21.9.13

Leyleği havada gördük! :)

Bayram öncesinde bi Yunan adasına taktık kafayı...

Uçakla mı gitsek, Atina'dan feribotla mı geçsek, yoksa elimizdekilerle yetinip çoluk çocuk bize yakın Yunan Adalarına mı gitsek...

Kalabalık bi tatil planı olunca bizimkisi, karar vermek biraz zor oldu...

Selin - Sabri - Efecik :), Gözde - Ali - Can bebeği ve bakıcısı :) ve biz Haso - Sito - Sim :)

Haldır huldur karar verdik, booking'den gözümüzü kapadık deniz kenarında 9 musses diye bi otele rezervasyon yaptırdık.

Ayvalık'a kadar arabayla gidip, oradan feribotla Midilli'ye geçecektik...

Geçmesi biraz zor oldu ama olsun başardık ve 3 günlük cümbürcemaat bi tatille tatil sezonumuzu açmış bulunduk :)

Sonrasında Haso, İstanbul'a geri döndü ben arabayla ananeyi de yoldan kaparak Simsim'le birlikte Palamutbükü'ne gittim..

Simsim'in köyü... Sabahtan akşama kadar turkuaz denizinden çıkmadığı... Güneşten 1 gr rahatsız olmadığı, uykusunu düzenli uyuduğu doğal hayata öyle kolay uyum sağladı ki bebecim :)

Sonra daha da doğal hayat yaşayan teyzeme gitmeden olmazdı.

O da çok önceleri Köyceğiz'i keşfetmişti :)

Kedileri, köpekleri, meyve bahçeleri ve güzel eviyle Saadet anneme gittik.

Gezi Parkı eylemleri sırasında bulduğu ve adını Eylem koyduğu köpeğine Simsim aşık oldu :)

Onu da aldık hep birlikte teyzemin keşfettiği gizli şelaleye gittik :) Öyle güzel bi gündü ki...

Hem onu nasıl özlediğimi, hem de Simsim'in teyzeme hayranlığını görmek muhteşemdi :)

Dalaman Havaalanına 10 dakikalık mesafede oturan teyzeme tekrar gitme planlarım pek gerçekleşmedi ama olsun illa yazın gitmek şart değil nasılsa biz de köylüyüz ve leyleği baya bi havada gördük artık :)

Ha bu arada doğal yaşama fena halde kafayı takmışken;

Simsim'in bebekliğinden beri organik meyve ve sebzelere özel pazarlarda para bayılırken elimizle sebzelerimizi toplayacağımız Kırklareli'nde dedenin çiftliğine de gitmeyi ihmal etmedik.

Oradaki keçiler, civcivler, tavuklar, meyve ve sebzelerle musmutlu bi gün geçiren Simsim'i İstanbul'da apartman dairesinde nasıl büyüteceğimi kara kara düşünür oldum :)

Tanrı bizi çok sevdi! :)

ve Mayıs''ta başlayan Datça maceramız 1 ömürlük oldu!

Daha önce de yazdığım gibi çocuk doktorumuz Gökhan Mamur demişti ki; 'Datça'ya gidince mutlaka Palamutbükü'ne uğrayın'...

1 uğradık, pir uğradık!

O günden sonra İstanbul'a gelir gelmez annemin başının etini yedik :)

Sonra ne mi oldu? Bi köyümüz oldu!

Bize taş ev yapabileceğimiz küçük bi arsa ve badem ile zeytinlerimizi kendimizin toplayacağı bir tarla ile Datça'lı olma yolları göründü :)

Şimdi Tanrı bizi çok seviyor! 1 ömür sevecek inşallah! 

Badem toplamaya yetiştik, bademlerimizi kırdık, yedik :)

Sıra geldi zeytinlerimizin olmasını beklemeye ve kendi zeytinyağı üretimimizi kendimizin yapacağı 'organik' ötesi yaşama alışmaya :)

Geçen hafta biz oradayken arılar ballarını yaptılar, toplamalarına şahit olmak için çocukların peşlerine takıldık :) Sii'yi sırtından arı soktu :) Şimdi elimizde petek kokulu nefis ballarımız var, balı yapan arıları da tanıyoruz  :)

Şimdilik evimizi yapacağımız alana yakın olabilmek için tuttuğumuz evde çok rahatız, neredeyse tüm yazımızı orada geçirdik...

Komşularımız, köylüler ve çocuklarda; siyasetle kirlenmiş yobazlaşmış İstanbul'dan eser yok...

Köyümüzde hırsızlık yok!

Burada on kere kapı kitleyen, otoparka çift kapıdan alarm sistemleriyle giren biz, geceleri panjurları indiren biz, orada neredeyse kapımız açık yatar olduk :)

Herkesin kapısı açık, o anda uykusu gelen gidip birinin evinde uyuyabiliyor!

Herkesin arabasının anahtarı üzerinde; o anda arabaya ihtiyaç duyan arabayı alıp gidiyor sonra yerine koyuyor :)

Herkesin telefonu, parası ortada kimse dokunmuyor.

Burada hırsızlık yok; ödünç alma var :)

Ödünç alıp işini gördükten sonra kötü niyetle ele geçirmeye gerek kalmıyor zaten :)

Biz de alıştık bu duruma...

Bakıyoruz, çeşme başında bi araba, sahibi de tanıdık, anahtarı üstünde alıyoruz gidiyoruz :)

Gençler ya 2 teker üstünde kask, korku bilmeden yollarda... 

Ya da 4 teker Doğan üstünde... Araba yolda kalırsa hemen arkadaşınınkini alıyorlar, kayışı kopra bağlayıp devam ediyorlar :) 

Biraz Allah'lık da olsa hızlı gidiyorlar! Biz Abs, Eds'li en lüks arabalarda kurulup da, asfaltı kaymak gibi yollarda ufak bi çukur görüp de söylenirken; onlar virajlı yollarda kapıları giderken açılan Doğan'larda Allah'a güveniyorlar!

Güzel araba kullanıyorlar, yollar virajlı bi tarafı uçurum... Karşıdan gelen yolu bilmiyorsa kafa kafaya gelmek muhtemel :)

Köyle Palamutbükü sahil arası 4 km... Defalarca o yolu gidip geliyorlar.. Buralar çok sakin..

Biraz eğlenmek isterlerse Datça'ya gitmeleri gerekiyor. Hadi gittiler diyelim; dönüşte o virajlı yollarda, alkollü dönmek ne mümkün; anneler hep dua ediyor arkalarından...

Doktor yok, Hastane yok...

En donanımlı hastane taaa Muğla'da... Allah mecbur etmesin ama zaten o doğada, o natürellikte doktora falan da ihtiyacınız olmuyor!

100 küsür yaşlarında teyzeler, amcalar çeşmeden su taşıyor. Yardım edelim mi diyince de; 'ölmedik ya daha, taşırım ben' diyorlar :)

Oraya ölüm 'kaza'yla geliyor! Motor, araba, traktör kazaları... Hastalıklı kimse duymadım.. Şeker yok, tansiyon yok, kalp yok :)

Ha bu arada köyde ev tuttuk falan diyoruz ya;

E yılansız da olmaz di mi :) İlk yılanı 'hayatında sadece yılan korkusu' olan Sii'den saklamayı başardım da ikinci yılana birlikte şahit olduk :)

Yavru yılan ama çok tatlı, kafasını kaldırıp kaldırıp tıssslaması yok mu :)

Psikopat mıyım da seviyorum, hayır değilim ama alışığım :) 

Yalova'daki çiftliğimizde büyükbabamla derilerini toplardık, terliğimle ayağım arasından geçip dururdu yılanlar da umursamazdım :) 

Sanırım o günlerden kalma; ama maalesef onun dışındaki herşeyden korkuyorum, Her türlü böcek, solucan, karanlık, insan :))))) 







5.6.13

Unutma, unutturma! Anlat! Herşeye rağmen sakin ol!




31 Mayıs'ta hükümetin emri ile sayısız polis çimenlerde kahvaltı eden gençlere TOMA'dan su fışkırtarak lokmalarını ağzına dizdi. Bir uçtan bir uca fırlattı! Masum bir eylemdi. Polis ve hükümet haksızdı!

Bu gençler; Başbakan'ın bilgisiz halkı kandırmaya çalıştığı gibi 'CHP'nin kışkırtmasıyla orada bulumuyorlardı! Doğayı koruyorlardı!'

3 Büyük takımın taraftarları omuz omuza gaz yedi, tazyikli su ile havalara uçtu! Ama yine de sadece 'Faşizme karşı omuz omuza' naraları attı! Hatta içlerinden fanatik bir Beşiktaş'lı 'sabaha karşı uyandığımda perişan haldeydim, boynumda Galatasaray atkısına sarılıp uyumuşum' diye 'omuz omuza'nın ne anlama geldiğini pekiştirdi!

Polisten şiddet gören, yaşadıklarından ötürü sakinliğini koruyamayan bazı gençler, Beşiktaş'a indi. Orada gaz bombaları daha yoğun bir şekilde devam etti. Bir önceki gün Taksim'de 3 büyük takım ile omuz omuza saldırılara karşı duran Çarşı grubu yardım istiyordu. Onlarca yaralı ve belki de gazdan dolayı hasarlı insan vardı, polis tüm gece saldırdı!

Bu arada Polis, gezi parkından çekildi. Etrafta korkunç görünümlü polisler yoktu ama helikopterle gaz atmaya devam ediyorlardı. O akşam annem ve en yakın arkadaşımın annesi annem bana emanetti. 'iyi misiniz, iyi misiniz?' diye sürekli gözlerine bişeyler sıkıyor, ağızlarını kapatıyor, tedirgin ve ciğerimiz yana yana elleri, yüzleri tertemiz ve çok kibar gençlerle bir arada sadece sohbet ediyorduk.

Başbakanın çapulcu dediği gençler; Sürekli 'bir şeye ihtiyacınız var mı, yardım edelim mi' diyorlar, en ufak bir değmede 'çok afedersiniz, çarptım özür dilerim' diyorlardı! Şöyle söyliyim 'yüzlerinde nur vardı, badem bıyık değil!'

Gezi parkındaki şiddetin gerçek yüzünü 'sosyal Medya'dan (hani şu başbakanın başımıza bela dediği)öğrenen tüm Türkiye ayaklandı! Meydanlara 'faşizme karşı omuz omuza' diyerek sesini duyurmak için çıktı AMA onlar da gaza ve şiddete maruz kaldı! Ölen ve yaralılar oldu!

Gezi Parkında nöbet tutan CHP'ye mensup o kadar az insan var ki. Hükümet kendi oyverenlerini kışkırtmak için ana muhalefeti CHP'yi suçladı. Onlar ayaklandı dedi!

CHP o kadar duyarlı ve becerikli bir muhalefet olsaydı keşke! Ancak arkadan konuşmayı ve şiddet durduktan sonra ortaya çıkmayı bilir CHP! Nerde onda o popo!!! CHP bayrak salladı! Hiçbir partiye mensup bir grup genç dayak yedi, gaz yedi!!!

Halkı temsil eden çok kalabalık bir grup herşeye rağmen SAKİN genç, polisin dağıttığı meydanlarda çöpleri topluyor. Gezi Parkına evi gibi bakıyor! Dün Kütüphane yaptılar taşlardan, kitap doldurdular içlerini! Hükümeti yapamadığını yaptı 'şimdi gidin ücretsiz kitap okuyun çimlerde'!

Ha, ortalık karıştıran yok mu? Var! Olmaz mı! Ama düşünün; toplumun en küçük birimi olan kendi 'AİLE'nde bile var. Sinirine hakim olamadığın, susturamadığın, kinci ve belki de ayyaş, tinerci! E o koskoca kalabalıktan da çıkacaktır elbet böyleleri! Ama emin olun en çok şiddet görenler çok sakin, sizden destek bekliyorlar! Güç değil, yiyecek, içecek, çöp torbası, peçete, örtü, battaniye!!!

Bizim sucumuz 'elmacık su' oradaki halka helal olsun diyerek; 5 koli su yolladı. Ben eşimin fikriyle evde sandviç hazırladım çeşit çeşit! Koliledik, en gazlı günde ulaştırmaya çalıştık. Pozitif düşünen, öfkeyle kendini kirletmeyen o gençlere helal olsun!

Ben götürsem ne işe yarar demeyin, ya da götürmekten korkuyorum demeyin. Ben evimin etrafındaki yürüyüş bittikten sonra hep Taksim'deyim. Bi tweet atın, geleyim alayım. Gezi Parkı'ndaki ikram dolu masalara bırakıyım...

Bu arada MADO'yu boykot etmeyi unutmayın! Divan Oteli'ne teşekkür etmeyi de...

Fındıkzade'de anneannemi götürdüğüm eczane de ilaç yardımında bulunmuş ve ayaklarının tabanlarının ağrıdığından bahsetti, bana da talcid ve maske hediye etti! Tarçın Eczanesi'ne de teşekkürler! :) Oraya gelen başı kapalı yaşlı teyzeler de isyanda...

Yollara ektiğin çiçekle yaşlıları kandırıp bizi böcek gibi gösterme başbakan!!

Omuz atanlara karşı; omuz omuza!!! Birbirine güzel bakan genç, yaşlı güzel ülkemin güzel insanlarını kirletmeyin!

Lütfen etrafınıza anlatın, sakince...

Bilgisi olmayan çok insan var!

Sosyal Medya iyi ki var!

Twitter'ı takip edin. Öyle herşeye inamayın arada saçmalayanlar da çok!

twitter #direngeziparki


1.6.13

Maymun gözünü açtı!

Okuyun lütfen... 

Ben siyasetten hoşlanmam! 

Eylemle meylemle hiç işim olmaz! 

'DI' Kimse din,dil, ırk ne olursa olsun halkımı böcek gibi ezmeye çalışamaz! 

Kimse benim bayrağımı elimden alamaz! 

Halkın gözünü metrobüsle, kömürle kör ettiniz! Şimdi her ilde gaz bombalarıyla gerçekten kör ediyorsunuz!

Siz Türk olamazsınız! Nesiniz siz! Şu süreçte en sevindiğim şey; herkes birlik oldu AKP'ye karşı ve artık olay 'ağaç katliamı' değil çoluk, çocuk, yaşlı 'halk katliamı'!!

Vatansever olarak azınlığız sanıyordum hatta eşim Hasan Tümsa siyasete girdiğinden beri 'kim için ne için uğraşıyorsun' diye kızıyordum ama şimdi gördüm ki tüm kendini azınlıkmış gibi görenler evlerinden çıkınca etrafına baktığında 'ne çokmuşuz' onu farketti ve uyandı halk! Kıstırılmış, susturulmuş maymun gözünü açtı!

Topbaş, Vali, Emniyet Müdürü 3 maymunu oynayın!

Hadi benim gibi hayatında sadece bir kez Cumhuriyet Mitingi'ne katılmış acemi eylemciler Taksim'de buluşalım!

Gelemiyorsanız sosyal medyadan destek olun ve bizlerden aldığınız haberleri büyüklerinize, eşinize, dostunuza, esnafınıza anlatın çünkü gerçeği medyadan takip edemiyorlar!

25.5.13

Tanrı bizi 3 gün sevdi :)

İlk gün hayalini kurduğumuz 'tekne turları' dolusu tatil için tekne turu soruşturduk meğer sezon açılmadığından turlar başlamamış..

O anda Tanrı'nın sevip de o adaya bıraktığı insanlardan birisi bizi balıkçı kayığıyla gezdirdi 'tekne turu' havasında :)

Merdivensiz olmasından sebep denizin keyfini çıkaramadım çünkü bizim yazlıktan beni bilenler bilir popomu kaldırıp da kayığa asla çıkamam, ya sakatlanırım ya da kıyıya yüzmek zorunda kalırım :)

Risk almıyım dedim bi anne olarak malum gelmeden önce 'çocukla tatil? Hem de böyle bi tatil? Tekne turu mu? Koylar mı? Deniz soğuk, yol uzun, hava sıcak nasıl yani :)' sorularına çokça maruz kaldık :)

Ama ben Simsim'e doğuma gideceğim güne kadar gezdim, doğumdan sonra da taktım sırtıma gezmeye devam ettim...

Evde durduğumuz zamanlarda uyumayan ve huysuzlanan çocuk gezerken öyle uyumlu ki! :)

Balıkçı kayığı 'tar tar tar' ederken, sürekli durup 'şılaaap' diye atlayan Sii'nin her seferinde denize kavuşma sesi, yeniden çalışan motorun sesine rağmen 2 saat boyunca kucağımda mışıl mışıl uyudu..

Hatta bir ara o da derin sulara bıraktı kendini, denizin soğukluğuna bakmadan :)

Ertesi gün Datça'daki diğer koyları keşfedelim diye çıktık ama Palamutbükü'ndeki 'turkuaz' rengi hiçbir yerde bulamadığımız için ilerlemeye devam ettik ve kendimizi Marmarise doğru giderken bulduk :)

Geri dönmek zor gelmesin diye 'orhaniye' kız kumunda durduk ve metrelerce bilek hizasındaki sularda denizi ortasından yürüdük :)

Oraya varmadan önce de tepeden görüp de beğendiğimiz bir koy için arabayı ani bi kararla kenara çekip keçiler gibi düşe kalka denize doğru indik ve bu koyda deniz sefası yaptık!  Issız, kimsesiz, kirlenmemiş bu koyu da kesinlikle Tavsiye ederim!!

Orhaniye kız kumu demişken belirtmemde fayda var! Kız kumu değil orası! Kız taşı, çakıl taşı! Ayak delen filan olmalı ismi :)

Mutlaka yanınızda ayakkabıyla gidin, küçük çakıl taşlarında yürümek tam bir çin işkencesi turistler 'ah oh' diye diye yürümeye çalışıyorlardı!

Bi de orayı işletenler, fotoğrafçılar görülmeye değer esas!

Bu sezonda pek Türk gitmiyor olsa gerek 'turistlerin ne anası kaldı, ne bacısı ne de namusları!' ettikleri küfürün, yalakalığın haddi hesabı yok! Biz böyleyiz işte şu gözle gördüğümüz bize yakın Yunanistan'a uzak 'yunan adalarının' neden bizde olmadığının ispati!!

Biz ne yönetmeyi biliriz, ne sahip çıkmayı, ne de iletişimi!

Bizim Türk olduğumuzu farkedince 'karılara etme küfür Türk bunlar lan' demeye başladılar'!

Kendimizi oradan kurtardık ve cennetimize döndük!

Sımsıcak insanları, güven veren gülümsemeleri, gülümseten tatlı şiveleri, araba anahtarı, cüzdanınızı ortada, kapınızı da açık bırakabilirsiniz; kimsenin aklına kötü bir düşünce gelmez, kötülük etmez, sezon açılır da insanlar akın ederse ne olur bilemem :) Ben yerli halkından bahsediyorum :)

Gözlemeci abla bize abla, çocukları bizlere kardeş, yeri geldi rehber, yeri geldi Simsim'in en sevdikleri oldular!

Simsim 'çişim var' dediğinde 'dur bi dakka Sinem banyoda' diye bavul toparlarken ben; Simsim kapıdan çıkıp teyzeleriyle tuvaletine gitmiş de haberim yok :)))

Odalarda tv varmış! Gözüme öyle bişey ilişti de bir kez bile dokunmadık!

Yanımızda ipad götürdük, Simsim elini sürmedi!

Teknoloji kirliliğinden uzak, sakin, turkuaz mavisi şahane bi tatil yaptık Palamutbükünden ayrılmadan!

Bi akşam Eski Datça'ya Can Yücel'in evini görmeye gittik, evler, sokaklar öyle güzeldi ki hayran kaldık!

Ağzımız açık etrafa bakınırken 'yerdeki solucanlara bak' hatırladığım son söz oldu!

Sonra simsimi de bırakıp hızla koştum en solucansız noktaya! Kara kara kocaman solucanlar basmıştı heryeri!!!

Sonra Datça'da yürüdük gönüllü rehberimiz yol arkadaşımızla :) Oralarda bi yerlerde canlı müzik sesleri yükseliyordu, o bile bize fazla geldi... Palamutbükündeki sakinlikten sonra :)

Sonra balık ayıkladık, balık yedik, çekirdek çıtladık çayla, dondurma yedik falan filan :)

Öyle yoğun ama öyle dinlendiriciydi ki dönüşü değil de Haso'yu oraya getirme hayalleri kurduk Simsim'le :)

İstanbul'un karmaşasında hele de ev ortamında Simre'yi tanıyanlar ordaki hallerini görseler 'dünyanın en uyumlu, en sessiz ve en sorunsuz' çocuğu derlerdi :)

'Şapka tak', tamam anne:) 'Krem sürücez', peti! 'Yemek?' Yiceeeeeem :) 'Uykun geldi mi?' Ebet, uyuycam ben, sen git' :) 'Uyan Simre', ben şimdi uyu, sen git, ablaya sööle, börek yapsın ben geldim' :)

İyi ki varsın tatil!!! ve iyi ki seni gezdik Datça ve iyi ki tatlı halkını tanıdık :)

Babam bize akdeniz sahillerini adım adım öyle çok gezdirdi, öyle yerler biliyorum ki aslında ama Datça'nın havası hiçbir yerde yok!

Datça'ya uğramak!?!

Tanrı uzun ömürlü olmasını istediği kullarını Datça yarımadasına gönderirmiş" (Strabon)

Datça'ya uğramak diye bişey yokmuş!

Amacımız oydu, biz başaramadık!

Deneyin, demek istediğimi anlarsınız :)

Biz bi tatil planladık; Planımızda bilenlerden özellikle Simsim'in sevgili doktoru bebekdoktorum Gökhan Mamur'dan bir kaç adres aldık ama oralara bile gidemedik! :)

Biz derken; yine Sim-Sit-Sii olarak Çamlıdere Dağ Evi, Kıbrıs, Uludağ tatillerimizden sonra sezon açılmadan serin sulara atalım istedik kendimizi  :)

Bodrum'a inip Gökova körfezinden dolaşıp Sedir Adası - İncekum'u görüp önce Marmaris sonra Datça'ya varacak ve bir gece kalıp feribotla Bodrum'a dönüp oradaki koyları da gezicektik. Gittiğimiz bu 4 bölgede Gökova - Marmaris - Datça - Bodrum tekne turlarına katılmayı planladık.

Allahtan feribotu aramak aklıma geldi de Datça İskelesinin tadilatta olduğunu ve henüz bu hattın çalışmadığını öğrenip planda değişiklik yaptık.

Anlattığım rotayı kafanızda canlandırabilmeniz için;
 
 


Körfezi dolaşıcaz ama hiçbir yere uğramadan önce gitmek istediğimiz en uzak noktaya gidip bir gece kalıcak ve sonra geze geze Marmaris - Gökova dönücez ve Bodrum koylarını listemizden çıkarıcaktık.

Dediğimiz gibi yaptık; Bodrum Havaalanına indikten sonra araç kiraladık ve direk gitmek istediğimiz en uzak noktaya Datça'nın en ucu Knidos'tan bir önceki durak Palamutbükü'ne vardık.

Açlıktan bayılmak üzereydik, denizin rengi de üstümüze üstümüze geliyodu ama denizde bayılmayalım diye bişeyler yiyecek yer bakınıyoduk ki 'gözleme' yazısını gördüm.

Geri geri o yazının olduğu kafeye vardık, bişeyler atıştırıp mayolarımızı giyecek ve denize girip Datça merkezde konaklayacaktık.

Ne mi oldu?

Tam 3 gece 3 gün Palamutbükünde konakladık :)

Öyle bir gözleme yedik ki; parmaklarımız emanetti ellerimizde :)

Kabaklı otlu ve peynirli otlu gözleme yaptılar şahanelerdi! Bahçeden topladıkları kocaman kabaklar ve yaba otlarla yaptıkları gözlemeler missti :)

Orada kalmasanız bile uğrayıp Olgun Kıyı Apart'ın kafesinde bu gözlemelerden mutlaka yemelisiniz, şiddetle tavsiye edilir!

9.5.13

Kalpleri 1 Atan Çeşit Çeşit Analarız Biz! :)


Çok görüşemesek de çok şey paylaştığım bir sürü insan var hayatımda!

Uzun bi süre Etiler - Bakırköy trafiğini çekmiş trafik fobili yapım gereği öyle popomu kaldırıp buluşmadan buluşmaya geçip modumu toparlayamadığımdan çok görüşemiyoruz.

Ama görüşüp buluşmayı istediğim, uzaktan sevdiklerim ve belki de görüşelim ya da arayacağım diye söz verip de arayamadığım çok insan var!

Biraz hayırsızım, hatırsız değilim.

Arada hatırlatıyorum kendimi ya da hatırlamak için profillerini ziyaret edip hal hatır soruyorum ama bence onları sevdiğimi çokça ifade edemiyorum diye yazı yazmak geldi içimden bugün :)

Babamın rahatsızlığı ve hastanede geçirdiğimiz günler yüzünden aktif olarak giriştiğim annelik, emzirme ve normal doğum odaklı bloğum ve paylaşımlarıma bir süre ara vermek zorunda kaldım.

Demoralize olunca kabuğununa çekilen bir kaplumbağayım ben!

Ekim 2010'da Do-um'la başladığım hamile yogasında normal doğumla ilgili korkularım ve o sıralar yeni açtığım mini bloğumu duyan hem gebe hem yoga hocam Başak'çım Blogcu Anne'den bahsetti bana...

Onun bloğunu ve birkaç yabancı kaynaktan normal doğumla ilgili pozitif hikayeleri okursam tüm fikrimin değişeceğini anlattı.

Sonra bloğa göz attım; oku oku bayıldım. Karşımda güçlü ve kısmen yalnız bir kadın vardı (yurtdışında doğum yapmış, annegillerden yardım almayan eş yardımıyla birebir annelik yapmış)

O sıralarda ablam Göktürk'te bir siteye taşındı. Gebeliğimin öncesinde fazlaca bir arada olduğumuz yakın arkadaşım Selin de oradaydı. Gidip gelmek hoş oldu, sonra bir kaç arkadaş daha o civarlara taşındı. Yarı Göktürk'lü olduk.

ve bir gün Selin yine aynı siteden tatlı ana (kendisine göre deli)  'psychomama Gözde' den duymuş olacak ki; bahsettiğin 'blogcu anne' de senin ablanın sitesinde oturuyormuş dedi.

*Selin; Göktürk'te Carter's açtı.
*Gözde, Aysel'le birlikte Sherbet tasarımlar yapmakta! :)

Sonrasında ablama gittiğimde havuza girerken, cafede otururken etrafa bakındım a aaa çocukları Derin ve Deniz bisiklete biniyolar havuz etrafında :) ama ne varki evlerini kapısını tıklatıp rahatsız etmeyeyim diye erteledim hep görüşmeyi :)

*O yalnız kadın dediğim blogcuanne Elif, Türkiye genelindeki aktif tüm anaların arkadaşı! ve şimdi iki çocuk bi kitap sahibi! 'annelik her zaman toz pembe değil' :)

Sonra bir mail grubuna üye oldum 'emziren anneler';
orada 'emzirme kıyafetleri' ile mankenlik yapacak ana-çocuk aradıklarına dair bir topic gördüm. O sıralar kendimi emzirmeye adadığımdan direk atladım.

Hem blogcu anne hem Zeynep hem de bir sürü emziren anneyle tanıştım.

Haber olduk, Ayça Oğuş'un tatlı gülümsemelerine gülümseyerek poz verdik :)

Leileo Zeynep'le ara ara yazıştık, ha görüştük ha görüşücez derken çok yoga derslerinin birinin öncesinde zıpladım yanına!
*Anne olmayıp da tanıdığım tek anne dostu şimdi tazecik 1 anne! Yerim Ayşe pamuğunu :)

Sonra Gelik buluşmaları;

Orda Hilal, Funda, Filiz, Hümeyra, Fatma, Sinem, Derya, Merve, Özge, Pınar Mermer ile tanıştık.

Hilal ve Funda'yla yakın oturmamızdan sebep can arkadaşım Bilge'yle hepbirlikte defalarca görüştük.
*Funda ikinci bebesini yaptı ve onu ziyarete hala gidemedim!!!

Derya'nın çoluklu çocuklu girişimci fikirlerini duydum; girişsem mi dedim, o sıralar başka işlerde çalıştıkları için akşam saatlerinde Cevahir Starbucks'ta buluştular gidemedim, toparlanamadık :)

*Derya; Oyun aktivite ve anneler için keyifli bir mekan açtı Beyoğlu'nda! Gelicem dedim defalarca hala gidemedim! Ha bu arada Levent'e taşınmışlar, bu kadar şapşalım, kırk yılda bir toparlanıp giderdim nerdesiniz diye arardım! :)))

*Sinem, Rusya'da yaşıyordu. Türkiye'ye geldikçe birbirimizle haberleşip buluşmaya çalıştık. Taaa karşıya Beyaz Fırın'lara kadar gittim onun için :) Benim için karşı demek geçmesi imkansız bir bölge demek bilenler bilir :) Şu an yine Tr'de aramadı, duyurulur! :)

*Merve'nin kızı Sare boncuğuna bayıldım. Bu taraflara geldiğinden bahsetti, buluşuruz dedik bi kaç kez H&M'de karşılaşıp sohbet ettik :) O da bayan butik açtı karşıda, hala gidemedim!!!

*Özge de meslektaş ve tam bir cimcime! Bıdır bıdır sohbeti, minik kızına kavuşma çabaları dinlenmeye değer şimdi ikize gebe! Cesur anne!

*Pınar başarılı bir pedagog o da Göktürk'lü :)

Biz çalışan annelerin öğle yemeğinde Gelik'te buluşurken bir yandan da blogcu anneler Cevahir'de görüşüyolarmış, onu bilemedim sonra öğrendim ki arkadaşım Selin de gidermiş hatta bir dönem küstüm 'giderken haber vereydin ya beraber giderdik' diye :)

Sonra baktım ki ben Gelik, o Cevahir ortak tanıdığımız ama bir arada hiç olmadığımız arkadaş grubumuz olmuş ne değişik:)

Bu arada 'uykusuz anneler'e denk geldim, oradan da tatile giderken Simsim'i omzuma takayım diye sipariş ettiğim Slingo'nun yaratıcısı Slingomam İrem'le tanıştık.

Dünya küçük; Ben Memorial Gökhan Mamur'un odasından çıkarken sipariş ettiğimin ertesi günü İrem de doktor için bekliyordu, bu karşılaşmanın torpiliyle ertesi gün Slingo'ma kavuştum :)

*İrem ve Sena şimdi Fikirdenk'i kurdular, takip edilesi. ve İrem 2. bebesini doğurmak için Amerika'da! Sağlıkla doğsun ve dönsünler inşallar :)

Bu arada Instagram'dan bir kaç buluşmaya takıldım.

Yakın civarlardakiler bana mümkündü çünkü Simsim artık arabada uzun yol giderse kusar olmuştu! :(

Pelly, Canan, Meşhuremel(parti süslemeri ile ilgili workshoplarını yeni öğrendim ben de isterim!!), Azra (minik oğlumuz 1 mayısta operasyon geçirdi, aklım sende), Bahar, Alev, Aysun, ikiz bonibonların annesi İpek, Zeynep, Tuba, Tuğba, Efe'min Tuğba'sı, Doktordaşım Aybüke'm, Feyza, Hadi görüşelim diyip görüşemediğimiz Bahçeşehir'li tatlılarım Ece ve İlkay, Fikret, Poyrasya, Dilşad, Şeyda, Çiğdem, Zeynep'le tanıştık!

Yeşim Mutlu selamıyla poz vermeyi öğrendik onun o pozitif enerjisiyle de oyun grubu yapalım dedik işlere daldık :)

Pelin evimin dibinde oyun merkezi açtı, buluşmalara orda devam ettik. Yakın olduğu için her an her dakika Pelo'nun yanında olabiliyordum. Sonrasında da ailece görüşür olduk :)

(yanında, yeni açtığı yerde ve evinde olmak istediğim diğer analarım gelemememin tek sebebi uzaklarda olmanız ve kusan Simsim'imin olması; yakınların bana extra avantajı da Simsim'i kadına rahatça bırakıp da gidebiliyor olmamdı :)

Ha bu arada burada bahsettiğim Yunan Adası seyahatimiz için google aramalarıyla bulduğum lulucum da Göktürk'lü annelerden olmasın mı!!! Onla da sözde kalan buluşma isteklerimiz var ama enteresan bişey işte kalpleri bir atan analarız biz, yanyana olmasak da paylaştıklarımızla çok sıkı bağlıyız!

Dünya çok küçük! Küçükten de küçük! :) Tabi arkadaşım olup da bu sosyal ortamda tesadüfen karşılaştıklarımız olduğu kadar birlikte adım attığımız canları da unutmadım :) Komşum Gözde, Karındaşım Duygu ve Burcucum :) ve Ela'nın doğum günü süslemelerini yapan eşimin aile dostları Selin'cim :)

Ankara'dan bi deli gibi bi kız hiç tanışmadım :) Tesadüfen bloğuna rastlayıp da kahkahalarla zevkle okuduğum ne yazmış diye baktığım nadir bloggerlardan :) ve uzaklardan Gökçe'yle Dila :)

Emziren annelerle başlayan maceramda Instagram anneleri - Sosyal anneler - blogger anneler - girişimci anneler - uykusuz anneler - Perşembe Anneleri ile tanıştım :)

Geçen ay Capacity'ye sosyal anneler gelmiş; tuğçe, müge, burcu, bal yanak merve :) ve onlardan dolayı tanıdığım annelerin en kıymetlilerinden iremafşin :)

Herkes aklımda, kalbimde, yakınlara gelenlerle mutlaka görüşüyorum, bize gelenleri bayıla bayıla ağırlıyorum ama uzakta olanlara Nişantaşı gezmelerimiz denk gelirse uğramaya çalışıyoruz.

Mesela yarın Perşembe Anneleri kahvaltısına İzmir'den taaa buralara gelen AnneAyça ve diğer sosyalanneler için gitmezsem olmaz di mi :)

Diyorum ki Türkiye genelinde 0-4 yaş arası çocuğu olup da ismine aşina olmadığım anne kalmadı herhalde :)

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...