21.9.13

Tanrı bizi çok sevdi! :)

ve Mayıs''ta başlayan Datça maceramız 1 ömürlük oldu!

Daha önce de yazdığım gibi çocuk doktorumuz Gökhan Mamur demişti ki; 'Datça'ya gidince mutlaka Palamutbükü'ne uğrayın'...

1 uğradık, pir uğradık!

O günden sonra İstanbul'a gelir gelmez annemin başının etini yedik :)

Sonra ne mi oldu? Bi köyümüz oldu!

Bize taş ev yapabileceğimiz küçük bi arsa ve badem ile zeytinlerimizi kendimizin toplayacağı bir tarla ile Datça'lı olma yolları göründü :)

Şimdi Tanrı bizi çok seviyor! 1 ömür sevecek inşallah! 

Badem toplamaya yetiştik, bademlerimizi kırdık, yedik :)

Sıra geldi zeytinlerimizin olmasını beklemeye ve kendi zeytinyağı üretimimizi kendimizin yapacağı 'organik' ötesi yaşama alışmaya :)

Geçen hafta biz oradayken arılar ballarını yaptılar, toplamalarına şahit olmak için çocukların peşlerine takıldık :) Sii'yi sırtından arı soktu :) Şimdi elimizde petek kokulu nefis ballarımız var, balı yapan arıları da tanıyoruz  :)

Şimdilik evimizi yapacağımız alana yakın olabilmek için tuttuğumuz evde çok rahatız, neredeyse tüm yazımızı orada geçirdik...

Komşularımız, köylüler ve çocuklarda; siyasetle kirlenmiş yobazlaşmış İstanbul'dan eser yok...

Köyümüzde hırsızlık yok!

Burada on kere kapı kitleyen, otoparka çift kapıdan alarm sistemleriyle giren biz, geceleri panjurları indiren biz, orada neredeyse kapımız açık yatar olduk :)

Herkesin kapısı açık, o anda uykusu gelen gidip birinin evinde uyuyabiliyor!

Herkesin arabasının anahtarı üzerinde; o anda arabaya ihtiyaç duyan arabayı alıp gidiyor sonra yerine koyuyor :)

Herkesin telefonu, parası ortada kimse dokunmuyor.

Burada hırsızlık yok; ödünç alma var :)

Ödünç alıp işini gördükten sonra kötü niyetle ele geçirmeye gerek kalmıyor zaten :)

Biz de alıştık bu duruma...

Bakıyoruz, çeşme başında bi araba, sahibi de tanıdık, anahtarı üstünde alıyoruz gidiyoruz :)

Gençler ya 2 teker üstünde kask, korku bilmeden yollarda... 

Ya da 4 teker Doğan üstünde... Araba yolda kalırsa hemen arkadaşınınkini alıyorlar, kayışı kopra bağlayıp devam ediyorlar :) 

Biraz Allah'lık da olsa hızlı gidiyorlar! Biz Abs, Eds'li en lüks arabalarda kurulup da, asfaltı kaymak gibi yollarda ufak bi çukur görüp de söylenirken; onlar virajlı yollarda kapıları giderken açılan Doğan'larda Allah'a güveniyorlar!

Güzel araba kullanıyorlar, yollar virajlı bi tarafı uçurum... Karşıdan gelen yolu bilmiyorsa kafa kafaya gelmek muhtemel :)

Köyle Palamutbükü sahil arası 4 km... Defalarca o yolu gidip geliyorlar.. Buralar çok sakin..

Biraz eğlenmek isterlerse Datça'ya gitmeleri gerekiyor. Hadi gittiler diyelim; dönüşte o virajlı yollarda, alkollü dönmek ne mümkün; anneler hep dua ediyor arkalarından...

Doktor yok, Hastane yok...

En donanımlı hastane taaa Muğla'da... Allah mecbur etmesin ama zaten o doğada, o natürellikte doktora falan da ihtiyacınız olmuyor!

100 küsür yaşlarında teyzeler, amcalar çeşmeden su taşıyor. Yardım edelim mi diyince de; 'ölmedik ya daha, taşırım ben' diyorlar :)

Oraya ölüm 'kaza'yla geliyor! Motor, araba, traktör kazaları... Hastalıklı kimse duymadım.. Şeker yok, tansiyon yok, kalp yok :)

Ha bu arada köyde ev tuttuk falan diyoruz ya;

E yılansız da olmaz di mi :) İlk yılanı 'hayatında sadece yılan korkusu' olan Sii'den saklamayı başardım da ikinci yılana birlikte şahit olduk :)

Yavru yılan ama çok tatlı, kafasını kaldırıp kaldırıp tıssslaması yok mu :)

Psikopat mıyım da seviyorum, hayır değilim ama alışığım :) 

Yalova'daki çiftliğimizde büyükbabamla derilerini toplardık, terliğimle ayağım arasından geçip dururdu yılanlar da umursamazdım :) 

Sanırım o günlerden kalma; ama maalesef onun dışındaki herşeyden korkuyorum, Her türlü böcek, solucan, karanlık, insan :))))) 







Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...