son zamanlarda kendini suya atı atıverip yüzmeye başladı :)

Annem taş ev ısrarında; imkansızlıklarla dolu bir şekilde, çalışanlarını ite kaka evin temellerini attı.

Tarlamızda bademlerimiz oldu.  Yaz bitti. Biz İstanbul'a döndük.

Tümtüm büyüdü, küçük adam oldu.

Uzun zamandır yazmadım.

Elime bilgisayarı alıp da, klavyenin başına geçtiğim zaman iki çocuktan birine ihanet edicekmişim gibi geliyor.

Zaten birbirinden zaman çalarak sevip kokluyorum gibi geliyo bi de blogda yazarak aldatmiyim cucusleri :)


Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...