27.4.14

Bi avazda!?!

Sağolsun hamileliğimde görüştüğüm herkesin tek duası 'Allah bi avazda kurtarsın'dı.

İçlerinden birisi öyle içten dua etmiş ki, bildiğin bi avazda doğurdum! :)

Ta ta ta tam!

Ben akşam yoga yapıp yatar mıyım!

Gece saat 01.30 belimde hafif bi sancı. Ama uykumu bölecek cinsten değil. Hadi uyumaya devam Sito.

Saat 02.00 ben en iyisi bi tuvalete gideyim. Gün içinde çok yedim yine!!

Hay Allah, belim de çok ağrımaya başladı.

Saat 02.10 Alllaaah... ne fena bi sancı, yatsam geçer mi?!

Haso'yu uyandırdım. Galiba doğum sancısı bu.

Ama olamaz ki. (9 aylık hamileyim, hala nasıl olamaz ki diyosam) :)

Simre'deki gibi düzenli aralıklarla gelmiyor. Arada ağrısız dakika geçmiyor. Hiç de doğum sancısı değil bu.

Haso: 'tamam sen bi bak bakalım'..

Peki ben bi bakayım. (oturdum bekliyorum) bekleyelim bakalım. 'Ya bi dakka ben dayanamıyorum artık!!!'

Haso: 'sito ne bekliyosun, hadi kalk gidelim'

Doktoru aradım. 'sanırım doğuruyorum' dedim ama daha fazla konuşmaya hiç halim yok...

Saat: 02.15 Allah'tan annem yakınımızda.. Hemen hazırlandık.

Sancıdan kıvranıyorum. Simsim'in odasına bi göz attım.

Garip bi duygu.

4 sene önce benzer sancıyla doğurduğum kız, kıvrılmış odasında uyuyordu.

Şimdi de ben yeni bir bebek için, onu yatağında bırakıp hastaneye gidiyordum.

'Dönebilir miydim' sorusu bile aklıma geldi..

Bu arada Sancılarım dayanılmaz hal almıştı.

Yardımcımızı uyandırdım 'doğuma gidiyorum' diyemedim, halimden anladı...

Günlerdir güneşli olan hava bozulmuş; şakır şakır yağmur yağıyordu.

Haso da sağolsun 'yağmurda kaymayalım diye yavaş yavaş' gidiyordu.

Sancılardan ben mi 'yavaş' gibi algılıyorum diye düşünmüştüm ama doğumdan sonra itiraf etti; mümkün olduğunca 'yavaş' gitmiş :)))

Bakırköy'den Şişli Memorial'a doğru yoldaydık. Haliç'i geçer geçmez kasıklarımda bişey 'çat' etti.

O an bittim. Ne nefes egzersizleri, ne rahatlatan düşünceler hiçbiri bir işe yaramaz olmuştu.

Hastaneye vardık.

Doktor odalarının katına çıkardılar. 'Doğuruyorum, Altuğ Semiz'i arayın tek diyebildiğimdi.

'Anne, Haso siz arayın, hadi gelsin.'

Nöbetçi doktor, odasından yavaşça doğruldu. Ya da herşey bana o kadar yavaş geliyordu ki!

Bu ilk doğumuz mu? İlki de normal miydi? Bi bakalım ne durumda, açılma var mı vs. vs.

Ya doktor doğuruyorum!!!

O arada suyum geldi. Doktor muayene etmeye niyetlendi ki; gözleri fal taşı gibi açıldı!

Doğum başlamış!! Ebe çağırınnn! Doktorunu arayın! 10 cm açılmış! Bebek geliyor! Sakın ıkınma!!

Hastabakıcılar asansörü nasıl tuttular, beni nasıl uçurdular, nasıl doğum odasına girdik saniyeler içinde oldu hepsi!

Doktorun korkusu, asansörde doğurmammış :)

Doğumhanede bi lamba, ayaklı bişey. Ayağı kabloların üstüne denk gelmiş. Sabit durmuyor. Üstüme düşüyor. Doktorun kabloları görücek hali yok. 'tutun lambayı düşmesin, niye düşüyo bu lamba!?'

Ona annem el atıyor, 'durun kabloları çekeyim, düzgün durur' :)

Annem doğumhanede! Eli elimde! Halbuki 3 gün önce ablamlarla konuşurken kararımız şöyleydi.

Annem Simre'yle kalacaktı. Hastanede ablam bulunacaktı.

Çünkü bi öncekinde, ben 12 saat sancı çekerken annem de ayrı bi yerde sancı çekiyordu.

Farketmiştim.

Bebeğin gelişi değildi onun beklediği, sancılarımın sona ermesiydi. Dayanamıyordu sancı çekmeme.

Sinirle bakıyordu etrafa...

O yüzden dedim ki, 'dayanamıyorsun, lütfen sen bulunma. Hem ablam çok güzel masaj yapıyor belime.'

Ama şimdi? Bi baktım annem yanıbaşımda. Elimi hiç bırakmadı.

Belimden itibaren beni koparsınlar dediğim sancılar bitmek bilmedi.

Bu arada saat 03.10

Doktor benden panik. Bebek artık yolun sonunda. Çektiğim sancılar az sonra bitecek. Maksimumdayım zaten!

Ama o nasıl panik. O arada bi de dedim ki; 'bebeğin boynunda kordon var, siz açabilecek misiniz?' :)

'bebeğin boynuna dolanmış kordon için sezeryana almam, açarım ben, sen rahat ol' diyen doktorum yetişemedi :( Biliyorum o da yolda, yolun sonunda :)))

Biliyorum ki benim doktorum yapabilir. O halleder. E peki daha önce hiç görmediğim nöbetçi doktor??

Dua edebiliyorum sadece...

Doktor hala panik, gözleri faltaşı gibi açık...

03.12

ve bizim hızlı savaşçı piyasaya çıkar!

kordonları açarlarken bi ara annemin elini uzattığını görüyorum.. Bi eliyle benim elimi tutarken bi eliyle kordona da el attı :)

O sırada doktorum Altuğ Semiz'in sesini duydum. Yetişti, yetişti! en azından bana yetişti :) O beni toparlarken bebek de bebek doktoruyla bakımdaydı.

Nöbetçi doktor da, bi süre kendine zor geldi sanırım :)

Kim der ki; sakin sakin gece nöbeti tutarken birden 'doğurmak üzere' olan bi cadı gelsin.

Bi de zaten panik olan doktoru iyice panik etsin. 'bakın kordonlar dolanmış ama' 'bakın suyum da yoktu benim ona göre' :))

Sabah saatlerinde ziyaretime önce nöbetçi doktor geldi. Dinlenmiş gibiydi :)

Biraz doğumumdan bahsettik.

Arabada da doğurmam muhtemelmiş!? :)

Doğum odasına yetiştiremeyecek diye panik olmuş.

En son odadan çıkarken 'işte hayat, oluyor bazen böyle şeyler' dedi :)))

Valla ben de neye uğradığımı şaşırdım. Herşey 1 saat içinde oldu. Hastaneye son anda yetişmişiz.

Ama nöbetçi doktorun ismi öğrenemesem de hakkaten eline sağlık.. O anda paniğine panik katsam da, kendi doktorum gibi başarılı olacağına inanmasam da, tanımadığım için ön yargılı olsam da... Pişmanım. Sağolsun, varolsun :)

Bunun adı 'hızlı doğum'muş. Tüm hastane gelip tebrik etti. Bebeğin adı 'yıldırım' olmalı dediler..

Ben de yakıştırdıkları isme yakışır bir şekilde, bir an önce Simsim'in yanında uyuyabilmek için  'yıldırım' hızıyla hastaneden çıkışımı yaptım :)

Cumartesi sabaha karşı 03.12'de doğan bebeğimle birlikte aynı gün saat 23.00'te eve geldim :)

Bir doğum da böyle geçti, bitti... :)

Bir sonraki Post'ta Simsim'in hastanede kardeşiyle tanışma anı..



25.4.14

Ne zaman gelirsin paşam? :)

Günlerden Perşembe,

Bebeğin hareket ve kalp atışlarını kontrol altında tutmak için doktorum her sabah hastaneye çağırıyor.

Sabah yine NST'ye girmek üzere hastanedeyiz. 'tıktık tıktık' dinle dinle, bizim bebenin hala gelmeye niyeti yok.

Dönüşte de çikolata işini halledelim diye annemle Nişantaşı'na uğradık.

Godiva'dan bebek çikolarımızı aldık, sıcak çikolatamızı içtik eve döndük.

I ıh hala tık yok.

Suratımdan düşen bin parça.

Yine kötümser senaryolar yazmalardayım.

Simre ne güzel doğdu, ertesi gün çamaşır astım, evi süpürdüm..

Şimdi ameliyatlı mı olucam. Bebeği ilk ben göremeyecek miyim!

(sezeryan yapmak zorunda kalan arkadaşlarım 'sezeryana düşmanlığıma' alınmasınlar, ben de zorunda kalmak üzereyim, kötü bişey değil biliyorum hatta riskli bi durumda normal yapmak daha kötü bişey)

ve günlerden Cuma,

Yine NST için hastaneye geldik, bu kez Haso'yla.

Çıkışta doktorumuz dedi ki; 'Cumartesi ve Pazar da dahil gelmeye devam ediceksin. Normal gelmesini bekliyoruz son gününe kadar'

Hımm biz de hemen planlar yaptık.

Cumartesi annemle giderim. Simre ablamla olur. Pazar günü de ailecek kahvaltı etmeye çıkar, dönüşte hastaneye uğrarız.

Bu arada ablam ve Sinem'den yoğun talep var.

'lütfen haftasonu doğur. Sezeryanı önümüzdeki haftasonuna al. Çalışıyoruz, yanında olmak istiyoruz'

Sanki bi plan yapabiliyorum. Sanki bebeğin gelmeye niyeti var da bi günleri ayarlamak kaldı...

Artık iyice umutsuzum.

Bu çocuk kendi çabalarıyla normal normal gelmeyecek.

Ben iyisi mi, hastane için hazırladığım çantama tekrar göz atayım belki sezeryan için gecelik değil de pijama daha mı iyi olur..

Akşam Haso eve geldi. Simre'yi uyuttuk. Ben de yoga'ya verdim kendimi.

Kendimi, kafamı, ruhumu esnetirken o da bi yandan Genel Başkan Osman Pamukoğlu'yla telefonda.

'ee ne zaman geliyor misafir?' diye bebeği soruyor...

Ah bi bilsek, bi bilsek! diye yogaya devam ediyorum.

Pelvik egzersizler, kedi duruşu, esneme hareketleri falan filan...

Hurma da mı yesem? Kuran'da geçen 'doğum sancısında hurma'nın mucizesine inanırım.

Bu hafta doğurdum doğurdum, yoksa sezeryan tarihi alıyoruz. Hadi hayırlısı...

Ha doğurdum, ha doğurucam! :)

Simsim 37. haftada paldır küldür gelince;

Tümhan'ın da 36. haftadan itibaren gelme ihtimalini konuştuk durduk.

ve doktorumuzun 'hazır olun' demesiyle. Ha doğurdum, ha doğurucam şeklinde gezmeye başladım.

Ama gelen yok giden yok...

Nerede bu çocuk.

37. hafta oldu tık yok.

Bi baktık, kordonları da dolamış mı boynuna!?

Ultrasona bakarken kendi kendine konuşan doktorumun 'tüh ya, normal doğum yapıcaktık' demesine şahit oldum ya.

Aldı mı beni bi panik!

Demek ki riskli bişey var, demek ki sezeryanla alıcak, demek ki demek ki.. diye diye ettim kendimi iyice panik :)

Oldu 38. hafta. Hala tık yok. Bi de üstüne suyum azalmamış mı!? İki kere kordonu boynuna dolamış, bi de suyum da azalmış.

Başladık her gün NST'ye girip bebeğin kalp atışların ve hareketlerini dinlemeye...

ve doktorum; '10 gün daha her gün kontrolde tutarak normal gelmesini bekleyeceğiz. Kordon sorun değil, onu ben doğum sırasında açarım ama 10 gün sonra gelmezse sezeryan' deyince...

39. hafta oldu.

Ben neden doğuramıyorum diye dolanmaya başladım ortada!

Halbuki kafam bozulduğunda 'amaaan normal doğum da neymiş sezeryan yapcam ya günü belli, zamanı belli... ' desem de arada sırada..

Normal doğurmak istiyorum. Her ne kadar normal bi tip olmasam da; doğumlarım normal olsun istiyorum :)

Hemen arkasından ayaklanmak istiyorum. Çünkü bu kez iki çocuğum var, yatıp vakit kaybedemem vs. vs.

Bu arada tüm bu olumsuzluklar varken boynuna dolanan kordon, azalan su, bebeğin azalan hareketleri; emin olun sadece biri bile olsa her doktor 'hadi sezeryan' derdi.

Ama benim normal doğuma bayılan, gündüz randevuyla sezeryana gelmek yerine, gece gündüz münasebetsiz saatlerde doğuma yetişme meraklısı normal doktorum, gerçek anlamda risk olmadıkça 'Normal' için beni bekletti...

İyi ki de beklemişiz...

Az sonra 'yıldırım' kod adlı doğum hikayem... :)


Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...