25.5.13

Tanrı bizi 3 gün sevdi :)

İlk gün hayalini kurduğumuz 'tekne turları' dolusu tatil için tekne turu soruşturduk meğer sezon açılmadığından turlar başlamamış..

O anda Tanrı'nın sevip de o adaya bıraktığı insanlardan birisi bizi balıkçı kayığıyla gezdirdi 'tekne turu' havasında :)

Merdivensiz olmasından sebep denizin keyfini çıkaramadım çünkü bizim yazlıktan beni bilenler bilir popomu kaldırıp da kayığa asla çıkamam, ya sakatlanırım ya da kıyıya yüzmek zorunda kalırım :)

Risk almıyım dedim bi anne olarak malum gelmeden önce 'çocukla tatil? Hem de böyle bi tatil? Tekne turu mu? Koylar mı? Deniz soğuk, yol uzun, hava sıcak nasıl yani :)' sorularına çokça maruz kaldık :)

Ama ben Simsim'e doğuma gideceğim güne kadar gezdim, doğumdan sonra da taktım sırtıma gezmeye devam ettim...

Evde durduğumuz zamanlarda uyumayan ve huysuzlanan çocuk gezerken öyle uyumlu ki! :)

Balıkçı kayığı 'tar tar tar' ederken, sürekli durup 'şılaaap' diye atlayan Sii'nin her seferinde denize kavuşma sesi, yeniden çalışan motorun sesine rağmen 2 saat boyunca kucağımda mışıl mışıl uyudu..

Hatta bir ara o da derin sulara bıraktı kendini, denizin soğukluğuna bakmadan :)

Ertesi gün Datça'daki diğer koyları keşfedelim diye çıktık ama Palamutbükü'ndeki 'turkuaz' rengi hiçbir yerde bulamadığımız için ilerlemeye devam ettik ve kendimizi Marmarise doğru giderken bulduk :)

Geri dönmek zor gelmesin diye 'orhaniye' kız kumunda durduk ve metrelerce bilek hizasındaki sularda denizi ortasından yürüdük :)

Oraya varmadan önce de tepeden görüp de beğendiğimiz bir koy için arabayı ani bi kararla kenara çekip keçiler gibi düşe kalka denize doğru indik ve bu koyda deniz sefası yaptık!  Issız, kimsesiz, kirlenmemiş bu koyu da kesinlikle Tavsiye ederim!!

Orhaniye kız kumu demişken belirtmemde fayda var! Kız kumu değil orası! Kız taşı, çakıl taşı! Ayak delen filan olmalı ismi :)

Mutlaka yanınızda ayakkabıyla gidin, küçük çakıl taşlarında yürümek tam bir çin işkencesi turistler 'ah oh' diye diye yürümeye çalışıyorlardı!

Bi de orayı işletenler, fotoğrafçılar görülmeye değer esas!

Bu sezonda pek Türk gitmiyor olsa gerek 'turistlerin ne anası kaldı, ne bacısı ne de namusları!' ettikleri küfürün, yalakalığın haddi hesabı yok! Biz böyleyiz işte şu gözle gördüğümüz bize yakın Yunanistan'a uzak 'yunan adalarının' neden bizde olmadığının ispati!!

Biz ne yönetmeyi biliriz, ne sahip çıkmayı, ne de iletişimi!

Bizim Türk olduğumuzu farkedince 'karılara etme küfür Türk bunlar lan' demeye başladılar'!

Kendimizi oradan kurtardık ve cennetimize döndük!

Sımsıcak insanları, güven veren gülümsemeleri, gülümseten tatlı şiveleri, araba anahtarı, cüzdanınızı ortada, kapınızı da açık bırakabilirsiniz; kimsenin aklına kötü bir düşünce gelmez, kötülük etmez, sezon açılır da insanlar akın ederse ne olur bilemem :) Ben yerli halkından bahsediyorum :)

Gözlemeci abla bize abla, çocukları bizlere kardeş, yeri geldi rehber, yeri geldi Simsim'in en sevdikleri oldular!

Simsim 'çişim var' dediğinde 'dur bi dakka Sinem banyoda' diye bavul toparlarken ben; Simsim kapıdan çıkıp teyzeleriyle tuvaletine gitmiş de haberim yok :)))

Odalarda tv varmış! Gözüme öyle bişey ilişti de bir kez bile dokunmadık!

Yanımızda ipad götürdük, Simsim elini sürmedi!

Teknoloji kirliliğinden uzak, sakin, turkuaz mavisi şahane bi tatil yaptık Palamutbükünden ayrılmadan!

Bi akşam Eski Datça'ya Can Yücel'in evini görmeye gittik, evler, sokaklar öyle güzeldi ki hayran kaldık!

Ağzımız açık etrafa bakınırken 'yerdeki solucanlara bak' hatırladığım son söz oldu!

Sonra simsimi de bırakıp hızla koştum en solucansız noktaya! Kara kara kocaman solucanlar basmıştı heryeri!!!

Sonra Datça'da yürüdük gönüllü rehberimiz yol arkadaşımızla :) Oralarda bi yerlerde canlı müzik sesleri yükseliyordu, o bile bize fazla geldi... Palamutbükündeki sakinlikten sonra :)

Sonra balık ayıkladık, balık yedik, çekirdek çıtladık çayla, dondurma yedik falan filan :)

Öyle yoğun ama öyle dinlendiriciydi ki dönüşü değil de Haso'yu oraya getirme hayalleri kurduk Simsim'le :)

İstanbul'un karmaşasında hele de ev ortamında Simre'yi tanıyanlar ordaki hallerini görseler 'dünyanın en uyumlu, en sessiz ve en sorunsuz' çocuğu derlerdi :)

'Şapka tak', tamam anne:) 'Krem sürücez', peti! 'Yemek?' Yiceeeeeem :) 'Uykun geldi mi?' Ebet, uyuycam ben, sen git' :) 'Uyan Simre', ben şimdi uyu, sen git, ablaya sööle, börek yapsın ben geldim' :)

İyi ki varsın tatil!!! ve iyi ki seni gezdik Datça ve iyi ki tatlı halkını tanıdık :)

Babam bize akdeniz sahillerini adım adım öyle çok gezdirdi, öyle yerler biliyorum ki aslında ama Datça'nın havası hiçbir yerde yok!

Datça'ya uğramak!?!

Tanrı uzun ömürlü olmasını istediği kullarını Datça yarımadasına gönderirmiş" (Strabon)

Datça'ya uğramak diye bişey yokmuş!

Amacımız oydu, biz başaramadık!

Deneyin, demek istediğimi anlarsınız :)

Biz bi tatil planladık; Planımızda bilenlerden özellikle Simsim'in sevgili doktoru bebekdoktorum Gökhan Mamur'dan bir kaç adres aldık ama oralara bile gidemedik! :)

Biz derken; yine Sim-Sit-Sii olarak Çamlıdere Dağ Evi, Kıbrıs, Uludağ tatillerimizden sonra sezon açılmadan serin sulara atalım istedik kendimizi  :)

Bodrum'a inip Gökova körfezinden dolaşıp Sedir Adası - İncekum'u görüp önce Marmaris sonra Datça'ya varacak ve bir gece kalıp feribotla Bodrum'a dönüp oradaki koyları da gezicektik. Gittiğimiz bu 4 bölgede Gökova - Marmaris - Datça - Bodrum tekne turlarına katılmayı planladık.

Allahtan feribotu aramak aklıma geldi de Datça İskelesinin tadilatta olduğunu ve henüz bu hattın çalışmadığını öğrenip planda değişiklik yaptık.

Anlattığım rotayı kafanızda canlandırabilmeniz için;
 
 


Körfezi dolaşıcaz ama hiçbir yere uğramadan önce gitmek istediğimiz en uzak noktaya gidip bir gece kalıcak ve sonra geze geze Marmaris - Gökova dönücez ve Bodrum koylarını listemizden çıkarıcaktık.

Dediğimiz gibi yaptık; Bodrum Havaalanına indikten sonra araç kiraladık ve direk gitmek istediğimiz en uzak noktaya Datça'nın en ucu Knidos'tan bir önceki durak Palamutbükü'ne vardık.

Açlıktan bayılmak üzereydik, denizin rengi de üstümüze üstümüze geliyodu ama denizde bayılmayalım diye bişeyler yiyecek yer bakınıyoduk ki 'gözleme' yazısını gördüm.

Geri geri o yazının olduğu kafeye vardık, bişeyler atıştırıp mayolarımızı giyecek ve denize girip Datça merkezde konaklayacaktık.

Ne mi oldu?

Tam 3 gece 3 gün Palamutbükünde konakladık :)

Öyle bir gözleme yedik ki; parmaklarımız emanetti ellerimizde :)

Kabaklı otlu ve peynirli otlu gözleme yaptılar şahanelerdi! Bahçeden topladıkları kocaman kabaklar ve yaba otlarla yaptıkları gözlemeler missti :)

Orada kalmasanız bile uğrayıp Olgun Kıyı Apart'ın kafesinde bu gözlemelerden mutlaka yemelisiniz, şiddetle tavsiye edilir!

9.5.13

Kalpleri 1 Atan Çeşit Çeşit Analarız Biz! :)


Çok görüşemesek de çok şey paylaştığım bir sürü insan var hayatımda!

Uzun bi süre Etiler - Bakırköy trafiğini çekmiş trafik fobili yapım gereği öyle popomu kaldırıp buluşmadan buluşmaya geçip modumu toparlayamadığımdan çok görüşemiyoruz.

Ama görüşüp buluşmayı istediğim, uzaktan sevdiklerim ve belki de görüşelim ya da arayacağım diye söz verip de arayamadığım çok insan var!

Biraz hayırsızım, hatırsız değilim.

Arada hatırlatıyorum kendimi ya da hatırlamak için profillerini ziyaret edip hal hatır soruyorum ama bence onları sevdiğimi çokça ifade edemiyorum diye yazı yazmak geldi içimden bugün :)

Babamın rahatsızlığı ve hastanede geçirdiğimiz günler yüzünden aktif olarak giriştiğim annelik, emzirme ve normal doğum odaklı bloğum ve paylaşımlarıma bir süre ara vermek zorunda kaldım.

Demoralize olunca kabuğununa çekilen bir kaplumbağayım ben!

Ekim 2010'da Do-um'la başladığım hamile yogasında normal doğumla ilgili korkularım ve o sıralar yeni açtığım mini bloğumu duyan hem gebe hem yoga hocam Başak'çım Blogcu Anne'den bahsetti bana...

Onun bloğunu ve birkaç yabancı kaynaktan normal doğumla ilgili pozitif hikayeleri okursam tüm fikrimin değişeceğini anlattı.

Sonra bloğa göz attım; oku oku bayıldım. Karşımda güçlü ve kısmen yalnız bir kadın vardı (yurtdışında doğum yapmış, annegillerden yardım almayan eş yardımıyla birebir annelik yapmış)

O sıralarda ablam Göktürk'te bir siteye taşındı. Gebeliğimin öncesinde fazlaca bir arada olduğumuz yakın arkadaşım Selin de oradaydı. Gidip gelmek hoş oldu, sonra bir kaç arkadaş daha o civarlara taşındı. Yarı Göktürk'lü olduk.

ve bir gün Selin yine aynı siteden tatlı ana (kendisine göre deli)  'psychomama Gözde' den duymuş olacak ki; bahsettiğin 'blogcu anne' de senin ablanın sitesinde oturuyormuş dedi.

*Selin; Göktürk'te Carter's açtı.
*Gözde, Aysel'le birlikte Sherbet tasarımlar yapmakta! :)

Sonrasında ablama gittiğimde havuza girerken, cafede otururken etrafa bakındım a aaa çocukları Derin ve Deniz bisiklete biniyolar havuz etrafında :) ama ne varki evlerini kapısını tıklatıp rahatsız etmeyeyim diye erteledim hep görüşmeyi :)

*O yalnız kadın dediğim blogcuanne Elif, Türkiye genelindeki aktif tüm anaların arkadaşı! ve şimdi iki çocuk bi kitap sahibi! 'annelik her zaman toz pembe değil' :)

Sonra bir mail grubuna üye oldum 'emziren anneler';
orada 'emzirme kıyafetleri' ile mankenlik yapacak ana-çocuk aradıklarına dair bir topic gördüm. O sıralar kendimi emzirmeye adadığımdan direk atladım.

Hem blogcu anne hem Zeynep hem de bir sürü emziren anneyle tanıştım.

Haber olduk, Ayça Oğuş'un tatlı gülümsemelerine gülümseyerek poz verdik :)

Leileo Zeynep'le ara ara yazıştık, ha görüştük ha görüşücez derken çok yoga derslerinin birinin öncesinde zıpladım yanına!
*Anne olmayıp da tanıdığım tek anne dostu şimdi tazecik 1 anne! Yerim Ayşe pamuğunu :)

Sonra Gelik buluşmaları;

Orda Hilal, Funda, Filiz, Hümeyra, Fatma, Sinem, Derya, Merve, Özge, Pınar Mermer ile tanıştık.

Hilal ve Funda'yla yakın oturmamızdan sebep can arkadaşım Bilge'yle hepbirlikte defalarca görüştük.
*Funda ikinci bebesini yaptı ve onu ziyarete hala gidemedim!!!

Derya'nın çoluklu çocuklu girişimci fikirlerini duydum; girişsem mi dedim, o sıralar başka işlerde çalıştıkları için akşam saatlerinde Cevahir Starbucks'ta buluştular gidemedim, toparlanamadık :)

*Derya; Oyun aktivite ve anneler için keyifli bir mekan açtı Beyoğlu'nda! Gelicem dedim defalarca hala gidemedim! Ha bu arada Levent'e taşınmışlar, bu kadar şapşalım, kırk yılda bir toparlanıp giderdim nerdesiniz diye arardım! :)))

*Sinem, Rusya'da yaşıyordu. Türkiye'ye geldikçe birbirimizle haberleşip buluşmaya çalıştık. Taaa karşıya Beyaz Fırın'lara kadar gittim onun için :) Benim için karşı demek geçmesi imkansız bir bölge demek bilenler bilir :) Şu an yine Tr'de aramadı, duyurulur! :)

*Merve'nin kızı Sare boncuğuna bayıldım. Bu taraflara geldiğinden bahsetti, buluşuruz dedik bi kaç kez H&M'de karşılaşıp sohbet ettik :) O da bayan butik açtı karşıda, hala gidemedim!!!

*Özge de meslektaş ve tam bir cimcime! Bıdır bıdır sohbeti, minik kızına kavuşma çabaları dinlenmeye değer şimdi ikize gebe! Cesur anne!

*Pınar başarılı bir pedagog o da Göktürk'lü :)

Biz çalışan annelerin öğle yemeğinde Gelik'te buluşurken bir yandan da blogcu anneler Cevahir'de görüşüyolarmış, onu bilemedim sonra öğrendim ki arkadaşım Selin de gidermiş hatta bir dönem küstüm 'giderken haber vereydin ya beraber giderdik' diye :)

Sonra baktım ki ben Gelik, o Cevahir ortak tanıdığımız ama bir arada hiç olmadığımız arkadaş grubumuz olmuş ne değişik:)

Bu arada 'uykusuz anneler'e denk geldim, oradan da tatile giderken Simsim'i omzuma takayım diye sipariş ettiğim Slingo'nun yaratıcısı Slingomam İrem'le tanıştık.

Dünya küçük; Ben Memorial Gökhan Mamur'un odasından çıkarken sipariş ettiğimin ertesi günü İrem de doktor için bekliyordu, bu karşılaşmanın torpiliyle ertesi gün Slingo'ma kavuştum :)

*İrem ve Sena şimdi Fikirdenk'i kurdular, takip edilesi. ve İrem 2. bebesini doğurmak için Amerika'da! Sağlıkla doğsun ve dönsünler inşallar :)

Bu arada Instagram'dan bir kaç buluşmaya takıldım.

Yakın civarlardakiler bana mümkündü çünkü Simsim artık arabada uzun yol giderse kusar olmuştu! :(

Pelly, Canan, Meşhuremel(parti süslemeri ile ilgili workshoplarını yeni öğrendim ben de isterim!!), Azra (minik oğlumuz 1 mayısta operasyon geçirdi, aklım sende), Bahar, Alev, Aysun, ikiz bonibonların annesi İpek, Zeynep, Tuba, Tuğba, Efe'min Tuğba'sı, Doktordaşım Aybüke'm, Feyza, Hadi görüşelim diyip görüşemediğimiz Bahçeşehir'li tatlılarım Ece ve İlkay, Fikret, Poyrasya, Dilşad, Şeyda, Çiğdem, Zeynep'le tanıştık!

Yeşim Mutlu selamıyla poz vermeyi öğrendik onun o pozitif enerjisiyle de oyun grubu yapalım dedik işlere daldık :)

Pelin evimin dibinde oyun merkezi açtı, buluşmalara orda devam ettik. Yakın olduğu için her an her dakika Pelo'nun yanında olabiliyordum. Sonrasında da ailece görüşür olduk :)

(yanında, yeni açtığı yerde ve evinde olmak istediğim diğer analarım gelemememin tek sebebi uzaklarda olmanız ve kusan Simsim'imin olması; yakınların bana extra avantajı da Simsim'i kadına rahatça bırakıp da gidebiliyor olmamdı :)

Ha bu arada burada bahsettiğim Yunan Adası seyahatimiz için google aramalarıyla bulduğum lulucum da Göktürk'lü annelerden olmasın mı!!! Onla da sözde kalan buluşma isteklerimiz var ama enteresan bişey işte kalpleri bir atan analarız biz, yanyana olmasak da paylaştıklarımızla çok sıkı bağlıyız!

Dünya çok küçük! Küçükten de küçük! :) Tabi arkadaşım olup da bu sosyal ortamda tesadüfen karşılaştıklarımız olduğu kadar birlikte adım attığımız canları da unutmadım :) Komşum Gözde, Karındaşım Duygu ve Burcucum :) ve Ela'nın doğum günü süslemelerini yapan eşimin aile dostları Selin'cim :)

Ankara'dan bi deli gibi bi kız hiç tanışmadım :) Tesadüfen bloğuna rastlayıp da kahkahalarla zevkle okuduğum ne yazmış diye baktığım nadir bloggerlardan :) ve uzaklardan Gökçe'yle Dila :)

Emziren annelerle başlayan maceramda Instagram anneleri - Sosyal anneler - blogger anneler - girişimci anneler - uykusuz anneler - Perşembe Anneleri ile tanıştım :)

Geçen ay Capacity'ye sosyal anneler gelmiş; tuğçe, müge, burcu, bal yanak merve :) ve onlardan dolayı tanıdığım annelerin en kıymetlilerinden iremafşin :)

Herkes aklımda, kalbimde, yakınlara gelenlerle mutlaka görüşüyorum, bize gelenleri bayıla bayıla ağırlıyorum ama uzakta olanlara Nişantaşı gezmelerimiz denk gelirse uğramaya çalışıyoruz.

Mesela yarın Perşembe Anneleri kahvaltısına İzmir'den taaa buralara gelen AnneAyça ve diğer sosyalanneler için gitmezsem olmaz di mi :)

Diyorum ki Türkiye genelinde 0-4 yaş arası çocuğu olup da ismine aşina olmadığım anne kalmadı herhalde :)

10.4.13

'solda sıfır'! :)

Simsim'in doğumgünü için erkenden hazırlanıcaktım!

Herşeyi kendi ellerimle yapıcaktım!

Tabi bunu yaparken 'amatör'lüğümü belirtmek isterim her zaman çünkü bu işi başarıyla yapan çok sevdiğim tatlı arkadaşlarım varken benim yaptığım her türlü 'solda sıfır' kalır :)

Şimdi yazarken düşündüm solda sıfır'ın anlamını ne komik ve ne anlamlıymış :) Sola sıfır koymak.. :) Ne kadardır yazı yazmayınca kelimelerin içine girmeyi özlemişim :)

Tabiki erkenden hazırlanamadım!

Bi alerjik astım bastı beni ki kabuslardaydım!

Toparlanmaydı, alışverişiydi, mekan seçimi vs derken 1 hafta içinde gelişti herşey!

Konsept o ara her sabah 'portakal suyu' içicem diye tutturan Simsim'in 'portakal' aşkından ve baharı müjdeleyen renk olan 'portakal' dan türeyiverdi beynimde! :)

Gelen arkadaşlarımız için hediye setleri hazırladım. Bunları hazırlarken Marina'daki kafe için yaptığım çalışmalardaki pratikliğim ambalaj ve etiketlemede işimi çooook hızlandırdı :)

Karton hediyelik poşetlerde;

-Minik kavaozlarda annemin imalatı portakal reçelleri,

-Uzun uğraşlar sonucu portakal şekline benzettiğim portakal kokulu organik sabunlar (belirtmediğim için şeker diye ısıranlar oldu)

-Simre 3 yaşında' ambalajlı çikolatalar

-Portakal şeklindeki keselerle süslü minik lavanta keseleri

Mekan Nossa Costa'ydı. Sevdiklerimizle kahvaltı ettik.

Sunum masamızda da portakal renkli şekerler, balık kraker, şeker ağacı ve sarı portakal bişeyler bişeyler vardı :)

Pastamızı her sene Jeni Kuyrik yapar; komşumuz olduğundan torpilli, onca pastacı arkadaşım varken, kiminin küstüğünü bile bile ona yaptırmayı tercih ediyorum.

En önemlisi bizim apartman 'kızlar yurdu' gibi.

Erkekler uyuyunca pijamalarla apartmanda geziyoruz, pişen yemeklerimizi değiş tokuş ediyoruz ve ben 'paralı gün'e filan asla katılmam derken hepsini bir arada görebileceğim bir gün olsun diye 'hadi toplanalım istiyorum her an!

Böyleyken elimde pastayla onun kapısından geçemezdim.

Bir de ilk yaş pastasını Nişantaşı'nda 'pastanbul' a yaptırmıştım. Süperdi, ellerine sağlık ama git, al, gel, arabada kedini boynu kopar, kendi kendine yapıştırmaya çalış vs. çok zor gelmişti.

Şimdi iki alt katta hazırlanıp buzdolabıma gelmesi en büyük tercih sebebi değil mi sizce :)

Ama hepsi bir yana 'torpil'den ziyade hayal ettiğimi tatlı elleriyle tatlandıran Jeni Kuyrik işini gerçekten severek ve güzel yapıyor! :)

Ben yazmıyorum daha, siz portakal kokulu Simsim 3 yaşında partisini benim bıdı bıdımsız bi de fotoğraflarla görüverin :)
 



 



21.3.13

yoksa siz yardımetmediklerimdenmisiniz :)


Ben 30 oldum olalı bloğumun kapılarını aralamamışım :)

Aralık sonrası doğum günümü kutladığım; o dönemde yeni açılan Ataköy Marina'daki mekanın elinden tuttum; açıldığı mevsimden sebep emekliyodu, yürütmeye çalıştım sonra ben koşarak uzaklaştım :)

Koştum; niye mi?

Çünkü geceleri photoshop, illustrator vs. ile uğraşmaktan ve gündüzleri de afiş - el ilanı -  organizasyon fikirleriyle ilgili kafa patlatmaktan ve en son menüyü hazırlamaktaki çabamı, listeyi defalarca fiyat ve içerik olarak incelediğimizi hatırlıyorum da vah ki ne vah yaşlanmaya başladığımı farkettim.

Ha bir de 'gerçekten' karşılık beklemeden yaptığım yardımlarım; hem gece gündüz çalışan ağır işçi hem müşteri olmam dış seslerce 'yardım'ın kelime anlamını uygulamalı olarak hiç bilememiş olmalarından olsa gerek 'neden, neden, neden, neden yardım etsin' sorularıyla şizofrenik bir hal almaya başlamıştı :)

Neden olacak? İsrail'le ortaklaşa yürüttüğümüz bir plandı bu! Marina'dan denize açılacak ve aynı Kaptan su içecektik Amerika'yla :)

Kimseyi delirtmek istemeyiz, kimseyi tercih yapmak zorunda bırakmayız biz ailecenek; biz tercih yaparız!

Ve tercihimizi yaptık artık orada değiliz.

Gecce.com'da İstanbul, Bodrum ve Çeşme genelindeki binlerce restoran - bar ve ayrıcalıklı yüzlerce mekanın bizzat 'mekan editörlüğü' ve 'eğlence danışmanlığı'nı yapmış olmamın bilgi birikimiyle atladım yardıma...

Ya millet artık sokakta son nefesini veren hayvanı bırakın, 'insan'a yardım etmemek için yanından hızla geçerken benim bu 'yardım' çabam nedir?!

Bundan böyle; 'ben bilmem beyim bilir'!

Hukuktan anlamam, mekancılık bilmem, çocuk bakımını hiççç beceremem, yemek yapamam, çok konuşmam, kimseye karışmam! Koyunlar kendi bacağından asıla! Ben niye bacak bacak üstüne atmaya çalışırım ki :)



7.1.13

o tuz bu tuz!


Tuzlu yemek yemeyi severim!

Tadına bakmadan koyuveririm hemen; 'önyargılıyım' evet :)

Bahsediceklerim o tuz, bu tuzdan ziyade, yeni yaşım nam-i diğer 'otuz' ile ilgili!!!

Yani açıkçası otuz diyesim yok, sanki kafamın üstüne biri oturdu, ağırlaştım birden!?!

Ben 'iyi ki doğdum' geçen hafta ama maalesef otuz oldum :)

'Çocuk da yaparım kariyerde, gördün mü 25 oldum' şarkısını söyleyerek doğum günümü kutladığım sıralarda henüz 25'e bile ulaşamamış 23'lerdeydim oysa ki!!

Her neyse olan oldu otuz oldum!

ama şöyle de bişey var 'iyi ki doğdum' diyebileceğim tatlılıkta bir doğum günü kutlamasıyla girdim otuzumu butuzuma :)

Çarşamba günü doğumgünümmüş; unutmuşum :)

Daha doğrusu bu aralardoğum günüm biliyorum ama hafif şiddetli bunamam sayesinde günleri değil ancak ayları takip edebilmekteyim:)

Benim sürpriz yapmak için can atan ama sürpriz yapmayı pek beceremeyen eşim benzerim Hasom gene düşmüş sürpriz peşine...

Nerden mi öğrendim; doğum günümü yapmak istediği yerin sahibi arkadaşlarımızın yanlışlıkla! sürprizi ağzından kaçırmasıyla :)

Başbaşa olmayacağımızı tahmin edebildim sadece, detayları merakla bekliyordum!

Arkadaşlarımı davet etmek Sinem'den, pastam Gözde'denmiş bayıldım bayıldım!!

Sinem ve Gözde bir olmuş, öyle bir hikayeli pasta yapmışlar ki!!!

Hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti, sonra da hepimizin midesinden :)

Blog'um, uzuun yıllar çalıştığım gecce.com, okuduğum bölüm, sevdiğim herşey ve çekirdek ailemin fotoğraflarıyla süslü şahane ötesi bi pastaydı en büyük sürpriz!!

Dakikalarca ağzım açık pastayı izlediğimi çekilen fotoğraflardan gördüm sonra; ah keşke kapayıverseymişim ağzımı bi aralık :)))

İnce düşünen, beni düşünen, bilen, önemseyen arkadaşlarım oldukça etrafımda ahhhh şimdi gözüm yaşarmasın da n'olsun!

kısa bi ara.. :)

Ne diyodum; seviyorum işte yolu benden geçen herkesi! :)

5.1.13

o tuz'uma şeker kattı!!!

Otuzuma 40 gün 40 gece kutlamayla girdim gibi gibi oldu :)

Sabah uyandım; Haso'dan 1 telefon 'şirketle ilgili kargoyla belgeler gelicek, imzalaman lazım,evden çıkma'

E ama bugün benim doğum günüm; Simsim'le gezicez, hazırlanıcaz falan filan...

Arıyorum; 'nerde bu kargocu, ne imzası bu' ama bi yandan da anlıyorum da anlamamazlığa geliyorum; ya çiçek gelicek eve ya başka bi sürpriz!

Bu arada kardeşim, karındaşımdan telefon yok hala; bu işte bi gariplik var diyorum.

ama aklıma da gelmiyor da değil; Duygu öyle ince düşünen, ayrıntılara dikkat eden ve sevgilim gibi her an sürpriz yapabilen bi karındaş :)

Çoğu huyumuz, özelliğimiz hatta tipimiz benziyor ama ayrıldığımız bi nokta var;

Ben de ince düşünürüm, herkesi mutlu ediyim isterim ama uygulamaya geçiremem!

şu 10 dakikalık hafızamla aklımda ne doğum günleri kalır, ne çayı şekersiz içenle, sakarin kullananı hatırlar da 'bu senin' diyebilirim!

ne de söylenenleri hatırlar onların üstüne sürpriz yapabilirim :)

İşte karındaşım herşeyi hafızasında tutar ve sürprizleri asla atlamaz :)

ve doğum günü sabahında da öyle oldu!

Beklenen kargodan şekerler çıktı!

Kapı çaldı, açtım..

Asansörün kapısı bi türlü açılmayınca;

Minik şekerim Elis kucağında, bi elinde de minik bi pastayı yakmaya çalışırken sürprizini tahmin ettiğim Duygu'yu yakaladım merakla asansör kapısını açınca :)

Taaaaa Kurtköy'den Bakırköy'e bebesiyle gelmiş bi de mumu yakıcakmış, maytaplarla giricekmiş bak bak bak :))

Sevgili Dut'um; iyisi, güzelsin de böyle sürprizlere çok alıştırırsan şımartıyosun, şımarık bi kardeşin olucak zaten şımarığım fazlası olursa hiç çekilmem :)

ama sen her halimi çekersin eminim! :)))

Luv u!!

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...