7.4.11

Gökhan Mamur; çocuk doktoru olmak için yaratılmış :)

Simre'de henüz doktor korkusu yok ama Gökhan Bey'den korkabileceğini de hiç sanmıyorum...

Gökhan Bey, çocuk doktoru olmak için yaratılmış adeta :)

Simre'yi öyle güleryüzlü karşılıyor, öyle pozitif yaklaşıyor ve en tükendiğim anlarda bile öyle güzel moral veriyor ki...

'Harika' bir bebek büyütmemiz için sabır aşılıyor bizlere...

Hangi doktor çocuğunuzun doğum gününde sizi arar da 'Anneliğinizin günü kutlu olsun, Hasan Bey'in de babalığının günü kutlu olsun iletir misiniz lütfen' der ki tebessüm dolu sesiyle?

Hatırlanmak ne kadar güzel!

İnternet sitesinde, facebook'ta ve twitter'da hiç üşenmeden hastası olmayan insanların yüzlerce sorusunu hiç atlamadan yanıtlıyor.

'hadi ama hala yanıtlamamışsınız' diyenlere ben masabaşından kızarken, o; 'sabır ve özenle tek tek yanıtlıyor herkesi'...

Şimdi heyecanla; kendisini sonsuz destekleyeceğimiz yeni projelerini bekliyoruz...

Sayesinde; taze ama son derece kendinden emin anne - baba olarak; çevremizi de doğal ebeveynlik, normal doğum ve anne sütü konusunda belki bıktıran ama bizi bıktırmayan ısrarlarla boğmaya devam edeceğiz. :)

Normal doğum'a teşvik! ama nasıl teşvik!

'Normal doğuma' teşvik için; gebeye normal doğum yaptıran doktora 2 kat maaş verilecekmiş.

Bunun getirisi - götürüsü ne olur ben bilmem..

Tek bildiğim parayla gözü boyanan doktorlardan pek hayır gelmeyeceği...

Artık iyi niyetli doktorları da aradan ayırt edemezsiniz çünkü işin içine para girdi...

Hani 'normal doğum yaparsın' diyo ama belki de yüksek tansiyonun var, bir problemin var es geçecek... İşte bunu ayırt edememe ihtimali sıkıcı!

Çünkü daha önce sezeryana daha çok para veren devlet sayesinde doktorlar;
Benim gibi kararsız gebeleri direk sezeryana yönlendirdi ya da normal doğum isteyen gebeleri 'tabi tabi, normal doğum yaparsın' diyerek son anda sezeryana aldı!?!

Şimdi ise normal doğuma daha çok para veren devlet sayesinde;
Sezeryan yapılması zorunlu, riskli doğumları bile normal doğuma zorlayacak doktorlar çıkacak diye korkuyorum!

Olur, olur öyle bir devirde yaşıyoruz, hem böylece küvez, yoğun bakım falandan da gelsin paralar!!!

Benim doktorum gerçek bir normal doğum taraftarıydı. Onun gibi daha birçok doktor mutlaka vardır, aradan ayıklamak zor olsa da umarım her gebe'nin karşısına çıkarsız ve güvenilir doktorlar çıkar.

Benim doktorumun ödülü bile var masasının üzerinde :)

Yeni gebe arkadaşım da şimdi ona emanet. Dut'çum senin kararını da verdi Altuğ Bey, laf arasında 'zaten normal yapıcaaaz' diyerek :)

Haso da, 'Altuğ Bey ve sayesinde tanıdığımız Simre'nin doktoru Gökhan Bey gibi doktorlar tanımadım ben, her sözlerinin altına imzamı atarım' der durur.

Kulaklarını sık sık çınlattığımız iki doktorumuza ne kadar teşekkür etsek az...

Karnımda büyümesinde ve doğumunda emeği geçen Altuğ Semiz ve genç kızlığına kadar emeği gececek olan Gökhan Mamur bizim için çoook değerliler!

Normal olan; normaldir :)

Annem de dahil, zayıf bu çocuk diyenler var.

Halbuki kilosu ve boyu normal ölçülerde...

Şişman, yerinden zor kalkan çocuğun sağlıklı olduğunu, al yanak çocuğun iyi beslenmiş olduğunu düşünen toplumumuz yavaş yavaş Tv ve doktorlarının bilgilendirmeleriyle aydınlanıyor.

Eminim herkes bir gün 'normal'in normal olduğuna alışacak :)

Normal doğum, normal kilo, normal yemek miktarı...

Normal olan bunlar ama beyinlerimiz anormal, normalleştirmek zaman alacak.

Tv'ler ve kampanyalar hep 'normal' e yönlendiriyor şimdi şimdi...

Eğer Altuğ Semiz sayesinde, biz hamileliğim süresinde normal beslenmenin ve normal doğumun arkasında olmasaydık şimdi öğrenecektik ve geç olacaktı...

ve eğer Gökhan mamur sayesinde bebek doğduğundan beri normal kilonun, anne sütünün, mevsimindeki sebzenin, tuzun, şekerin ve inek sütünün bilincinde olmasaydık yine şimdi öğrenecektik ve yine geç olacaktı.

Temelimiz sağlam, bizi kimse yıkamaz!

Organik Bebek :)

Bir önceki yazımda başardık demiştim neyi mi başardık?
Organik bir bebek büyüttük...

Organik pazarlarda gezmem, City farm aboneliğim ve çikolata vermeye çalışalardan kaçmalarımız 'deli mi ne' diye adlandırılsa da; bağışıklık sistemi güçlü, kendi kendini şarj edebilme özellikli hiç durmayan, yorulmayan, beklenen herşeyi yaşıtlarına göre daha erken yapan bir bebeğimiz oldu.

1 yaşına girdik ve hiç hastalanmadık, hiç ilaç kullanmadık ve kullanmaya da niyetimiz yok!

Doktorumuz Gökhan Mamur; Antibiyotik ve nezle ilaçlarına sırtını dayayan bir doktor değil. Aksine ilaç karşıtı; sevgi ve ilgiyi ilaç niyetine sunuyor bizlere :)

Bu yüzden her bebeğin sıkça kullandığı Paranox fitilimiz bile olduğu gibi duruyor, sadece 2 tane eksik içinden; biri aşı sonrası ateşi, diğeri diş çıkarma ateşi için kullandığımız 2 yarım fitil...

Aslında aşı sonrası bu tarz ateş düşürücü, ağrı kesicilerin kullanılması aşının etkisini azaltıyormuş, artık tamamen ilaçsız atlatıoruz böyle ufak tefek şeyleri de :)

Tek derdimiz diş çıkarma sıralarında oldu. Ağrı, kaşıntı, bir günlük ateş, burun akıntısı ve hatta öksürük getirdi her diş beraberinde...

Tuz, şeker, inek sütü ve gereksiz her türlü şeyden uzak (hamileliğimde beslendiğim gibi) ama tüm sebze ve etleri mix ederek karıştırdığım, adeta labarotuvar ortamında deney yapar gibi hazırladığım mamalarla, hatta yoğurt yerine kefirlerle besledik.

Hastalık, yorgunluk ve nadir tembellik vakitlerinde doktorumuzun tavsiyesiyle sadece Hipp mamalarından yedi...

'6 ay anne sütü' hariç su bile değmedi ağzına...

İlk 7 ay şişko bacaklarımızla oldukça tombul bir bebekken, 7. ay sonunda yani büyüme hızının yavaşladığı süreçte anneye benzer minyon tipli kaşık suratlı bir bebek oluverdi...

6.4.11

İyiki doğurdum!!!

Bugün 6 Nisan 2011;

Geçen sene 5 Nisan akşamüstünde sancılarım başladı... 

ve sancılarla birlikte hastaneye yetişme çabaları...

Kıvranırken geç gelen Haso'ya küslüğümü ifade edememe sıkıntım da cabası...

ve bebeğim doğdu...

Canım doktorum ve artık ablamdan farksız abim bildiğim Altuğ Semiz; ilk görüşmeden sonra kendi kendine!?! karar verdiği 'normal doğurma' yolunda ilerletti beni...

İyi ki de yaptı! Bu sayede 1 yıldır çeşitli bloglardaki benim gibi annelerle birlikte normal doğum ve emzirmeye teşvik gönüllü elçiliği yapmaktayım :)

Minik kedim, babasının büyüüüüüüüük aşkı, Ring'deki Samara'yla çizgi film kahramanı Elmyra karışımı bebeğim bugün 1 yaşında!

Doğum günün kutlu olsun Simsimmmmmmmm :)

1 sene uzaktan izleyen herkes için 'ne çabuk geçti di mi' sözleriyle ifade edilebilirken; babası, ben ve yine ailemizin 1 parçası olan sevgili doktorumuz Gökhan Mamur'a sorarsanız 'çok yorulduk ama başardık'!

23.3.11

Kedi - Bebek - Çocuk!

Simre hasta!

Neye hasta?

Kedi - bebek - çocuk! :)

Sokakta bu 3ünden birini görürse 'biiiii, biiiiiiiiii' diye parmağıyla işaret edip çıldırıyor.

Yanına gelen çocuklarla oynamak için kendini paralıyor.

Çocuklar onun bu deli hallerine anlam veremiyor, bakıyolar şaşkın şaşkın.

Kediler kaçacak yer arıyor, hepsini tutup kuyruklarından çeviresi var kızımın :)

Köpekleri de durdurup seviyoruz ama onlara çok delirmiyoruz, biraz büyükler... :)

İnsan hiç arkadaşı işten ayrılsın diye dua eder mi? Ettim! :)

Bilge ve oğlusu Çınar'la vakit geçirebilmek, etkinliklere birlikte katılabilmek, diğer annelerle oyun grubu oluşturabilmek, emziren annelerle buluşmak ve en çok da sakin sessiz ve uslu Çınar'ı da kendisi gibi kuduruk yapmak için uğraşmak isteyen kızım için dua ettim! :)

ve babamın hastalığı, Simre'nin bitmeyen etkinlikleri, benim hastalığım, diş sıkıntılarımız derken henüz görüşemesek de havalar ısınınca ortalığı birbirine katıcaz!!!! 

Sevgili gebe arkadaşlarım, bir an önce gelsin kardeşler...

Simre, kabına sığmıyor!

Bi anda kucakta 360 derece dönüyor!

Emekleme rekorunu kırdı, koşarak emekliyor!

Yürümekten de geri kalmadı, henüz 11 aylık ama 3 adım atmışlığımız var.

Zaten 9 aydan beri de hiçbir yere tutunmadan ayakta durabiliyor ve 8. aydan beri sıralıyoruz...

Hızımıza kimse yetişemez, energizer'ız biz. Keşke bir düğmemiz olsa da arada kapatabilsek, dinlensek, sakin sakin otursak ama nerdeeee?

28.2.11

Tekrar buralarda olamadık...

Tekrar buralardayız dedikten kısa bir süre sonra babam tekrar rahatsızlandı ve bu kez de 3 hafta Amerikan Hastanesi'nde konakladık...

Tatsız, tutsuz haberler ve olayları bir kenara bırakıp bloğuma geri dönme kararı aldım.

Simsim'i tüm merak edenler için yeniden geliyoruz! :)

19.1.11

Tekrar buralardayız! :)

Babam önemli bir rahatsızlık geçirdi. Ben de kangurumda Simre, International koridorlarında geziniverdim 7 gün boyunca...

Malum, Simoti ve ben yapışık ikizleriz. O nerede ben orada! :)

Hemşire ve doktorlar bile rahatlığımıza ve uyumumuza inanamadı, çok şükür enfeksiyon, mikrop vs. kapmadan hastane serüvenimizi sonlandırdık.

Bu arada Acıbadem Hastanesi fobisi olan ben kan kardeşi International'dan da bu süre içinde nefret ettim özellikle sevgili Malatyalı Kadın doğum doktoru başhekimi ile muhatap olduktan sonra!

Eminim onlar da benden kurtulduklarına pek mutlu olmuşlardır :)

Stres, hastalık ve yorgunluk dolu günlerden sonra babam bakımı için bir süre benimle kaldı...

İki çocuklu!?! günlerde bloğuma hiç giremedim...

Halbuki sizlere Simoti ile ek gıda serüvenlerimiz, gezmelerimiz, bayramlarımız, ilk 'ba-ba'larımız, üstüme alındığım 'ma-ma'larımız :), uyku düzenlerimiz, öksürük numalarımız, tükürmelerimiz, kahkaha komalarına girmelerimiz, alkışlamalarımız, 6. ayda oturmamız, 7.. ayda emeklememiz 8. ayda sıralamamız (koltuğa tutunup yan yan yürümek), kendi kendine yemek yeme heveslerimizden bahsedecektim bol bol :)

ama yavaş yavaş sıra bunlara da gelecek, bizi izleyin :)

22.10.10

Kısa bir ara...

Günlerdir hastanelerde koşuşturma içerisindeyim.

Simo'yla birlikte dedesine bakar, International'da konaklar olduk. Allah'tan evimiz yakın ama ek gıdaları aksattık :(

Yazı yazamıyorum, tüm Simoti hayranları için kısa bir ara rica ediyorum...

2.10.10

Leileo'lu anne ve Tütü'lü bebek podyumdaydı! :)

Küçükken tam 1 sosyal kelebektim. Annemi peşimde az koşturmadım... Bale, modern dans, folklor, koro, solo koserler, tiyatro gösterileri, televizyon söyleşileri, radyo dj'liği gibi birbirinden alakasız bir sürü şeye atladım zıpladım :)

Her etkinlik öncesi gece uykularım defalarca bölünürdü, doğru düzgün uyuyamazdım, hep yatmadan önce ertesi günü düşünürdüm; 'nasıl olacak, ne giysem, tam olarak saat kaçta çıksak, oraya gidince neler olucak, nasıl geçicek'

'Emzirme Haftası Etkinlikleri'ne katılma konusunda bir an bile düşünmedim! Kazık kadar oldum, oturayım evimde diye hiç düşünmedim...

ve Simre'nin de o gece uykuları defalarca bölündü! :( Sürekli uyandı ve kafa üstü emekleme çalışmaları yaptı!!! Tabi benim de uykum paramparça oldu :(((

Defileyi duyduğum an yüreğim hop hopladı... Leileo emzirme kıyafetlerinde gözüm vardı, her an bir 'tık'la sipariş vermek niyetindeydim ama gidip yerinde görmek istiyordum, fırsat yaratmaya çalışıyordum.

Emzirme haftası etkinliklerine katılmakla, hem Leileo'nun ürünlerinden birini defilede sunmak ve böylece ürünü çok çok çok yakından tanıyabilme fırsatı yakalamış olacaktım hem de Simoti'mle şahane bir anımız olacaktı :)

O yüzden hiç düşünmeden, 'emziren anneler' grubundaki mankenlik teklifine Leileo'nun yaratıcısı Zeynep'le mailleşerek atladım!

Daha mailleşirken ne kadar doğru bir şeye adım atmakta olduğumu anladım. Zeynep; henüz 3 aylık olan bebeği (markası) Leileo için çok heyecanlıydı ve bir o kadar da samimi, içten ve sıcaktı detayları paylaşırken :)

Turkuaz rengi bir emzirme t-shirt'ü benim için seçmişlerdi. Altına herkesin bütün olabilmesi için kot ve babet giyilecekti.

Bebeklerimiz kucağımızda yürüyüş yapacaktık, onları da istediğimiz gibi giydirebileceğimizi öğrenince;

2 gün öncesinde; zaten ne kadardır giydirip de fotoğraflamak istediğim 'tütü' yapmak fikri aklıma geldi...

Tabii hemen annemin maharetli ellerinden yardım istedim. Ne renk olsun diye düşünürken, giyeceğim t-shirt'le aynı olsun dedik ve hemen yapımına giriştik...

Kabarık kabarık şahane turkuaz renkli bir tütü yaptık, üzerine de evde bulunan uyumlu bir t-shirt'ü giydirdik. Süper oldu!

ama oraya gittiğimde; bir an giydirmesem mi diye düşündüm.

Tüm bebekler çok doğaldı ve o doğallığı bozmak istemedim. Bi de modacının sergilenecek ürününü taşıyacaktım ve ön planda o olmalıydı, onu da tütülerle kapatmak yanlış olur gibi geldi o an...

Çantamın içinde tütü bana ben tütüye bakarken, bir de annemin gece yarılarına kadar o büzdüğümüz tülleri birleştirmek için harcadığı emek geldi aklıma...

ama yine de giydirmeme kararı aldığım bir anda yanıma organizasyondan (ismini hatırlayamadığım için üzgünüm) birisi geldi ve tütüyü görür görmez 'kesinlikle giydirmelisin' dedi...

Vazgeçtim giydirmekten dediğimdeyse, Simre'yi aldı ve bizzat kendi giydirdi bayıla bayıla :)

Giyinme odasından çıktığımızdaysa diğer anneler ve basının fotoğraf isteklerine yetişemez olduk :)))

Tütülü bebek pek 1 meşhur oldu! :)

Biz organizasyonu yapanları, Zeynep'i, koreograf Banu Noyan'ı (her ne kadar izlesem ve dinlesem de nerde duracağımı ve bakacağımı unuttum :)), defilede karşılaştığımız yoga hocam Başak'ı ve orda tanıştığım ama telaş, sıcak, heyacandan isimlerimizi alamadığımız anneleri çok sevdik!

Zeynep, tanıttığımız t-shirt'leri bizlere hediye etti. Çok Çok Çok sevindik şimdi çantamızda onunla geziyoruz! :)

Bu arada fotoğraf makinemizin azizliğine uğradık ve elimizde hiç fotoğrafımız yok desem!!!

Şimdi blog blog geziyoruz, basını tarıyoruz fotoğraflarımızı toplamaya çalışıyoruz, 1 yardım edip elimizden tutan olur da bizi fotoğraf ve videoyla donatırlarsa çoooooooooooooooook mutlu oluruz :))

1 Ekim itibariyle başlayan emzirme haftamız kutlu olsun, sütümüz bol olsun!!!

28.9.10

Analı kızlı manken olucaz :)


1 Ekim Cuma günü Lansinoh'un emzirme haftası etkinliklerinde Leileo anne - bebek giyim markasının mankenleri olucaz Nişantaşı City's'de :)

Ben diyorum ki bunun sonu hiç iyi değil, podyumlardan sonra da bir albüm yaparız artık...

Bizim adımızdan belli, yıldızımız çok tepelerde! Babamız çooooooooook peşimizde koşucak çok!!! :)

'her damlası altın 'anne sütü'' yazılı afişi gördüğümden beri yüreğim pır pır!

6. ayına girmek üzere olan bebeğimle ek gıdaya geçesim gelmiyor :)))

Şaka bir yana; Emzirme reformunu başlatan iki blogcu annenin, kısa bir sürede bu kadar yol alması süper üstü!

Hayranlıkla izlemekle kalmıyor, gerçekten destekliyorum!!!

Diyeceksiniz ki 'emzirmeye ne kadar taktın' ama yaşayınca görüceksiniz;

1 deri 1 kemik doğan bebeğiniz;
arkadaşlarımızın tabiriyle 'Michellin lastikleri' kıvamındaki kollara kavuşunca,
aranızdaki iletişimin emzirirken ne kadar güçlendiğini farkedince,
ve emerken 'luk luk luk' sesleriyle ayaklarını havaya dikerkenki halini görünce siz de emzirmekten vazgeçemeyeceksiniz!!!

Üşenmeyin emzirin!
Mama ver diyenlere bakmayın azmedin!
Aslında sütünüz hazır sadece sizden işaret bekliyor!

emzirme haftası etkinlikleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler için; http://www.leileo.com/ / http://www.lansinoh.com/ / http://www.e-bebek.com/

20.9.10

Emzirme Reformu Manifestosu!

İki blog sahibi annenin sonsuz desteklediğim girişimine bloğumda yer vermek istedim...
http://blogcuanne.com/ ve http://calisangebe.com/


Eşim de 'öncelikli olarak bebeğin karnının doymasına destek verenlerden'...

Maalesef arabanın içinde emzirirken (emzirme örtüsüyle) park alanında 'belki açılır da görürüz' şeklinde bakan; muhtemelen bebekken anneleri tarafından emzirildiklerinden bihaber adamlara karşı gardımızı, hem eşimin hem de benim arabalarımızın camlarını karartarak önlem aldık...

Onlara; 'senin annen de seni böyle emzirdi' diye çıkışmak geliyor içimden ama karşılığında da; 'benim annem, sokaklarda senin gibi  fıldır fıldır gezmedi, kırdı belini oturdu evinde' diyeceklerini biliyorum!

Kusura bakmayın ama 'Geziyorum Öyleyse Varım' :)

-----------------------------------------------------------------

EMZİRME REFORMU MANİFESTOSU

Anne sütü, bir bebeğin alabileceği en iyi besindir.

Dünya Sağlık Örgütü, bebeklerin ilk altı ay boyunca sadece anne sütüyle beslenmelerini, daha sonrasında ise ek gıdalarla desteklenerek en az iki sene boyunca emzirilmelerini önermektedir.

T.C. Sağlık Bakanlığı da Dünya Sağlık Örgütü’nün bu önerisini dikkate alarak “ilk altı ay sadece anne sütü” yaklaşımını benimsemektedir.

“İlk altı ay sadece anne sütü” yaklaşımının uygulanmasında ve annelerin bebeklerini istedikleri gibi emzirmeleri konusunda gerek iş hayatında, gerekse toplumsal hayatta sorunlar yaşanmaktadır. Şöyle ki:

İş Hayatında:
• Çalışan annelerin yaşadığı sıkıntıların başında süt izninin gereği gibi kullanımı gelmektedir. Yasaya göre, bir yaşından küçük çocuğunu emzirmesi için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilen anne, bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır. Bu madde, iş yasasında teminat altında olmasına rağmen uygulamadan kaynaklı sorunlar yaşanmakta, çalışan anneler süt izinlerini hakları doğrultusunda kullanamamaktadır. Bu sorunlar iş yerinin bakanlık müfettişleri tarafından denetlenmesi ile düzeltilebilir.
• Sağlık Bakanlığı’nın “ilk 6 ay sadece anne sütü” politikasıyla Çalışma Bakanlığı’nın çalışan annelere sağladığı 4 aylık doğum izni birbiriyle çelişmektedir. Birçok anne bebeği henüz iki-iki buçuk aylıkken çalışmaya geri dönmek durumunda kalmakta ve işyerinde sütünü gereği gibi sağamadığı için sütü azalarak kesilmektedir. Bu yanlışlık bir an önce giderilmeli, Çalışma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı’nın “ilk 6 ay sadece anne sütü” uygulamasını destekler hale getirilmelidir.
• Ülkemizde doğum izni konusunda ciddi değişikliklere ihtiyaç vardır. Birçok çalışan anne doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 olmak üzere, toplamda 16 haftalık ücretli doğum izni kullanabilmekte, doğumdan önceki izninin beş haftasını doğum sonrasına aktarabildiği takdirde bile bebeği henüz gün boyu meme emmesi gereken durumda olmasına rağmen işe geri dönmek durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla oldukça yetersiz kalan hali hazırdaki doğumdan sonraki 8 haftalık ücretli doğum izni en az 6 aya çıkarılmalıdır.
• Doğum sonrası ücretsiz izin konusunda özellikle de özel sektörde çalışan anneler zorluk yaşamakta, annenin ücretsiz izin isteğine kötü bakılmakta, hatta işten çıkarma sebebi olarak bile görülebilmektedir. Dolayısıyla ücretsiz izin konusunda da ciddi değişiklikler yapılmalı, doğum sonrası ücretsiz izin en az iki seneye çıkarılmalı ve özel sektör çalışanları da, kamu çalışanları gibi rahatlıkla ücretsiz izin kullanabilmelidir.
• “Gebe Veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”, Madde 15’e göre, “yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 arası kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların bırakılması ve bakılması ve emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur.” Yine aynı yönetmelik, “yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150 den çok kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması ve bakılması, emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir yurdun kurulması”nın zorunlu olduğunu, yurt açma yükümlülüğünde olan işverenlerin yurt içinde anaokulu da açmak zorunda olduğunu belirtmektedir. Bu maddeler yürürlüğe konmalıdır.
• Aynı yönetmeliğe göre, emziren işçi doğumu izleyen altı ay boyunca gece çalıştırılamaz. Yeni doğum yapmış işçinin doğumu izleyen sekiz haftalık süre sonunda, emziren işçinin ise, altı aylık süreden sonra gece çalışması yapmasının güvenlik ve sağlık açısından sakıncalı olduğunun hekim raporu ile belirlendiği dönem boyunca, gece çalıştırılamaz. Bu maddelere de uygulamada sadık kalınmalı, emziren anneler gece çalıştırılmamalı, vardiyalı çalışmaya zorlanmamalıdır.
• Emziren anneler günde 7,5 saatten fazla çalıştırılmamalıdır. Bu, kanun gereği böyledir.
• Hiçbir çalışan anneye çocuğunu emzirdiği ve süt izni kullandığı için işyerinde “mobbing” uygulanmamalıdır. Annenin süt iznini kullanacağı saatlere kasti olarak acil toplantılar, “o dakika bitirilmesi gereken işler” denk getirilmemelidir. Anne, fazla mesai yapması için zorlanmamalı, işini kaybetme tehdidiyle süt iznini kullanması engellenmemelidir.
• Hiçbir çalışan anne emzirdiği için, süt iznini kullandığı için işinden çıkartılmamalıdır.

• Çalışan bir annenin süt iznini kullanıyor olması performansının düşük olduğu anlamına getirilmemelidir. Annenin işyerinde bulunduğu saatlerdeki performansı, diğer çalışanların performans değerlendirme ölçütleri ile aynı doğrultuda, adil bir şekilde değerlendirilmelidir.

• İşyerinde sütünü sağması gereken annenin ihtiyaçları (oda, buzdolabı vb.) karşılanmalı ve mahremiyetine saygı gösterilmelidir. Anne, tuvaletlerde ya da arşiv odalarında sütünü sağmak zorunda bırakılmamalıdır.

Toplumsal Hayatta:

• Gebeler ve yeni anneler, emzirme hakkında yeterince bilgilendirilmelidir. Yeni annelerin, emzirme teknikleri konusundaki yetersiz bilgileri “sütüm yetmiyor” gibi endişelere yol açmakta, mama vermeye yatkın doktorlardan ve aile büyüklerinden gelen baskının da etkisiyle birçok bebek anne sütünden gereksiz yere mahrum kalarak mamayla beslenmektedir.
• Emzirme, doğumdan sonra en kısa sürede başlamalıdır. Tıbbi bir engel yoksa, doğumundan sonraki ilk dakikalarda bebek annenin kucağına verilmeli ve doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emzirmenin başlaması sağlanmalıdır.
• Her annenin bebeğini istediği sürece emzirme hakkı vardır. Hiçbir anneye çocuğu “meme emmek için fazla büyüdüğü için” mahalle baskısı yapılmamalı, anne ve bebek devamını istediği sürece bu bağın zorla kopartılması hiçbir şekilde talep edilmemelidir.
• İsteyen her anne, parkta, sokakta, alışveriş merkezinde vs. bebeğini emzirebilmelidir. Hiçbir anneye ortalıkta emzirdiği için ayıp, yasak, ya da kötü bir şey yapıyormuş izlenimi verilmemelidir. Bebeğini emziren annenin memesi cinsel obje değildir.
• Ortalıkta emzirmek istemeyen annenin mahremiyetine de saygı gösterilmelidir.

Emziremeyenden başarı hikayesi!

Tüm doktorlar ve doğal ebeveynler 'bebeğiniz yeterli kilo alıyorsa 6 ay sadece anne sütü'  diye kampanyalar başlatmışken;

Hatta diğer blogcu anneler tarafından bir de 'emzirme reformu'na destek kampanyaları varken;

'hala ek gıdaya geçmedin mi' diye soranlara ne anlatsam bilemiyorum! :)

'Emzirin' diyorum çünkü bir bebeğin sadece emzirerek nasıl da sağlıklı ve tombik olabildiğini bizzat gördüm!

Simre; yaşıtlarıyla yani aydaşlarıyla karşılaştırıldığında 'düşük kiloda ve biraz erken doğmuş olmasına rağmen' balık etliden öteye boğum boğum kolları ve bacaklarıyla şişko statüsünde! :)

UNICEF, Türkiye’deki bebeklerin beslenmesiyle ilgili şu gerçeği dikkate getirmiş;

'İlk altı ayda sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin oranı %1,3. Beş yaşın altındaki çocukların %25’inde beslenme eksikliği görülüyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık %15’i beş yaşın altında. Ve bu çocukların 63,000 her yıl önlenebilir hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. Bu çocukların 50.000'i ise sadece bir yaşında!'

Tabii ki sütü olup da sütünden mahrum eden anneler, Amerika'da doğumun hemen ertesinde göğüslerini sardırarak sütünü kesmek isteyen anneler, doğum sonrasında 'anne-bebek dostu' olmayan, 'emzirmeye' teşvik etmeyen hastaneler ve yanlış yönlendiren, moral bozan büyükleredir lafım.
 
Sütü olmayan, istese de emziremeyen anneler; (doğumun hemen arkasından ben de emziremeyen annelerdendim :( ) yılmayın, moralinizi bozmayın, olmuyorsa olmuyordur ama siz yine de inat edin. Ben öyle yaptım ve başardım!
 
Doğumun zorlukları, doğum sırasında ters giden şeyler, bebeğin sağlığı, sezeryanın getirdikleri ve 'kadınlar kulübü'nün forumlarında çokça okuduğum aile içi yaşanan gerginlikler sütünüzün gelmemesine, kesilmesine veya gecikmesine sebep oluyor.
 
Daha önce de bahsettiğim gibi süt üreten hormon prolaktin ve onu tetikleyen oksitosin hormonlarımızı 'mutlu' olarak harekete geçirelim. Bebeklerimizle 'aşk' yaşayalım ki 'haz'dan kabaran oksitosin hormonumuz bize süt üretsin ve biz de onu bebeciklerimize sunalım :)
 
Yeni doğum yapan arkadaşlarım var, sütü gelmeyince pes eden, stres yapıp olumsuz düşünen ve emzirmeye ramak kala 'emziremediğini' düşünüp pes eden...

Emzirememe sırasında yaşadıklarımı şu an 'göğsümden gelen sütler yerlere akarken' düşünüyorum da...
 
Emzirme işini 'asla yapamayacağım' sanıyordum!
 
Zaten 'aç' kalan bebeğime hazır mamalardan vermeye başlamıştım da, herşey için çok geçti...

Hastaneye gittiğimde 'bebeğim ağlayınca' emzirme odasına yönlendirdiler beni... Bebekler 'şapır şupur' emiyor, annelerin göğüslerinde süt lekeleri ve ben kucağımda Simre'yle bakakaldım öylece... Sütüm gelmiyor, Simre emmiyor, ağlıyor, ağlıyor.. İçim öyle acıdı öyle acıdı ki; hayatımda ilk defa kıskançlık yaptım 'emzirebilen anneleri' kıskandım! :(


İşte tam o zamanlarda pozitif ötesi doktorumuzla tanıştık!
 
Sıkıntılarımı anlattım; emzirmeye çalıştığım ilk günlerde 'yok olmuyo, çocuk aç kaldı, gelmiyo, ucu yok' vs. laflarının beni nasıl çöküşe geçirdiğinden bahsettim...
 
Doktorumuzun 'süt ve meme' kontrolü yaptıktan sonra 'herşey yolunda, mamayı tamamen kesin ve emzirin' demesiyle herşey değişti!
 
İlk bir ay 'aç kalıcak' korkusuyla mamayı kesemedim, geceleri yine de mama veriyordum. 'Biberonları yıka, kurut, mamayı hazırla, suyu ısıt, soğut, karıştır, içir' emzirmeye uğraşmaktan daha kolaymış gibi geliyordu.
 
Doktorum 'kendine eziyet ediyorsun' dedi.
 
ama güvenemedim kendime...
 
Önce tatmin olamadım, sütümü sağdım, biberona koydum öyle içirdim. Yarım saat süt sağıyordum, yarım saat onu içiriyordum. 1 saat bir öğünü için uğraşıyordum. 2 saatte bir beslendiğinden hemen akabinde yarım saat süt sağıyordum ve yarım saatlik aralık kalıyordu her öğünden sonra, o sırada da gaz problemi yaşayan bebeğin gazını çıkarmakla ve o biberonların hijyenlerini sağlamakla meşgul oluyordum. Geriye ağzıma iki lokma bir şey atmak için sadece 5 dakikalık süre kalıyordu!!!

Sonra inat ettim, pozitif düşündüm, bebeğimle odaya kapandım, herşeye rağmen çalıştım ve başardım! Bence bu gerçek bir başarı öyküsü!!! :)  ve düşündüm de o sıralarda hem kendime ve hem de bebeğime anlamsız eziyet ediyormuşum!
 

13.9.10

Tik tak Simo :)

Simre'nin herşeyi saatli yapması herkesi şaşırttığı gibi tatil arkadaşımız Ayla abla da hayretle bakakaldı :)

'hımm saat kaç, birazdan kaka yapıcak', 'uyku saati yaklaşıyor, huzursuzlanabilir hemen uyutayım', 'yarım saat içinde yavaş yavaş acıkıcak emzireyim', 'şimdi biraz oyun oynayalım, oyun saati geldi' demelerim ve tüm dediklerimin de çıkmasıyla 'nasıl yani' bakışları arasında Simre'ye 'tik tak Simre' demeye karar verdik :)

Aslında daha önce de bahsettiğim gibi; saatle yaşarsanız yani 'amann acıkınca ağlar, altına bakarım sonra, acaba uykusu mu geldi' demek yerine onu an be an takip ederseniz, yolculuk, misafirlik, gezme vs demeden saatleri atlamazsanız '^tik tak' kıvamına ulaşabilirisniz.

Yemeğini aynı saatte verirseniz, hazmetmesi de aşağı yukarı aynı saatte oluyor, ona göre de uyku saati dengeleniyor tabii şu an sadece anne sütüyle beslendiğinden daha kolay takip edebiliyorum ama ilerde ek gıdalara geçtiğinde hazım süreleri fakrlı olucak, kalorilerinden dolayı uyku bastırma saatleri değişecek ama biz yine başarırız kızımla 'tik tak' olmayı :)

Ege'nin denizi Simo'yu kucakladı! :)

Simre Turizm'în aslan kaptan şoförü Hasan Tümsa'nın bize sunduğu şahane yolculuğun tadı damağımızda kaldı.

İnerken '1 de dönüş yolu var, yaşasın' dedirtecek cinsten bir yolculuk geçirdik.

Simre'yle güle oynaya KM'ler katettik :)

Otellerimize yerleştik ve denizin kenarına attık kendimizi.

3 gün kaldığımız süre boyunca şahane bir rutine bağladığım Simre ile süper tatil yaptık.

İneçesinden beslendi, uyudu, denize girdi, beslendi, uyudu, denize girdi arada da hayranlarıyla buluştu imza dağıttı :)))

Belki annem olmasaydı, tatilimiz bu kadar şahane olamayabilirdi

çünkü Simre'ye denizde dalgalar yapıcak, havuzunda yüzdürücek, yol boyunca ikramcı hosteslik yapıcak ve en önemlisi benim elim ayağım olacak kimse olmayabilirdi ya da tüm bunları Haso'yla dönüşümlü yapardık ikimizin de hali perişan olurdu :)

Simre sudan çıkmadı!

Yok yok ben böyle bir bebek görmedim, kendi bebeğimiz diye demiyorum ama gerçekten değişik 1 şey :) Annesi ve babası gibi deniz hastası çıktı!

Etrafta bir sürü bebek bir sürü çocuk vardı ama hepsi suya sokulurken ağlıyordu da bizimki sudan çıkarken basıyordu yaygarayı!

Evet, yanlış okumadınız. Sudan çıkmak istemedi! Benim gözlerimi yakan egenin berrak suyuna kafasını daldıra daldıra burnuna çeke çeke deniz kızı gibi oyunlar oynadı kahkahalarla :)

Plajda, yemek saatlerinde ve yine her yerde koskoca adamları koskoca teyzeleri yerinden kaldırıp kendine çekmeyi başardı yine o gülüşleriyle!

Herkes sevmek için sıraya girdi; kendi bebeklerini bırakıp Simre'yi sevmeye gelenler, yemeğini bırakıp Simre'yle sohbet etmeye gelenler, çocuklarına Simre'nin gülüşüne baktırarak yemek yedirmeye çalışanlar vs. vs.

Zaten sosyal kelebekler olan biz, tatilde sürekli Simre'yi birilerine anlatmaktan, ellerinden kapmaya çalışmaktan, yol üstünde yüzünü gözünü öpmeye çalışanlardan kaçmaktan çok yorulduk :)))

Özetle Simre, bu kez de Ege'nin YILDIZ'ıydı. Yine gözler onun üstündeydi...

12.9.10

Tatil, tatil, tatil! :)

Bayram tatilinde Ayvalık'taydık!

Cunda - Sarımsaklı arası gittik geldik...
Cunda'nın zeytinyağında kızarmış kalamarıyla, efsane kabak çiçeği dolmasını, lokma tatlısını
Sarımsaklı Leda'nın kızarmış dondurmasını yemeden gelmedik :)
Bana tatil demek; deniz, güneş ve yöresel lezzetleri bir bir tatmak demek...
Senelerce gide gele de her yörede bir adres edindim.
Gözlemecisi, dondurmacısı, peynircisi, zeytinyağcısı, muzcusu, mantıcısı, reçelcisi vs. bir sürü liste var elimde ege ve akdenize ait!
Simoti'^yle ilk tatilimizdi...
Nasıl gitsek, nasıl yapsak diye doğduğundan beri düşündüğümüz ve korktuğumuz bir şeydi 'simoyla tatil'
ama hiç de korktuğumuz gibi olmadı çünkü gerekli önlemleri aldık; tabiien önemlisi yardımcı kuvvet desteği aldık :)

Anneannemiz yoğun iş temposundan tatile gitmeye vakit bulamamıştı ve çok da yorgundu.

Bayrama denk gelen bir vakitte yazın son demlerinden faydalanarak tatile çıkma hazırlıkları yapıyordu ki benim katakullime geldi :))

Önce anneannemizle tatile gitmeyi düşünüyorduk ama anneanne siz başbaşa gidin diye bizi başından savdı :(

sonra arkadaş grubu ile tatile gitmeye hazırlanıyorduk ama tarihler uymayınca o da olmadı.

Sonra anneme yoğun ısrarlarım; 'sen gelmezsen biz karı - koca vakit nasıl geçiricez ki' demelerim işe yaramış olacak ki; arkadaşı Ayla abla'yla çıkacağı tatilin rotasını değiştirip bizden farklı bir otelde kalmak şartıyla Sarımsaklı'ya yönlendirdi.

'Niye bizden farklı bir otel, hadi gelin aynı otele' desem de 'yok yok ihtiyacın olduğunda yanında olurum, onun dışında başbabaşa kalın' diyerek otoritesini bozmadı ve dediğini yaptı :)

Anneme zorla bişey yaptıramazsınız, bendeki ve hatta Simre'deki 'keçi'lik onda da var. Karar vermişse kararından döndüremezsiniz, hani çok ısrar ederseniz de kibarca bir dille 'susmaya' davet edilirsiniz :)

11.9.10

Pembe 1 kamyon isteriz! :)

Tatile gitmeden önce aşıya giderken kendi arabamla gitmedim.

Benimki eşimin ailesinde, onlarınkiyse bende kalmıştı.

Biz Simoti ve eşyalarıyla kalabalık bir anne-kız'ız :)

Kendi arabamıza yerleşmişiz, bagaj full dolu, arka koltukta tek kişilik yer bırakıp ön koltuğa da Simo'yu koymuşuz geziyoruz her gün! Ama bu araba spor bi araba yani tek kapı, bagajı desen 1 James Bond çant ancak sığar...

İlk gün binmeden önce arabanın etrafında dön dön durdum sonra bazı eşyalarımızdan feragat ettik ve sadece araba koltuğu ve ufak çantamızla idare ettik günlerce :(

Alamadığım eşyalardan lazım olanlar oldu, indir bindir, sığdırmaya çalışmaktan çok yoruldum falan filan ve sonunda anladım ki biz minik ama oldukça kalabalık ve spor arabaya asla sığamayan bir aileymişiz aslında :)

Mümkünse pembe 1 kamyon istiyorum!! :)

Pis aşı git burdan! :)

Tatil öncesi doktorumuza aylık genel kontrollerimiz için gittik.

Boyu, posu, kilosu ile ilgili anne ineçe'yi takdir eden doktorumuz 'zatüre' aşısı günü olduğunu söyleyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü :(

Çünkü o aşının birincisi Simoti'mi perişan etmişti!
Allaha şükür ateş, kusma vs gibi yan etkilerimiz hiçbir aşıda olmadı ama bacaktan yapılan bu aşının sıvısı bebeğimin tombik bacaklarında dolaştıkça yakıyordu canını! :(

Geçen sefer aşı olduğunda, gece sabaha kadar her bacağını hareket ettirdiğinde ağlayarak uyanıyordu!

Sabahı sabah etmiştim, bacağını kıpırdatmasın die neler neler yapmıştık babasıyla :(

Şimdi yine o aşının sırası gelmiş işte!

Doktorumuza sabaha karşı yolculuğa çıkacağımızı söylerek ve tatil dönüşü aşı için gideceğimize söz vererek ordan ayrıldık ama ayaklarım varmıyor gitmeye...

Kendimi 'aşı olduğu zamanki acıyı sadece o gece çekecek ama hastalığa yakalnırsa günlerce çekecek' diye avutuyorum ve bu hafta içinde gitmeyi planlıyorum o çirkin aşı için :)

5.9.10

Referandum duma duma dum!

Bloğumda devlet meselelerine değinmiyorum.

Hele hele şu aralar gündemde olan 'Evet' mi 'Hayır' mı polemiklerine hiç girmiyorDum ama tutamadım kendimi!

Her birey özgürdür.

Bireylerin fikirlerine reklamlar, afişler, gösteriler ve erzak kolilerinin üzerinde yazılanlarla yön vermeye çalışmaksa eksiklikten öte bir şey değildir!

Ben Tv'deki reklamlara kanarak deterjan almam, bilmem kaç tane tencere tabak yıkayan bulaşık sıvılarına kanmam, reklamı çok dönen gazeteyi de almam!

Çünkü bence iyinin reklama ihtiyacı yoktur! İyi, iyidir ve zaten bilinir!

Yani sonuç itibariyle bilinçli insan bilinçlidir!

Ona yaz aylarında kömür verseniz de,
erzak kolilerinin üstüne ne yapması gerektiğini vurgulasanız da,
televizyonlarda bangır bangır bağırsanız da,
belediye otobüslerini afişlerle doldursanız da,
yani elinizde ne kadar imkan varsa onu 'reklam' için kullansanız da kanmayan bir kesim elbette vardır!

ve o kesim benim için aslandır, kaplandır!

Okumuştur, okumamış olsa da kendini geliştirmiştir! Reklamlarla etkilenmez, bilinçlidir!

Belki azdır, belki çoktur ama en önemlisi 'doğmuş veya doğacak bebeklerinin geleceğini düşünendir'...

Ben Hukuk okudum; hani değiştirilmeye niyetlenilen anayasayı en güzel haliyleyken birinci sınıfta okudum madde madde!

Eşim reklamcılık okumuş; hani anayasayı değiştirmeye yönelik yönlendirmelerin baş yardımcısı 'reklamlar'la içli dışlı!

Hadi şimdi tekrar düşünelim;

Neden en güzel fındık kreması Nutella iken ve Ülker çokokrem'den çok çok çok daha güzelken ondan daha az reklamı var?
Hatırlarsanız Nutella'nın reklamında fındıklar başrolde iken Çokokremin reklamında onu yerken ayılanlar, bayılanlar ve kafa karıştıran bir sürü ayrıntı!

ya da neden ağzının tadını bilenlerin evindeki zeytinyağı hiç reklamı yapılmayan ayvalıktan alınan 'hakiki sızma zeytinyağları' iken reklamlarda şahane sofralar eşliğinde gösterilen zeytinyağları değil?

Yani derler ya reklamın kötüsü olmaz diye... Bu kadar reklamı yapılanın da iyisi olmaz bence!!!


PS. Reklamlara kanmam derken maalesef  yeni çıkan şekerleme ve çikolataları denememezlik etmem :) ama onların bir iddiası yok ki sadece seratonin hormonu salgılamamı sağlayacaklar :)

4.9.10

Annelik nedir?

Daha önce de 'hamilelik nedir' demişim. Yeniden veya ilk kez okumak isteyenlere; http://meraklianne.blogspot.com/2009/11/hamilelik-nedir-kim-bilir-kimse-bilmez.html

Şimdiyse 'annelik nedir' diye soruyorum kendi kendime :)

ve bence cevaplar işte!

Annelik;

Olgunlaşmaktır! ama öyle armut gibi kayısı gibi değil, bedenen değil fikren olgunlaşmaktır!

Bebeğinin süt kokusunu içine çektiğinde huzur bulmaktır!

Onun kusmuk kokusu ile kaka kokusunu çok uzaklardan tanımak ve haşır neşir olduğunda tiksinmemektir!

Babasıyla olan aşkını kıskanır gibi yapmak ama aslında bayılmaktır!

Büyük adamlar gibi gaz çıkardığında kahkahalarla gülmektir!

Kaka yaptığını yüzündeki ifadeden anlayabildiğiniz an 'üstad' mertebesine erişmektir!

Her hapşırdığında kendine gülen bebeğinizle 'hapşırmaya' farklı açıdan bakabilmektir!

Mutlu bir çocuk olsun diye ana rahmine düştüğü andan itibaren özen göstermektir!

Önemsiz şeylere kafayı takmamayı öğrenmek; en derin üzüntüyü ve mutluluğu bebeğinin gözlerinde bulmaktır!

Ağlamasın diye keşifler üzerine çalışmaktır!

Sevdiği müzikler eşliğinde şarkılar söylemek, arabada giderken çukurlara girmek, ve hatta oynamayı hiç sevmezken kendini göbek atarken bulmaktır!

Uyutmaya çalışırken 'delirmek' ama uyandığı andaki tebessümüyle 'pamuk gibi yumuşamaktır!'

Laf olsun diye değil 'gerçekten' fedakarlık yapmaktır!

Zamana karşı yarışmaktır!

Uyanma saati, uyuma saati, emme saati, oyun saati, gezme saati ve hatta kaka saati, ağlama saati diye günü saatlere bölmek ve deli gibi bunları kağıda dökmektir!

Fazlaca bel ağrısı çekmektir! 'Ana kucağı ve bilumum ekipmanlarını ordan oraya taşımak, bebek arabasını bagajdan indirip kaldırmak, sallamak ve emzirmekten'...

Çok çocuk büyütmek değil tek çocuğu anlamak ve her an dinlemek, gözlemektir!

Sokak gezmelerindeki ilgi alaka zaman zaman 'hijyen' nedeniyle canını sıksa da böyle sevilesi kahkahalar atan bir bebek doğurduğu için 'gurur duymaktır!'

ve en sonuncusu da o daha doğmadan onun için 'blog' açmak ve okunası yazılar yazmaktır! :)

28.8.10

Aslında sütünüz hazır sadece sizden işaret bekliyor!

O işareti verebilmek için;

Etraftan gelen tüm yorumlara kulaklarınızı kapayın!


Odanıza kapanın!

Yanınızda kimseler olmasın! (e malum doğumdan önce de göğsümüzü ortalık yerde açan 1 tip değildik, 1 de onun stresini yaşamayın)

Bebeğinizle sabredin, pozitif olun, sütünüz gelsin ve sonra herkesin yanında EMZİRİN!
O anlarda anne yanında olanlar;

'yok gelmiyor, ah çocuk aç kaldı, mama hazırlayalım, yok yok az geliyor, yağı yok, şunu ye, bunu ye, tutamadı bebek, tüh, vah' demeyin!
olumlu ve pozitif durun!
Yapamıyorsanız sessiz durun, mümkünse yanına da yaklaşmayın, tanıdığım hiçbir kadn göğsüne dikkatlice odaklanılmasından ve sorulmadan birden ellenerek yardım edilmeye çalışılmasından hoşlanmaz...

Olumlu yaşanmış hikayeler anlatın, olucak diyin, gelecek diyin, uğraşmasına zemin hazırlayın, poh pohlayın :)

20.8.10

Ben kimle dolaşıyorum?!?

Bugün yine evde uyku öncesi krizlerimizden birini yaşıyorduk ki toparlandık arabamıza bindik ve klimalı ilk alışveriş merkezine kendimizi attık!

Capacity'e girdik, bu kez kangurumuzla gezmedik çünkü rahat rahat uyusun istedim. Ben de rahat rahat bişeyler yiyip içeyim! :)

Önce biraz uyudu, ben de o sırada biraz mağaza gezdim ama sonra hemen uyandı meraklı! Ne yapıyoruz, nereyi geziyoruz, burda ne var, o kim vs. vs. bakışları atmaya başladı!

Nine West'te içerisi müşteri dolu olmasına rağmen herkes işi gücü bıraktı Simre'nin başına üşüştü.

Bişey soruyorum kimse bana cevap vermiyor!

Ay diyorum napıyo o size öyle?

Bi bakıyorum ki herkesi başına toplamış, eteğini açıyor, gülücükler atıyor, 'aaaaaaaa, uuuuuuuu, yaaaaaa' diye hepsinin ayrı ayrı yüzüne bakarak sohbet ediyor!

Ben benle ilgilensinler diye uğraşırken Simre Hanım sanki ayakkabı alıcak bi müşteriymiş gibi tüm çalışanları başına toplamış!

Neyse çıkıyoruz, her gün ziyaret sözü verip!?! :)

Sonra diğer ayakkabıcıları geziyoruz. ( annesi biraz ayakkabı delisi, ona da annesinden geçmiş :)

Her yerde herkes işi bırakıyor, Simre'nin başına toplanıyor!.

Diğer mağazalar, giyim, yemek vs. Hepsi neredeyse kapıları kapatacak Simre'yle ilgilenecek!

Bi an ben kimle geziyorum dedim.

Ajda Pekkan mı? Ünlü bir oyuncu mu? Yoksa futbolcu mu?

Nesin sen Simre? Büyüdün de küçüldün, büyükken de artist miydin neydin kızımmmmm bırak biraz da annenin istekleriyle ilgilensinlerrrrrrrrr! :)

Sağımızda solumuzda bir sürü bebek arabasıyla gezen bebek var ama herkes Simoti'nin peşinde! Bu nasıl gülüş, ne diyosun sen, o nasıl bakış' sesleri arasında alıp kızımı evin yolunu tutuyorum 'söz, yine gelicez' diyerek tüm mağazalara!

Kanguru'dan halka selam!

Ben yürüyüş yaparken o da arabasında ya da kanguruda etrafa bakmayı çok seviyor!

Meraklıanne'nin kızı da meraklı oldu!

Bebek arabasında bazı ayrıntıları kaçırıyor; manzaralara, dükkanlara ve insanlara tam olarak hakim olamıyor!

Böyle bir durumda da hemen çığlığı basıyor...

Bu yüzden biz de kanguru aldık.

Göğsümüze takıyoruz, eller bacaklar ve kafası oynaya oynaya geziyoruz.

Hamileyken herkesin ilgisini ve sevgisini çeken göbeğimin yerine kanguruyu koydum, yine ilgi çekiyoruz, yine sokak sokak dolaşan milletvekilleri gibi sohbet ede ede geziyoruz! :)

Bebek için alışveriş yaparken doktorumuza danışmadan hiçbir üründe kesin olarak karar veremiyoruz ama bu şekilde aldıktan sonra da gönül rahatlığıyla kullanıyoruz.

Kanguru fikrini doktorumuza danıştığımızda 'Babybjorn' markasını özellikle tavsiye etti.
Sonra bizim de araştırmalarımız neticesinde bebeğin kas, kemik ve duruş pozisyonunu en iyi ayarlayan, taşıyan için de bel ve sırt desteğinin en iyi olduğu, kilit sistemleri ile de en güvenilir kangurunun  Babybjorn olduğunu tespit ettik ve yaz sıcaklarıda terletmeyen dokulu Synergy modelini aldık.

Bu marka Türkiye'de çok da bilinmiyor, bilenlerin ya Amerika geçmişi var ya da tanıdığı... Fiyatları diğer kangurulara göre en az iki katı kadar yüksek ama bebeğin duruş pozisyonu ve güvenilirliği için fiyat hep ikinci plana atılıyor özellikle babamız tarafından :)

Kangurular için; 'aman biz aldık bebeğimiz hiç kullanmadı, çok gereksiz vs.' gibi yorumlar aldığımız için ya kullanmazsa diye içimizde hep bir korku vardı.

İlk denememizde Bingo! Gülücükler atmaya başladı.

Her taktığımızda da halkı selamlayan ünlü birisi gibi herkese ayrı ayrı bakış atıyor, herkese yetişebilmek için kafasını sağa sola sürekli hareket ettiriyor!

Rutin yürüyüşlerimizde komşularımız, esnaf dışında tanımadığım bir sürü insanla da samimi olmuştum. Yürüyüşün sonunda uykuya daldığını da karşıdan gelenlerin 'kısık sesle' sevme girişimlerinden anlıyorum :)

Şimdi enerjik olduğu zamanlar kangurumuzu takıyoruz, halkı selamlıyoruz, alkışlar ve tezahuratlar arasında mutlu mesut eve dönüyoruz!

Uykularım Senin Olsun! :)

Saçını başını yolan, kulaklarını koparan kızımın tek derdi uyumak!

ama 1 türlü uyumuyor!

Yan sallıyorum, yukarı aşağı, ana kucağında hop hop... Hepsi için inanılmaz efor sarfediyorum. Sonunda galip çıkan ben oluyorum ama bitap bi halde, dilim dışarda kalakalıyorum.

Böyle zamanlarda annem 'uykularım senin olsun Simre' diyor ve o gece Simoş deliksiz uyurken ananenin gözüne gerçekten uyku girmemiş oluyor :))

O yüzden bu sözü yasakladım, eşitlikten yanayım, hepimizin uykusu eşit olsun lütfen! :)

Bunlar evde oturduğumuz zamanlarda geçerli.

Dışardayken arabasında, kangurusunda ya da ben araba kullanırken mışıl mışıl uykuya geçiyor kendiliğinden...

Yani Simo'nun gezmeciliği uykusunu bile etkiliyor!

Bakıcı, yardımcı ve annelerin yardımlarını beklemeden tek başıma büyüttüğüm kızımın tüm hareketlerinin, tüm ağlama çeşitlerinin anlamını biliyorum.

Hepsinin çözümü iki dakikamı alıyor sadece...

(Açlık = Emzirmek , Kakasını yapmışsa = Temizlemek, Canı sıkılmışsa = Sohbet)

ama Uykusu gelirse = Çeşit çeşit yaptığım tüm maskaralıklar ya tesadüf üzerine işe yarıyor ya da bir işe yarayan bir daha yaramıyor!

Mesela bir gün elektrik süpürgesiyle evi süpürürken,

Bir gün çamaşır asarken ana kucağında yanıma koyduğumda beni izlerken,

Genelde ana kucağını sallarken,

Birisi varsa birlikte battaniyesinde sallarken,

Atom karınca ananesi kolunda sallarken uyuyor ki en garantilisi bu ama benim kollarım kopuyor, ben yapamıyorum!

Ayakta sallamayı sevmiyorum, açıkçası hiçbir şekilde sallanarak değil kendiliğinden uykuya geçmesini istiyorum.

Uyku yöntemlerinden doktorumun da tavsiye ettiği Tracy Hogg yöntemini uygulamaya çalışıyoruum EASY ( Eating - Activity - Sleeping - You)

Yani öncelikli olarak bebeğin karnını doyuruyorsunuz, sonra onunla oyun oynuyorsunuz, yoruyorsunuz, uyutuyorsunuz ve en son kendiniz için bir şeyler yapmaya fırsat bulduğunuz kısa ama değerli dakikaları kazanıyorsunuz.

Bu yöntemde uyku öncesi bebeğimize kazandıracağımız alışkanlıklarımızın olması ilk amacımız.

Yani uykuya geçmeden önce alışkan olduğu bir rutin olmalı:

Aynı saatte Banyo - Masaj - Pijamalarını giydirmek - Loş ışık ve belki en son uykuya geçmesi için meme ya da ana kucağında hafif sallama bizim rutinimiz.

Simoti'nin şu anki uyku düzeni:

Gün içinde Sabah uyandıktan, temizlik ve sohbet işlemlerimizi bitirdikten sonra 11 gibi tekrar şekerleme uykusu, 2 gibi ikinci uyku, 5 gibi akşamüstü kestirmesi ve akşam 8 gibi yine uyku huysuzlukları ve 10'da kesin uykuya geçiş.

Gece sabaha kadar 3 kez emmek içi uyanıyor ve bu rutin dakika farklarıyla aynen devam ediyor (tabi arada oyun, beslenme, yarım saat Baby Tv, 1 saat oyun halısı aktivitelerimizi uygulamayı atlamazsak)

Dışardayken ya da 'nolur biraz daha uyu Simo' diye sabah biraz daha geç kalkarsak bu düzenimiz tamamen değişiyor. Düzenimiz çok şaşmasın diye de yine de dışarda olduğumuz ve geç kalktığımız zamanlara ait yaptıklarımızı saat saat not tutarak ipleri elimizden bırakmıyoruz! :)

19.8.10

Benim kucağım :)

Teyzesinin daha doğar doğmaz aldığı ana kucağı 2. ayımızdan itibaren hayat kurtaran oldu bizim için.

Ana kucağı yani benim kucağım işte!

Bebeğinin kucağa alışmasını istemeyen, kendine vakit ayırmak isteyen anneler için bebeği oyalayabilen süper bir icat olsa gerek...

 Ayrıca fotoğraf çekmek için de çok hoş bir fon oluyor arka planda ana kucağının gövdesi :)))

(Edinmek isteyenlere: Fisher Price - Rain Forest)

Üzerinde oyuncakları var, müziği var, titreşimi var.

Yere koyduğunuzda ayağınızla rahatça sallayabilirken, yemek yerken masanın üzerine koyup elinizle sallayabiliyorsunuz, bebeğinizden hiç ayrılmamış oluyorsunuz :)

Şu aralar kara kara düşünüyoruz, yakında buna sığamayacak ve biz ne yapıcaz!

10.8.10

7/24 Yanınızdayım!

Geçtiğimiz günlerde hamile iki arkadaşım doğum yaptı. 

Hastaneden çıkıp da evlerine döner dönmez beni aradılar.

Kendileri ve bebeklerinin durumları hakkında bilgi verdiler. Meraklıyım ya biliyorlar, hemen merakımı gideriyorlar :)

Sonrasında da gelen telefonlar, merak edilern ufak tefek ayrıntılar ve paylaşımlar :)

Bebeklerinin kakaklarının renginden kıvamına, mamasından emzirme tekniklerine her türlü sorularıyla yüz göz olmaktan inanılmaz mutluluk duyuyorum. Beni 7/24 arayabilirsiniz, ne de olsa Simoti sayesinde tilki uykularındayım!
Tabiiki önce doktorlarımız herşeyi bilirler!

ama hemen arkasından da doktorlarına bağımlı yaşayan ve aldığı tüm bilgilieri aklına kazıyan, 'doğal annelik' ve 'doğal beslenme' konusunda sürekli araştırmalar yapan şahsım da pek çok şeyi bilebiliyor edindiği tecrübeler sayesinde!

Tecrübeliyim derken, 0-4 ay arası bebek bakımı tecrübesini kastediyorum, ilerisini yaşadıkça ve doktorlarımla bilgi alışverişi yaptıkça edineceğim ve paylaşacağım.

Belki kimilerine göre çok yeni ve tecrübesiz bir anneyim ama 0-4 ay arasında bakımında ve emzimede yaşadığım zorluklar, gaz sorunu vs. ile ilgili edindiğim tecrübeler ile gerçekten çok uzun bir yol katettiğim inanıyorum.

Zaten paylaştıklarım da hamilelik ve yenidoğan bebeklerin bakımıyla ilgili tüm bildiklerim!..

Öyle durdukyere kimseye karışmam, yorum da yapmam çünkü herkes çocuk doğurabildiği gibi bakımıyla ilgili de yorum yapmaya çok meraklı...

ama bana sorunuz olursa seve seve en güncel bilgilerle merakınızı gidermeye çalışırım :)

Yine de unutmamanız gereken en önemli bilgi:
Bebeğin bakımıyla ilgili en doğru kararları doktorumuzun dediği gibi 'üçgenin bir köşesindeki anne, diğer köşesindeki baba ve karşı köşesindeki doktorları' birlikte verirler!

6.8.10

Sudan çıkmış balığım 4 aylık :)

Sudan çıktı yalan değil! :)

ayrıca kendisi yazın şu sıcak günlerinde tam 1 balık!

Yazlıkta suların içinde günde 4 kere banyo yapıyor (kakasını yaptığı zamanlarda yıkanan poposunu saymıyorum :)

Ağırlığımız 7 kg'lara yaklaşmakta. Boğum boğum kollarımıza, bacaklarımıza bakan 'mamayla besliyorsun herhalde' derken azimle 'emziren bir anne' olduğumdan gururla 'sadece anne sütü' diyorum :)

4. ay kontrollerimize gittik.

Doktorumuz; havaların sıcaklığından diğer hastalarında sık sık gördüğü 'Pişik, isilik durumlarımıza bakalım' dedi. 'balık hiç pişik olur mu' dedim :)

Rutin aşılarımız dışında hiçbir sıkıntımız yok.

Biberonla beslenen bebeklerde hijyen eksikliği snucu ağzında oluşan PAMUKÇUK,  annenin hormonlarından bebeğe geçen yağlardan oluşan KONAK, alt değiştirmede fazla bekletme, asitli dışkının yıkama değil silme ile temizlenmesi  ile oluşan PİŞİK ve sıcak havalarda sık sık yıkanmayan bebeklerde oluşan İSİLİK bizim kabusumuz olmadı!

Siz d bu sıcaklarda bebeğinizi nemden korumak için klimalı ortamlardan sakınmayın. Doktorumuzun tavsiyesiyle 25c'de çalışna klima ve ılık banyolarımız sayesinde pişik ve isilik nedir bilmiyoruz.

Size de tavsiyem;
Siz sıcaklıyorsanız, bebeğiniz de...
Siz üşüyorsanız, bebeğiniz de...

Kendini seven her anne, bebeğine daha iyi bakabilir diye düşünüyorum.

Ben öncelikli olarak kendimi dinliyorum ve ona göre Simre'yi giydiriyorum, soyuyorum, banyoya sokuyorum, klimayı açıyorum, camı açıyorum, sokağa çıkıyoruz, alışveriş yapıyoruz, canımız ne istiyorsa o an onu yapıyor ve ondan mutlu oluyoruz :)

28.7.10

1 Güneş 2 Yıldız tatilde :)

Bloğuma pek 100 vermiyorum bu aralar :) Küs filan değilim ama yazasım gelmiyordu ne kadardır...

Buradan çok 1 şey yazamadığım için diğer meraklı anne adayları ile telefonda iletişim kuruyoruz!

Yazlıktayım, sahildeyim.. 1 güneş 2 yıldız tatil yapıyoruz anneannemizle birlikte!

Hasoti çalışıyor, onu çok özlüyoruz ama gelemiyoooooo! İnternete girebildiğim sabahlarda kamerayla Simoti babasına el sallıyor  :)
Burda bulunduğum yerde iki genç gebe ile tanıştım...

Engin tecrübe ve bilgilerimi onlara sözlü olarak aktarıyorum , yani meraklı anne tatilde ama hala çalışıyor :)

Hamilelik bilgilerime, bebek bakımı da eklenince uygulamalı derslere başladım heryerde!

Meraklarını giderebildikçe, sorularını yanıtlayabildikçe mutluluktan havalardayım her gün :)

11.6.10

Çok güzel hareketler bunlar! :)

Simoti'yi gündüz uyuttum diyorum; tam bilgisayarı elime alıyorum ki tilki kızım pıt açıyor gözlerini!

'Yazı yaz, daha çok yaz' diyen sevgili arkadaşlarım az yazı yazmamın yegane sebebi budur :)

Hani gece yazarım diyorum ama gece de uyuyabildiğim ilk fırsatta uyuyorum...

Hasret kaldığım uykumdan ödün veremiyorum çünkü iş hayatından daha çok mesaim var benim... 7/24'e çok yakın :)

Bu aralar 'çok güzel hareketler' edindi kızımcağzım!

İki gündür kafasını sağa sola sallamayı öğrendi, sanki kara saçlarını savurmak ister gibi hızlı hızlı sallıyor başını :)

'ay yapma sakin ol' diye sabitlemeye çalışıyorum; inadına daha çok sallıyor, hemen arkasından da gülüyor :)

Eldivenlerini çıkarınca da ağlarken yüzünü yukardan aşağı parçalayacak gibi hareketler yapıyor.

vee dudak büzüyor artık! Alt dudağını sarkıtıp suratını buruşturuyor; komik şekillere giriyor uykudan önce :P

Dilini çıkarmayı ilk ayında öğrendi zaten, kedi gibi dili dışarda kendini yalıyor! :)

Güleryüzlüyüz, Abiye Kuzu kahkahaları atıyoruz ama bazen de çok fena asabiyiz, tek mazeretimiz de 'acıkmak! ve malum 'gaz' sancılarımız!

4.6.10

Dikkat bağımlılık yaratır!

Simo'nun doğum hikayesini anlattım ama ilk gördüğümde 'hiiii niye o kadar küçük o' dediğimden bahsetmemişim :)

Sanki yenidoğan bebek çok görmüşüm gibi ilk gördüğümde verdiğim tepki buydu!?!

ama gerçekten çok küçüktü çünkü beklediğimizden erken gelmişti Simoti bebek :)

2520 gr doğdu ama hastaneden çıkarken 2400'lere indi minnoşş :)

Birinci ayımızdaki doktor kontrolümüzde 3400'lere kadar çıkarak rekor kıran Simo, ikinci ayı itibariyle 4750 gr :))
O şişko şişko yanaklarıyla öyle tatlı gülüyor ki, yanlış anlamayın gülümsemiyor, resmen gülüyor; kahkaha atıyor :))

Dışarda gezdirirken herkes durup sevmek istiyor ama bebeğe hijyene takıntılı olan ben yoldan geçene de sevdirecek değilim artık!

Görenlerde, sevenlerde bağımlılık yaratıyor. Bizim halimizi hatrımızı soran yok, herkes onun kokusundan gülüşünden 1 parça ister oldu :)

Maalesef en çok babasına gülüyor, önce yandan yandan gülümsüyor, sonra Haso onla konuşunca ağzını sonuna kadar açıp gülüyor :))

Eeee annesi de babası da sürekli gülümserlerken kızlarının somurtma ihtimali var mı hiç!!! :)

3.6.10

Annelik hediyesi :)

Doğumdan önce bebek doktorumuza karar vermiştik.

Her gün doktorun internet sitesinde dolanıp duruyorduk.

http://www.bebekdoktorum.com'/ da bebek bakımıyla ilgili bilgiler, ebeveynleri ilgilendiren güncel haberler vardı. Sık sık okuyup bilgileniyorduk.

Henüz doğum yapmadığımdan sitenin en önemli bölümü de doğum öncesi ve sonrası ile ilgili verilen bilgilerdi.

Hastaneye giderken neler götürmemiz gerektiği, hastaneden çıkarken bizi neler beklediği ile ilgili yazıları okurken gözüme çarpan en önemli yer 'babalar' ile ilgili bölümdü.

Hastaneye götürülmesi gerekenler başlığı altında annenin alması gerekenler ayrı, babanın alması gerekenler ayrı ayrı maddelenmişti.

Annenin alması gerekenlerin listesi uzundu da babanınkinde bence çok önemli bir madde vardı anneyle ilgili :)

'Doğum sonrasında vermek üzere eşiniz için bir hediye alın'

Doktorun bu ince düşüncesini maddeler arasına sıkıştırarak baba adaylarının 'ince' düşünmesini sağlaması süper bir fikirdi de ben o maddeyi Hasoti'ye nasıl okutacaktım :)
Bilgisayarda o sayfayı açık bırakıp '1 dakka tutar mısın, geliyorum' demeler, 'doktorun sitesinde hastaneye götürüceklerimiz yazıyo, 1 eksiğimiz yoktur inşallah' diye numaradan hayıflanmalar vs...

Sonra 1 gün meraklıanne doğum yaptı :)

Tamam, bebek kucağına verildi. İlk telaş atlatıldı. E sonra 1 sakinlik... Bebek orda uyuyo, herkes etrafta bebeğe iltifatlarda bulunuyor. Ben? Bende 1 şey eksik... 1 hediye, 1 çiçek, ilgi alaka :)

Tatatatammmmm ve perde açılır Hasoti ışıklar ve konfettiler arasından bana hediyesini uzatır... İşte sevgili doktorumuz Gökhan Mamur'un yazısının büyük katkılarıyla edindiğim doğum hediyem!

Sito'ya Haso'sundan 1 adet 'sitare - simre - hasan' yazılı altın kolyeeeeeeee

25.5.10

Komşularla Ataköy Plus - Namlı Gurme çıkarması :)

Komşularımın ısrarına dayanamadım, gezmeyi hiç sevmesem de tekliflerini kabul ettim!?! :))))

Sabah kahvaltısına yeni açılan alışveriş merkezine gittik. Namlı da bir keyif, bir keyif...

Önce biz karnımızı doyurduk sonra da acıkan Simoti için 'bebek bakım odası' aramaya koyuldum.

Namlı'nın katındaki 'bebek odası' işaretlerini takip ederek vardığım yerdeki temizlik görevlileri 'bu kattaki oda iptal edildi, bi üst kata gidin' diye uyardılar.

ve bir üst kata gittim (katlar arası merdiven mesafesi de bir hayli uzun) Neyse, bir üst kattaki odaya doğru yöneldim ve ücra köşedeki odaya doğru bakındığımda yine görevlilerden bu kattakinin de iptal edildiğini sadece bir üst kattakini kullanabileceğimi öğrendim.

Ya sabır diyerek üst kattakine gittim ama yürümekten bitap bi haldeydim. Odaya girdim.

Küçük, boş ve 'bebek bakım odası da olsun işte' diye alalade bir şekilde yapılmış bir odaydı!

Aman dedim, bulduğuma şükür alt tarafı alt değiştirip emziricem ama o da ne!

Emzirirken oturduğum koltuktan sürekli kalkmak zorunda kaldım.

Neden mi? Sensorlü ışıklarından! Önce dışardan falan kapandı sandım, sonra bir baktım sensörlüymüş ve emzirirken bebekle kalkıp 2 dk da bir kalkıp kendini! göstermek gerekiyormuş koltuktan uzaktaki lambaya!!!

Tebrik ederim Ataköy Plus, iyi iş çıkarmışsınız!!! Önce o kullanılmayan odalara yönlendiren işaretleri kaldırın sonra da o sensör sistemini 1 zahmet!

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...