26.9.13

Tek silahımı da aldılar elimden!!

Hamileliğim pek mutlu, mes'ut geçer ya benim...

Tek derdim ilk 3 ay olan mide bulantısı ve başdönmelerim.

Yine fenalardayım..

Hani 'aşerme'nin tıbben hiçbir gerçekliği olmadığını; psikolojik bunalımdan sebep 'koca kullanma, süründürme sanatı' olduğunu Haso'nun yanında açıklayan sevgili doktorum yüzünden AŞEREMEDİM ya!

Her seferinde 'canım Altuğ Bey nasıl güzel açıkladı di mi' diye önümü kesen o cümleler;

halbuki 2 adet yeşil erik için, çok tatlı yarım dilim çekirdeksiz karpuz, mango ve diğer mevsimsiz meyveler için Haso'yu delirtcektim! :)

Şimdi onu geçtik; 'mide bulantılarım yüzünden' yatakta maymunlar gibi yuvarlandığım, koltuktan başımı kaldırmadığım günlerin de üzerine kara bulutlar çöktü!

Bi yandan sevgili beni doğuran ana!nın 'ay hep hasta, perişan hep yatıyo' bi yandan sevgili eşimin 'evde çektiğimiz azabı bilemezsiniz Altuğ Bey' demesi üzerine

Doktordan onaylı;

'Miden bulanabilir ama yatma, hasta değil hamilesin' gazını almışım yine yine Haso'nun yanında; e ne haddime yatmak, uzanmak, dışarı çıkmıycam naraları atmak :)

Herşey 1 yana da; Haso'dan Allah razı olsun.. Yine, yeniden tüm CAN'lılığıyla çok yanımda.. Sana bu göbekler, kusmalar feda :)


Direnişlerde beni 'yok' yazın :(


Vatana, millete geçmiş olsun! 

Direnişlerde yokum artık!

Karnımda bebe var :)

Bi tane daha vatansever yetiştiricez tamam ama direnişlerde direnenanne olarak göremeyeceksiniz beni...

Ruh hastası bir diktatörün emri ile gaz yerim yemesine de, karnımdaki bebeğime zarar veremem!!

Bu saatten sonra beni mikrodalga önünde, kuaförde boyada (saçlarım bembeyaz depresyondayım), fast food restoranlarda, direnişlerde, gece gezmelerinde göremiceksiniz :) 

Allah'ım minik bedenini yaratmaya başladı; 

Bu süreci yakından bilip takip edip de Allah'a değil de 'mucizelere' inananların mantığını anlamak zor!

Allah sağlıklı, uykulu, uslu 1 bebe nasip etsin 3'ü bi arada ailemizi 4göz yapıversin :)

Darısı tüm ailesini genişletmek, salon salomanje kıvamına gelmek isteyenlerin başına :)

Hey Leylek! :)

Yaz başında havada gördüğüm 'leylek'lere 1 mesajım var.

Beni iyi gezdirdiniz! Tüm yaz popomuzun üstüne oturmadık ana-kız :)

Sayenizde dağ, taş, koy, köy, deniz geziverdik...

Şimdi yine size işim düştü!

Simsim'e kardeşi Mayıs'a kadar çabuk çabuk getiriiiiiin!!!!

Yes! Meraklıanne yine 'gebe' :)

Ama bu kez o kadar fazla meraklı değil :)

az meraklı ama kuşku, paranoya hala damarlarımdaki asil kanda mevcut!

Tüm zamanların en iyi kararıyla seçmiş olduğum doktorumun kapılarını aşındırmaya başladık!

Bugünkü kontrolde 'hıhım' demesiyle 'ay noldu' feryadım; 'paranoyamı' kanıtlamış olsa gerek :)

Altuğ Semiz; Ultrasonla bebeğe bakarken 'onu gıcık tutamaz, öksüremez, sinek konsa burnuna kafasını sallayamaz' :)

Bunların herhangi biri gerçekleşirse bebeğe bişey oldu da yapıyo bu hareketleri sanır kalpten giderim mazallah :)


21.9.13

Simsim Montessori Okullu Oldu!

İtiraf etmeliyim;

Çocuğunun okuluna karar vermek için 1000 tane okul dolaşan, çoook kararsız kalan bi anne olurum sanıyodum da sabit fikirliliğim sayesinde ilk ve tek baktığım okulda karar kıldım!

İlle de Montessori dedim! Taktım kafaya..

Çünkü Simre tam bir Montessori çocuğu; 'kendim yapabilmek için yardım et!'

Yani 'benim işimi benim yerime yapma anne' diye bağıran bir çocuğun sistemi...

Bizim yakada Florya'da Balarısı Montessori'yi gözüme kestirmiştim...

Giden arkadaşlarımdan aldığım güzel duyumlarla birlikte gidip ziyaret ettiğimde kafama takılan tek şey masanın üzerinde duran 'zaman gazetesi' oldu...

Ama dünyalar tatlısı Gözde'yle konuşmalarımızla öncelikle kendi görüşümüzü, eşimin ne uğrunda siyasete girdiğini ve kızımızın da Atatürk ışığında yetişmesini istediğimden bahsettim.

Sonrasında Gözde beni önyargılarımdan kurtarıp, Montessori eğitim sistemini zaten Atatürk'ün tavsiye ettiğini hatırlattı ve tek takıldığım konudaki tüm gölgeleri geride bıraktık :)

Şimdi Simsim inanılmaz mutlu! Öyle suluboya takımları, boya kalemleri ve defterleri almalı vermeli bir okul değil bu...

Lazım olan tek şey bir saksı çiçekti :)

Duvarlar da öyle rengarenk boyalı, mickey'li falan değil.

Hayatın gerçekleri, yalın ve düz mantıkla öğretiliyor ve çocuğu renkli dünyalar alemine değil hayata sabırla hazırlıyor :)


Merak edenler için Montessori nedir ile ilgili bir yazı:

Annelerin, babaların, eğitmenlerin son dönemlerde çokça konuştuğu eğitim sistemi Montessori... Hatta dünyada ismi duyulmuş birçok ünlü, bu eğitim sisteminden yetişmiş. Peki nedir bu Montessori? Neden dünyanın en başarılı eğitim sistemi olarak anılıyor?

Alın size dünyanın en büyük şirketi "Google" nin kurucuları… Sergey Brin ve Larry Page birer Montessori eğitim sisteminin mezunları…
Evet sistem konuşuluyor ama nasıl bir eğitim sistemi, önceledikleri nedir, mevcut eğitim sistemden farkı ne? Neden dünyanın en başarılı eğitim sistemi? Bu sistemi ilk Türkiye'ye kim getirdi?
Türkiye'de yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan bu eğitim sisteminin tüm ayrıntılarını Fatih Üniversitesi Öğretim Öğretim Görevlisi ve Çocuk Gelişimi ve Montessori Eğitim Derneği Başkanı Adem Güneş'le konuştuk...
Çocuklarda ‘vicdan eğitimi' olmadan, ‘davranış eğitimi' olamayacağının altını çiziyor Adem Güneş.
Hatta ceza ile çocuk eğitimi olamayacağını ısrarla vurgulayan Güneş'in çalışmaları Bristol Üniversitesi'nde Yüksek Lisans ve Oslo Üniversitesi'nde araştırma konusu oldu.

DÜNYADAKİ EN BAŞARILI EĞİTİM SİSTEMİ, MONTESSORİ EĞİTİMİ
Son günlerde Montessori Eğitimi sözünü sıkça duyar olduk… Nedir bu Montessori meselesi?
Montessori bir isim aslında… Maria Montessori isimli bir İtalyalı bayan profesörün soyadı… Kendi geliştirmiş olduğu bir eğitim "felsefesi" de Montessori Eğitim Sistemi diye anılıyor…
Kimdir Montessori?
Aslında trajik bir yaşam öyküsü vardır bu sorunun ardında... Avrupa'nın en karanlık döneminde İtalya'da yaşayan ve kadın olduğu için eğitim yaşamı boyunca dışlanan… Ve fakat bütün bu dışlayıcı tavırlara rağmen eğitimine ısrarla devam edip, İtalya'nın ilk kadın doktoru olan… Ve daha sonra da yine var olma savaşını sürdürerek Roma Üniversitesi'nde Profesörlüğe kadar yükselen bir yaşam öyküsü bulabilirsiniz Montessori isminin ardında… Ve belki de bütün bu baskı ve zorlamalara ve diktatör Mussolini'ye rağmen bu ülkeden dünyaya yayılan bir eğitim sistemini görebiliriz aslında bu eğitim sisteminin ardında…
ÇOCUK MERKEZLİ BİR EĞİTİM ANLAYIŞIDIR MONTESSORİ SİSTEMİ
Mussolini'den bahsettiğinize göre yeni bir sistem değil o halde bu sistem…
Aslında ülkemiz için yeni fakat dünyada 1906 yılından bu yana uygulanıyor…  Ve bu gün akademik olarak ölçülmüş en başarılı eğitim sistemi. Zira bu eğitim sisteminin odak noktası çocuk… Yani çocuk merkezli bir eğitim anlayışı yatıyor…
Ülkemizdeki eğitim sistemi de "çocuk merkezli" olarak tanımlanıyor, farkı nedir bunun?
Aslında her ne kadar ülkemizdeki eğitim sistemi de "Çocuk merkezli" olarak tanımlansa da, aslında öyle değil… Ülkemizde "müfredat" merkezli bir eğitim var… Standart bir müfredatın, belli bir süre dâhilinde bütün ülke genelinde uygulanması zorunluluğu var… Böyle olunca nasıl "çocuk merkezli" eğitim diyebilirsiniz ki? Çok pratik bir örnekle izah edecek olursam, örneğin "her çocuk aynı hızda öğrenemez" Çocukların farklı öğrenme hızları vardır… Siz tek bir müfredat ve tek bir zaman dayatması yaparsanız bunun adı "öğrenci merkezli" bir eğitim diyemezsiniz…
MONTESSORİ EĞİTİMİNDE CEZA VE MÜKÂFAT YOKTUR
Peki, nedir ülkemizdeki eğitimde uygulanan sistem…
Yani, ülkemizde "klasik eğitim sistemi" uygulanıyor… Buna göre "ders verilir, sınıf yönetilir"… Öğretmen sınıfta otoritedir… Düzen bozan çocuklar olursa ceza veya mükafaat ile çocukları disipline eder… Ama Montessori Eğitiminde ceza ve mükafaatın yeri yoktur…
BU EĞİTİMDE ÖĞRETMEN PASİFTİR, BAŞARI YÜZDE 70 ÖĞRETMENE BAĞLIDIR
Nasıl yani… Çocuk düzeni bozarsa ceza verilmez mi, ya da ne bileyim ödevini iyi yaptı diye mükâfatlandırılmaz mı, teşvik etmek için…
Hayır… Çocuk ne yanlışından dolay cezalandırılır… Ne işini iyi yaptı diye mükâfatlandırılır… Ceza ve mükafaat çocuğu dış disiplin yöntemidir, hâlbuki bu eğitimde çocuk içsel bir disiplin ve kuralları bir zorunluluk olarak değil, kendi içinden gelerek uygular hale gelmektedir… Eğer çocuğa "koşulsuz saygı" duyularak ve ona hitap eden bir eğitim sunulur ise bunlara gerek kalmadığı görülmektedir… Zaten bu eğitimin ortaya çıkarttığı en önemli özelliklerden biri bu… Eğitim sırasında çocuğa ceza vermenize gerek yok, o zaten öğrenmek istiyor…  Klasik eğitimin yanlışı, çocuğa hitap edememesidir… Bir başka özellik daha söyleyeyim Montessori Eğitimi'nin; bu eğitimde öğretmen pasiftir… Ve eğitimdeki başarının yüzde 70'i öğretmene bağlıdır… Klasik eğitimde ise öğretmen "aktif"dir ve başarı öğrenciye bağlıdır…
Nasıl yani, hem öğretmen "pasif" dir diyorsunuz hem de başarı öğretmene bağlıdır diyorsunuz bu bir çelişki değil mi?
Hayır, çelişki değil bu çocuk gereğini tanımaktır… Zira öğretmenin sınıf içindeki pasif konumu, çocuğun kendi fıtri hali ile ortaya çıkmasına neden olmaktadır… Bu açıdan bakıldığında öğretmen sınıf içinde "tevazu sahibi" olmalıdır… Yani çocuğun yanında kendisinin daha üstün ve daha çok bilen birisi olarak görünmemelidir… Böylece çocuk öğretmeninin çok bilmelerinden eziklik duymadan ve kendi acemi yol alışlarında ondan bir "rehber" olarak destek alarak ilerler…
MONTESSORİ ÖĞRETMENİ HOŞGÖRÜ SAHİBİDİR, YAVAŞTIR
Ve Montessori öğretmeni hoşgörü sahibidir, çocuğun yanlışları onun öğrenmelerinin bir parçası olduğunu bildiği için, yanlış yapmasına müsaade edecek kadar "sabır" içindedir… Montessori öğretmeni "yavaş"tır… Zira ruhsal öğrenme süreci yavaş ve sükûnet içinde gerçekleşir… Bunun için öğretmen sınıfın içinde çocuğun biyolojik ritmini bozmadan, yavaş ve sekine içinde hareket eder… Öğretmen sessizdir ve Montessori okullarında sessizlik hâkimidir… Klasik eğitimde olduğu gibi çocukların bir "hurraaa" diyerek tenefüse çıktığı veya yemeğe koştuğunu göremezsiniz… Çocuklar kendinden emin ve güven duygusu içinde okul içindeki faaliyetlere katılırlar… Bu açıdan bakıldığında öğretmen çocuğun fıtratının ortaya çıkabilmesi için bu özellikleri barındırmalıdır…
GOOGLE'IN KURUCULARI MONTESSORİ SİSTEMİNİN MEZUNLARIDIR
Var mı öyle somut olarak bu eğitim sistemi ile eğitim alarak ismi duyulmuş olan kişiler…
Belki bu sorunun cevabı sizi oldukça şaşırtacaktır… Şuan dünyada ismi duyulmuş birçok ünlü bu eğitim sistemi içinde kendi fıtratını bularak başarılar elde etmiştir…
Örneğin?
Alın size dünyanın en büyük şirketi "Google" nin kurucuları… Sergey Brin ve Larry Page birer Montessori eğitim sisteminin mezunlarıdır… Ve aldıkları bu eğitimin kendi fıtratlarını bulmada ne kadar büyük destek olduklarını her gittikleri yerde anlatmaktadırlar…
Var mı başka örnek?
Buyurun size, yine dünyanın en büyük e-ticaret şirketi olan www.amazon.com sitesinin kurucusu olan Jeff Bezos da… Veya dünyanın en "çılgın" projesi olan ve bu gün dünyanın en geniş internet ansikolpedisi olan www.wikipedia.org sitesinin kurucusu Jimmy Wales'da Montessori eğitimi almış birisidir…Size daha çok şaşıracağınız bir örnek daha vereyim, dünyanın en etkin gazetesi olan The Washington Post'un sahibi ve editörü Katherine Graham'da bir öğrenci merkezli eğitim ile dünyayı etkileyen insanlar arasında yerini almıştır… Bunun yanı sıra bu eğitim sisteminin kendi ülkelerinde yaygınlaşması için birçok lider aktif rol almıştır… Amerika Birleşik Devletlerinden Hindistan'a kadar birçok ülke lideri kendi ülkesindeki çocukların da "cezadan ve mükâfattan" arındırılmış kendi fıtri halleri ile eğitim görebilmesi için çaba sarf etmiştir…

ÜLKEMİZDE İLK DEFA BU SİSTEMİ TEŞVİK EDEN LİDER ATATÜRKTÜR
Bizim ülkemiz liderleri bu gelişmelerden haberdar değiller mi?
Ülkemiz eğitim tarihine baktığımızda Montessori Eğitimi'ni teşvik eden ve takdir eden liderin Atatürk olduğunu görüyoruz… 1 nci marif kongresi toplandığında orada yeni eğitim sistemlerine övgü dolu sözler söylediğini ve dil bilen "genç muallimlere" Maria Montessori'yi öğrenmelerini tavsiye ediyor… Ancak Atatürk'ten sonra klasik ve baskıcı eğitim sistemine devam ediliyor… Dönem dönem ülkemiz gündemine girmiş ama yerleşmesi gerçekleşmemiş… Zira az önce de söylediğim gibi bu eğitim sisteminin merkezinde "eğiticinin eğitilmesi" var… Ve bir eğiticiyi belli ruhsal kazanımlar ve dinginlik seviyesine getirmeniz oldukça zor… Hele ki klasik eğitimden böylesi bir duyarlı eğitime geçmek öyle kolay olmuyor… Ama son yıllardaki Montessori Eğitimi ile ilgilenen liderleri gördükçe memnuniyetim artıyor…
Var mı ülkemiz yöneticilerinden konuya yakınlık gösterenler?
Evet var… Örneğin İstanbul Bahçelievler'de ciddi pilot uygulamalar görüyoruz… Bunun haricinde çok saygı değer isimlerin Montessori okulları açtıklarını görüyoruz… Ama onların izni olmadığı için burada isim zikretmek istemiyorum… Sadece şu kadarını söyleyebilirim, önümüzdeki yıllar ülkemiz eğitimi açısından dev reform yılları olacağına inanıyorum… Ve inanıyorum ki bizim çocuklarımız da ceza ile sindirilmeden ve mükafaat ile yönlendirilmeden, oldukları hali ile kabul gördüğü bir eğitim sistemini keyifle yaşayacaklar…
Ayrıca bu eğitim sisteminin yaygınlaştırılması için de ülkemizde bir dernek kuruldu… Çocuk Gelişimi ve Montessori Eğitimi Derneği. Bu dernek de yine modern eğitim sistemlerinin ülkemizde tanınması ve yaygınlaştırılması için faaliyetler organize ediyor… Bir başka deyişle dünyada 1906 yılından bu yana uygulanan ve akademik olarak en başarılı olan eğitim sistemlerini ülkemizin de tanışması için faaliyetler yapıyor…

HER KADEMESİ VAR BU EĞİTİM SİSTEMİNİN
Bu eğitim hangi yaş gurubuna hitap ediyor, yani sadece okul öncesi gibi…
Yo hayır… Okul öncesinden başlıyor, ilkokul, ortaokul ve liseye kadar devam eden bir düz çizgi… Her kademesi var bu eğitim sisteminin…
Sanırım asıl mesele eğiticilerin eğitilmesi… Peki, bu konuda girişimler var mı?
Evet… Şuan ülkemizde ilk defa meslek lisesi kendi programının içerisine Montessori Eğitimini aldı. İstanbul Üsküdar Kız Meslek Lise'si Montessori eğitimi dersleri uyguluyor… Ve üniversite olarak da ülkemizde de ilk defa Fatih Üniversitesi Meslek Yüksek Okulunda Montessori Eğitimi dersi veriliyor… Her ülke bir yerden başlıyor, sanırım ülkemiz de yüz yıl sonra da olsa bir yerlerde başlamış durumda…
Aslında ben bir şey daha ilave yapmak istiyorum… Bu eğitim sistemi bize çok yabancı da değil, insana insan olduğu için saygı duyulan ve mütevazı bir sabır ile çocukların fıtri hallerini ortaya çıkartan eğitim şekli bizim kendi kültürel değerlerimiz içinde de var… Sabır, hoş görü bunlar kendi değerlerimiz aynı zamanda… Ancak görülen o ki, bizim bu değerlerimiz akademik olarak Avrupa'da karşılık bulmuş ve oradan dünyaya yaygınlaşmış… Biz ise kendi hoşgörü temelli insan odaklı eğitimi bırakmış bu gün klasik eğitimin çıkmaz sokaklarında çırpınıp duruyoruz…


Leyleği havada gördük! :)

Bayram öncesinde bi Yunan adasına taktık kafayı...

Uçakla mı gitsek, Atina'dan feribotla mı geçsek, yoksa elimizdekilerle yetinip çoluk çocuk bize yakın Yunan Adalarına mı gitsek...

Kalabalık bi tatil planı olunca bizimkisi, karar vermek biraz zor oldu...

Selin - Sabri - Efecik :), Gözde - Ali - Can bebeği ve bakıcısı :) ve biz Haso - Sito - Sim :)

Haldır huldur karar verdik, booking'den gözümüzü kapadık deniz kenarında 9 musses diye bi otele rezervasyon yaptırdık.

Ayvalık'a kadar arabayla gidip, oradan feribotla Midilli'ye geçecektik...

Geçmesi biraz zor oldu ama olsun başardık ve 3 günlük cümbürcemaat bi tatille tatil sezonumuzu açmış bulunduk :)

Sonrasında Haso, İstanbul'a geri döndü ben arabayla ananeyi de yoldan kaparak Simsim'le birlikte Palamutbükü'ne gittim..

Simsim'in köyü... Sabahtan akşama kadar turkuaz denizinden çıkmadığı... Güneşten 1 gr rahatsız olmadığı, uykusunu düzenli uyuduğu doğal hayata öyle kolay uyum sağladı ki bebecim :)

Sonra daha da doğal hayat yaşayan teyzeme gitmeden olmazdı.

O da çok önceleri Köyceğiz'i keşfetmişti :)

Kedileri, köpekleri, meyve bahçeleri ve güzel eviyle Saadet anneme gittik.

Gezi Parkı eylemleri sırasında bulduğu ve adını Eylem koyduğu köpeğine Simsim aşık oldu :)

Onu da aldık hep birlikte teyzemin keşfettiği gizli şelaleye gittik :) Öyle güzel bi gündü ki...

Hem onu nasıl özlediğimi, hem de Simsim'in teyzeme hayranlığını görmek muhteşemdi :)

Dalaman Havaalanına 10 dakikalık mesafede oturan teyzeme tekrar gitme planlarım pek gerçekleşmedi ama olsun illa yazın gitmek şart değil nasılsa biz de köylüyüz ve leyleği baya bi havada gördük artık :)

Ha bu arada doğal yaşama fena halde kafayı takmışken;

Simsim'in bebekliğinden beri organik meyve ve sebzelere özel pazarlarda para bayılırken elimizle sebzelerimizi toplayacağımız Kırklareli'nde dedenin çiftliğine de gitmeyi ihmal etmedik.

Oradaki keçiler, civcivler, tavuklar, meyve ve sebzelerle musmutlu bi gün geçiren Simsim'i İstanbul'da apartman dairesinde nasıl büyüteceğimi kara kara düşünür oldum :)

Tanrı bizi çok sevdi! :)

ve Mayıs''ta başlayan Datça maceramız 1 ömürlük oldu!

Daha önce de yazdığım gibi çocuk doktorumuz Gökhan Mamur demişti ki; 'Datça'ya gidince mutlaka Palamutbükü'ne uğrayın'...

1 uğradık, pir uğradık!

O günden sonra İstanbul'a gelir gelmez annemin başının etini yedik :)

Sonra ne mi oldu? Bi köyümüz oldu!

Bize taş ev yapabileceğimiz küçük bi arsa ve badem ile zeytinlerimizi kendimizin toplayacağı bir tarla ile Datça'lı olma yolları göründü :)

Şimdi Tanrı bizi çok seviyor! 1 ömür sevecek inşallah! 

Badem toplamaya yetiştik, bademlerimizi kırdık, yedik :)

Sıra geldi zeytinlerimizin olmasını beklemeye ve kendi zeytinyağı üretimimizi kendimizin yapacağı 'organik' ötesi yaşama alışmaya :)

Geçen hafta biz oradayken arılar ballarını yaptılar, toplamalarına şahit olmak için çocukların peşlerine takıldık :) Sii'yi sırtından arı soktu :) Şimdi elimizde petek kokulu nefis ballarımız var, balı yapan arıları da tanıyoruz  :)

Şimdilik evimizi yapacağımız alana yakın olabilmek için tuttuğumuz evde çok rahatız, neredeyse tüm yazımızı orada geçirdik...

Komşularımız, köylüler ve çocuklarda; siyasetle kirlenmiş yobazlaşmış İstanbul'dan eser yok...

Köyümüzde hırsızlık yok!

Burada on kere kapı kitleyen, otoparka çift kapıdan alarm sistemleriyle giren biz, geceleri panjurları indiren biz, orada neredeyse kapımız açık yatar olduk :)

Herkesin kapısı açık, o anda uykusu gelen gidip birinin evinde uyuyabiliyor!

Herkesin arabasının anahtarı üzerinde; o anda arabaya ihtiyaç duyan arabayı alıp gidiyor sonra yerine koyuyor :)

Herkesin telefonu, parası ortada kimse dokunmuyor.

Burada hırsızlık yok; ödünç alma var :)

Ödünç alıp işini gördükten sonra kötü niyetle ele geçirmeye gerek kalmıyor zaten :)

Biz de alıştık bu duruma...

Bakıyoruz, çeşme başında bi araba, sahibi de tanıdık, anahtarı üstünde alıyoruz gidiyoruz :)

Gençler ya 2 teker üstünde kask, korku bilmeden yollarda... 

Ya da 4 teker Doğan üstünde... Araba yolda kalırsa hemen arkadaşınınkini alıyorlar, kayışı kopra bağlayıp devam ediyorlar :) 

Biraz Allah'lık da olsa hızlı gidiyorlar! Biz Abs, Eds'li en lüks arabalarda kurulup da, asfaltı kaymak gibi yollarda ufak bi çukur görüp de söylenirken; onlar virajlı yollarda kapıları giderken açılan Doğan'larda Allah'a güveniyorlar!

Güzel araba kullanıyorlar, yollar virajlı bi tarafı uçurum... Karşıdan gelen yolu bilmiyorsa kafa kafaya gelmek muhtemel :)

Köyle Palamutbükü sahil arası 4 km... Defalarca o yolu gidip geliyorlar.. Buralar çok sakin..

Biraz eğlenmek isterlerse Datça'ya gitmeleri gerekiyor. Hadi gittiler diyelim; dönüşte o virajlı yollarda, alkollü dönmek ne mümkün; anneler hep dua ediyor arkalarından...

Doktor yok, Hastane yok...

En donanımlı hastane taaa Muğla'da... Allah mecbur etmesin ama zaten o doğada, o natürellikte doktora falan da ihtiyacınız olmuyor!

100 küsür yaşlarında teyzeler, amcalar çeşmeden su taşıyor. Yardım edelim mi diyince de; 'ölmedik ya daha, taşırım ben' diyorlar :)

Oraya ölüm 'kaza'yla geliyor! Motor, araba, traktör kazaları... Hastalıklı kimse duymadım.. Şeker yok, tansiyon yok, kalp yok :)

Ha bu arada köyde ev tuttuk falan diyoruz ya;

E yılansız da olmaz di mi :) İlk yılanı 'hayatında sadece yılan korkusu' olan Sii'den saklamayı başardım da ikinci yılana birlikte şahit olduk :)

Yavru yılan ama çok tatlı, kafasını kaldırıp kaldırıp tıssslaması yok mu :)

Psikopat mıyım da seviyorum, hayır değilim ama alışığım :) 

Yalova'daki çiftliğimizde büyükbabamla derilerini toplardık, terliğimle ayağım arasından geçip dururdu yılanlar da umursamazdım :) 

Sanırım o günlerden kalma; ama maalesef onun dışındaki herşeyden korkuyorum, Her türlü böcek, solucan, karanlık, insan :))))) 







Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...