29.12.12

Komşu, kanki, yol arkadaşi, gezme yandaşı; Siiiiii!

Bazen uzak olan yakın, yakın olan uzak olur.

Herkes kendi tercih eder; ben akışına bırakırım, ısrar etmem!

Ben sevdiklerim hep yanımda olsun isterim, belki tek kötü yanım 'benim için doğru olanın eleştirilmesine' razı olmamamdır.

Doğrum doğrudur. Tabi hatalar da insanlar içindir. Hatalıysam mutlaka alttan alırım asla susmam, kaçmam, akışına bırakmam... Hatam yoksa ya çok fena konuşurum ya da susarım, yormam kendimi...

Neyse işte;

1 Sii'miz var bizim.

Komşu kızı!

O Avustralya'dayken Simsim doğdu, ben kötü zamanlar geçirdim ve artık Simsim ayaklanmaya başladığı sırada 1 sabah Simre'yi görüp sevmek için kapıyı çaldı.

Fotoğraflarından takip etmiş, bayılmış ve gerçeğini; hem de terrible 2'lu gerçeğini görmek istemiş!

Geliş o geliş...

Krizlerimizin üstesinden gelen,

Giydirip elimden alan, gezmelere çıkaran,

İlk kez sirk'e götüren,

Restoranlarda uslu uslu yanında oturtan,

Ateşlendiğinde saatlerce kollarında uyutan,

Yalnız kaldığında yatağına alan,

Uyurken ateşini farkedip bizi oyun masalarından kaldıran,

Gece çişlerine kaldırabileyim diye saatini kuran,

Kimi zaman bizde kalıp bizzat çişini yaptıran,

Moralimiz bozuk olduğunda şarabıma meyve suyu katıp şekerlendiren,

Kafamıza estiğinde SİMSİTSİİ olarak yollara düşen,

Sırf havası güzel Çamlıdere diye bi yerden dağ evi kiraladığımda %500 uyum sağlayıp ertesi gün bavulunu hazırlayan,

Ankara'ya, Safranbolu'ya, Amasra'ya uzun yol şoförlüğü yapan,

Ben varken Haso hariç kimsenin araba kullanmasından haz etmediğim halde anahtarı sürekli eline tutuşturduğum,

Dağ evinde odun sobası, mangal, şömine yakan ve yakarken alkol diye benim parfümümü kullanan,

Hayatında hiç dolma sarmadığını söyleyip kalem gibi dolmalar saran,

Kıbrıs'a mı gitsek dememe kalmadan havaalanında 'kimliksiz' hazır bekleyen,

Zar zor uçağa yetişip vardığımız Kıbrıs'ta 'otel' ayarlamadan giden(hem de elimizde çocukla :))

Havaalanı çıkışında Noah's Ark'a karar verip, transfer minibüsüne atlayan,

Sırayla Simsim'i oyalayıp Casino'da paralar kazanan,

ve ve veeeeeee Onur Air'e ait uçağımızın düşme tehlikesi atlattığı ve herkesin (özellikle benim) ağladığı anda 'üzülme, kaderimizde böyle ölmek var demek' diye sakin sakin Simre'yle uyumaya devam eden,

Şimdilerde arkadaşlarımızın açtığı Ataköy Marina Benzin'de çokça vakit geçirdiğimiz ve bu gece olduğu gibi sıkılıp da geri döndüğümüzde korku filmi izlediğimiz;

Öncelikle kızımın idolü, kankisi, sakinleştiricisi, çişçisi ve sonrasında da komşum, arkadaşım, doğum günümün sürprizci kahramanı (doğum günü detaylarımı da yazıcam), değerini geç anladığım ve hiç kaybetmek istemediğim Siiiii'miz iyi ki varsın!

Gözün doluyo hemen diyosun ya yine doldu :)

Senin tek rakibin abin Sercan; kanınızda ne varsa (annen hariç:) Simsim ayrı bi aşk duyuyo :)

Mazimiz 6 seneye dayanıyo ama yapışık ikizliğimiz Simsim'in vazgeçilmezi olduğun andan başlıyor!

Simsim'in değerini bilenin değerini bilmek farzdır bana ve Haso'ya :)

Yazılarım çok mu rahatsız edici?!

ve ben geldim! :)

Neler neler oldu haberiniz yok!

En son Yunanistan tatilimizi yazmışım şimdi nerdeyse kayak yapıcaz hala denizde balıkta kalmış bloğumun aklı :)

Hadi bakalım rastgele!

'yaz yaz yaz' diye ısrar edenler, 'başına gelen kötü bi olayı bile çok komik anlatıyosun, takipçiniz' diyenler, benzer olayları yaşayıp bana ulaşanlar ve merak ettiklerini merak üstadına sormak isteyenler için yeniden yazıyorum!

Ha 1 de; benim yazılarımı eleştirenler, bana 'yakıştırmayanlar', içimi fazlaca döktüğümü düşünenler, sansür uygulamamdan yana olanlar, bu satırlarda yer almaktan utandıkları için karalayanlar için ısrarla yazıyorum!

Çünkü anlamadığınız 1 şey var.

Ben yazılarımla çoğu kişiye, özellikle annelere ulaşıyorum.

Bu sayede gittiğim şehirlerde, kafelerde, sokakta avm'lerde sanal ortamdan tanıdığım annelerle biraraya geliyor ve kocccamaaaaaaaaaaan bir aile olarak çocuklarımızla birlikte vakit geçiriyoruz!

Ah ben Ayşe Arman olaydım, görürdüm ya sizi :) Beni reddederdiniz soyunuzdan sopunuzdan kesin :))))

Ben Kenan Erçetingöz ile birlikte profesyonel olarak editörlük yaptım, köşe yazıları yazdım, röportajlar ve reklam yazıları ile tüm Türkiye'ye ulaştım da kimse eleştirmedi de şu küçücük bloğumda yazdıklarım mı rahatsız etti?

Ne yazmışım? Hamile kalmışım, doğurmuşum, emzirememişim, azmetmişim emzirmişim, bir çok kişiye süt anne olmuşum, bir çok anne sütü alamayan bebeğin annesinin moral kaynağı olmuşum ve bunları yaşarken, yazarken neler işitmişim paylaşmışım...

Çok mu rahatsız edici??

18 aya kadar 40 günlükten itibaren naz, kapris ve iftiralarla bir toka parçası bile almayıp, görmedikleri kızıma Haso'yla beraber canımızla dişimizle aslan gibi baktığımız mı?

18 aydan sonra kendimize vakit ayırabilmek adına parayla kızımıza uyurken göz kulak olacak ve benim işlerimi hafifletecek bir 'kalp' bulmamız mı? (nino)

ve 3 yaşına gelmekte olan kuzumuzun kaka saatini bile bilebilecek bilinç ve duyarlılıkla büyütmemiz mi??

Antibiyotik, çikolata ve hazır gıdaya karşı olmamız mı?

Rahatsız edici?

Eminim kızımızı büyütme tarzımız herkese (eleştiren) ve başta anlamayan herkese örnek ama olsun siz eleştirin...

Eleştiri, beğeniden yola çıkarmış :)

9.9.12

Yunanistanbul :) 1 Paros Hikayesi :)

Sanırım yarı yunanlıyım!

Seviyorum, bayılıyorum kahkaha atan halkına, kafa rahat siesta'larına, denizine ve yemeklerine!

Bu bayram gezmedik, gitmedik, bilmedik bi ada istedim gitmek için!

Simsim'i de almayacağımızdan risk alabilirdim (ulaşım, konaklama vs :)

Tabi bu riskleri düşünürken 'Haso'nun konforu da eksik olmamalıydı' stresi sardı beni!

O yüzden geniş kapsamlı bi araştırma yaptım!

Önce gemiyle Yunan Adaları'na mı gitsek dedik;

Zamanımız kısıtlıydı 4 gün içine 7 ada sığdıramazdık!

Bi de ben İstanbul ve İzmir çıkışlı tüm Yunan Adaları'nı gördüğüm için gittiğimiz yerlerde Haso'ya hava atıcaktım, adil olmazdı! :)

Bu yüzden başladım araştırmaya;

Hangi adalar varmış, denizi, yemeği, eğlencesi nasılmış :)

Bir gazetecinin yazısında Paros'a denk geldim. Türkler bilmezmiş, Yunan ve İtalyanlar tercih edermiş daha çok!

Hoşuma gitti nedense...

Bayramda Türklerin 'yavrum oraya koşma, dur atlama, hop zıplama, şimdi uyku saati, uyu dediiiim, babası al şunuuuu, yesene oğlum' sözleriyle tatil yapmak istemedim!

Akışına bırakmayı seviyorum!

Çocuğu da tatili de!

Sonra Paros'la ilgili yabancı kaynakları okudum ve giden Türk vardır mutlaka dedim;

veeee Lulu's'u buldum!

Onun yazısını okur okumaz, resimleri görür görmez işte bu dedim!

Siz de okuyun ve siz de gidin derim!

İki türke denk geldik!
Birisi annesi İzmirli, babası Yunan bir kız ama ağırlıklı olarak Yunan :) Türkiye'ye hiç göndermemiş babası... Biz aramızda konuşurken aaaa siz Türk diye atladı maillerimizi aldık nasıl anlaşıcaz bilemiyorum :)

Diğeri de Atv kiraladığımız yerde çalışan Diyarbakır'lı Davut pardon David :) Biz şaşko şaşko bakınırken elimizden tuttu bize en iyi ATV'yi buldu ve resmen tatilimizi planladı sağolsun :)

Hayatımızın en ucuz tatilini yaptık!
Tüm bölgelerde bir sürü otel baktım. Haso konforlu bişeyler isteyince işler arpa sardı! Çünkü lüks ve yeni bulmak çok zor.
Başım döndü, fenalık geçirdim günlerce!
ve iki gün önce Atina'dan bineceğimiz feribotun indirdiği yere yakın herhangi ucuz oteli seçtim delirip!
En azından bu paraya? diye hayrete düşerdik diye düşündüm ve öyle de oldu!
Kaldığımız otel gecelik/2 kişi 17 Euro'ydu! Şok şok şok! Tertemiz ve küçük detaylarla çok sevimli! Balkonundan denize açılan bir kapıyla çıkıveriyosunuz! Plaj hemen yanında! Stella'nın oteli! Öyle sıcak ki! Kendisi işletiyor. İki de kızı var. Bir de yardımcısı makedonya'lı hemşerim Dragi (yarı türkçe dünya meseleleri çözdük, ben uyuyunca Haso'yla içkilerini paylaştılar)

ATV'yle 1 günde tüm adayı gezdik!
Haso pek taraftar değildi Atv'ye! Ya klimalı bi araba ya da motor istedi!
Ama lulu's ATV'yle gezmiş bayıla bayıla anlatmış! ATV'yle ge-zi-le-cek! dedim mi dedim?!? Başıma ne mi geldi? Verdi Haso ATV'yi bana tüm adayı ben sürdüm!!
Başta çok zevkliydi, her koyda denize girdik, çıktık yola devam ettik sonra dedim ki omuzlarım da yansın falan filan derken bağrımı bağrımı yakmışım güneşe doğru giderken! Döndüğümüzden beri ciğer gibi bi bağrım var! :))

Tavsiyeyi kime ederim;
Benim gibi meraklılara, denizi sevenlere, tıka basa balık, ahtapot, midye ve ouza'ya iki kişi 25 Euro verebileceğine inananlara, en pahalısı en iyisidir demeyene, kısacası biraz macera arayan ve gezmeyi sevenlere!

Rüzgarına dikkat! Hiç terlemedik! Gün boyuna rüzgarlıydı, geceler soğuk.

ve teşekkürler:
Lulu's iyi ki meraklıyım, iyi ki yazısını bulmuşum ve seni tanımışım!

Takipteyim! :)



29.8.12

Ampule Karşı Florhasan! :)

Bilgisayar başından ülkeyi kurtayamayacağınız NET!

Kurtarabileceğiniz bir siyasi parti lideri de oturduğunuz yerden hazır bulamayacağınız NET!

Hani öyle arkadaşlar arasında içki masalarında atıp tutmakla da olmaz!

Ama kafanıza yatan bir oluşumun içine dahil olup çalışmaları hızlandırmak elinizde!

Ülke ve oylar iki tane beyinsiz parti arasında dönüp durmakta!

Birisi Müslümanlığı birisi Atatürkçülüğü tek eline almış, sahiplenmiş!

Eğer birinden birine dahil değilseniz ya Atatürkçü değilsiniz ya da Müslüman değilsiniz!

İşte herhangi bir kesim, görüş ve inanç ile kendini sınırlandırmayan;

Terörü oturdugu yerden lanetleyerek bitirmenin mümkün olmadığının bilincinde olan;

Küfürlü, argo ve hakaret içeren sözlerle insanları kovalamayan;

Seviye, disiplin ve vatan sevgisi ile 'başı dik devlet, onurlu millet' sloganıyla yola çıkan emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu'nun partisi Hepar'ı takip ediyoruz uzun süredir.

Genel Başkan'ın gündemdeki olaylara yorumlarını, duyarlılığını ve sinirlendiğinde eli maşalı mı yoksa paşalar gibi mi oluyor izliyoruz!

ve en başta bahsettiğim 'Ülkeyi kurtaramayacağı net' tüm hareketleri bizzat yapan pek sevgili eşim Haso sonunda Bakırköy ilçe başkanlığı ile ilk adımını attı!

Yani artık 'ampule karşı florHasan' bunu yazdığımı gördüğü andaki tepkiyi merak ediyorum :)))))

Eğer siz de;

Yılmaz Özdil ve Banu Avar'ın yazılarını gülümseyerek takip ediyorsanız.

Her şehit haberiyle damarlarınızdaki kan yerinde durmuyorsa,

M. Kemal Atatürk'ün fotoğraflarına baktığınızda yeri dolmayan yürekli bir adam görüyorsanız,

Siz de bizimle bir asker liderin peşinden adım adım bizimle bu yola çıkın!

******

Facebook grubu:
http://www.facebook.com/#!/groups/265117853606327/

ve Haso'nun ilk yazısı;
Değerli Dostlarım;

Çok uzun zamandır, sizlere sosyal medya da sürekli siyasi konular ile ilgili fikirlerimi düşüncelerimi, bir şeylerin yolunda gitmediğini kimi zaman ağır sözcükler ile dile getirdim…
Ve kısa bir süre önce, artık bu şekilde sadece boşa kürek çektiğimi düşünerek, aktif siyasetin içinde rol almaya karar verdim. Bana göre bu ülkede yaşayan herkes, üstüne düşen vazifeyi atılmaktan çekinmemelidir.
Ülke çok uzun zamandır iyi yönetilemiyor, özellikle şu an iktidarda olan parti, Türk insanını çok iyi analiz etmesinden ve arkasındaki büyük! güçlerin desteği ile, sadece vatandaşın gözünü boyamaya yönelik hareketleri ( sağlık yatırımları, ulaşım yatırımları, vb.) kullanarak, arka planda ise; rant, yapılan gizli anlaşmalar ile ülkenin geleceğinin ipotek altına alınması, bütün devlet kurumlarının özelleştirilmesi, Türk Milletini diğer milletlerden ayıran, dil ve ırk birliği, beraber yaşam birlikteliğini bozacak ayırımcılık yapılmasına se...

bep olacak kararlar ve kanunlar ile çok uzun yıllar içinde telafisi mümkün olmayacak kalıcı hasarlar vermekten kaçınmamaktadır. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık, adalet kavramının anlamını yitirmesi, sınav skandalları ve bunun gibi yüzlerce kötü kavram ülkede kol gezmekte, din istismarcılığı ise Cumhuriyet Tarihinde görülmemiş seviyeye ulaşmıştır..
İnsanlarımız çaresizlik içinde; “iktidar partisinden başka kime oy verelim, kim var oy verecek” diyerek, aslında Türk insanın siyasete bakış açısına ışık tutacak, hepimizin aklına mıh gibi çakılmasına sebep olacak sözler söylemekte.. Artık bu sözü tarihin tozlu rafları arasına bir daha hiç çıkmamak üzere yerleştirmek zamanı gelmiştir. Bu ülkenin ihtiyacı olan tek şey dürüst, vatanını seven, ahlaklı yöneticilerdir. Bu sebep ile HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ, SAYIN OSMAN PAMUKOĞLU’NUN LİDERLİĞİNDE, HEPAR Bakırköy İlçe Başkanı olarak sizleri partimize, daha doğrusu Ülkemize hizmet etmeye çağırıyorum.
Lütfen bu çağrıya kulak verin, Ülkemizin ihtiyacı olan tek şey iyi yönetilmek, bunu başaracak gücümüz var, yeter ki bize destek olun. Yeter ki sandık başına gitmeden önce kafanızda ki bütün her şeyi bir kenara bırakıp; “Bugün; Ülkem, kendim ve çocuklarım için, hayırlı ve güzel bir iş yapmaya gidiyorum, bu ülkede huzur içinde yaşamak, insanca yaşamak için, HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ, OSMAN PAMUKOĞLU’NA oy vermeye gidiyorum” diyebilin…sizden tek istediğimiz; bugüne kadar sandık başında şans verdiğiniz bütün siyasi partilere verdiğiniz şansı, pişman olmayacağınızdan emin olarak; HAK VE EŞİTLİK PARTİSİNE de vermeniz.

14.7.12

Simre Kampta! :)

Simsim'le ikimiz tek başımıza uçağa binicektik! Nasıl heyecan + nasıl bi korku :)

Babadan ayrılmak zor oldu! Sanırım en çok benim için...

Anca beraber kanca beraberciyim ben!

Bir yere gidilecekse birlikte! Heryere birlikte!

Uzuuuun bi tatil olacağından Haso eşlik edemedi...

Zaten mümkün değil oranın şartlarına Haso uyum sağlayamazdı :)

Erken gittik ki 1 şeyler yer içeriz diye... A aaa olur mu hiç?

Önce bileti sonra kimliğimi kaybettim!

Polisler arasında kucağımda çocuk mekik dokudum!

Gittim bileti tekrar çıkarttırdım ama kimlik yok!

Hadi bi şekilde uçağa biniyim de dönüşte n'apcaz?

Simre kucak ister, Simre kucaktan inmek ister.

Allah'ım ne stres!!!

Sonuçta uçağa bindim ama perişan!

Gittik mi gittik! :)

Simsim tam bir kamp kızıydı!

Benim düştüğüm yollarda düşmedi bile...

Patika yollarda keçi gibi yürümeyi öğrendi...

Anneannesi ve öpücük teyzesi Cristin'le birlikte zorlu şartlara şahane uyum sağladı!

Denizden çıkmak istemedi, orman içinde deliler gibi koştu :)

Kozalak topladı, keçi boynuzunu ağacından koparıp yedi!

Sıcağa, böceğe, taşa, toprağa hiç isyan etmedi İstanbul'a döndüğümüzde ettiği kadar! :))

15.6.12

Büyükbabam!!!

Tatile bayılırım!

Haso bana 'cimri' der!

Halbuki cimrilik değil benimki keşfedilmemişleri keşfetmek, değeri biçilmemişlerin değerini bilmek!

Haziran'ı ortalar ortalamaz yine böyle bir tatil planladım!

Rota; 'İncekum Ömer Özen Orman Kampı'

15 günlük tatilimize Haso'suz gittik. Zaman ve mekan olarak uyduramadık babayı kendimize :)

Burası bebekliğimden beri her yaz en az  20 günümüzü geçirdiğimiz yer!

Bazı saçmasapan şeylere bayılırım ben!

Mesela orda kamp yemeği çıkardı; içinde pek et olmayan bol sulu :)

Bi biber dolması vardı ne zeytinyağlı ne etli sırf lapa pirinç :) Onu yoğurtla öyle bi güzel yerdim ki en şahane etli dolmaya değişmezdim; hala da öyle! :)

Büyükbabam Orman  Mühendisi'ydi. Burası da Orman Bakanlığı'na bağlı bir kamp.

Mühendis ve bakanlıktaki üst düzey yöneticiler ile onların çocukları dışında dışardan giriş kesinlikle yasaktı.

Mevkisi ne olursa olsun herkes çadırlarda kalırdı!

Tuvalet ortaktı :)

Bir ufak televizyon vardı çay bahçesinde; onda da dedeler haberleri izlerdi hep :)

Mesela Ali Kırca eşi ve çocuklarıyla bizim yan çadırımızda kalırdı! Kayınpederi Orman Mühendisi'ydi...

Sonra oteller çoğaldı, gençler azaldı, çocuklar sıkıldı, dedeler birer birer uyumaya gittiler!!

İşte o zaman; çok seçici de olunmadı, uzak yakın tanıdığı olan herkes girebildi herkes tadına vardı buranın...

Benim büyükbabam çok yaratıcı adamdı!

Çok zeki, çok akıllı! 7 Dil bilirdi!

Dünyada gezmediği ülke yoktu!

O ufak tefek boyuna rağmen karizmatikti de!

Ben ona aşıktım, o da bana! Fotoğraf 1947 senesinde yine bi kamptan...

20 sene evvel bir dut ağacının bir dalından siyah dut, bir dalından beyaz dut yerdik biz!

Öyle aşılardı!  Yalova'daki bahçemizde tasarım yapardı resmen :)

İşte buraya da bizi büyükbabam götürdü...

Çok ülke, çok şehir, çok koy gezdik ama böyle deniz görmedik biz!

Çam ağaçları arasında başınıza kozalak düşerken, ayağınıza çam yapraklarının battığı yollarda yürümek marifettir!

Ağustos böceklerinin sesi her an her saniye kulağınızın dibindeymiş gibi gelir...

Deniz için bir cadde geçip Bakanlığa ait alana girer ağaçların arasından denize koşardık!

Şimdi ise geçiş yasak!!! (AKP iktidarı ıssız koyu 'alternatif' otele kiralamayı uygun görmüş olsa gerek)

Emek verenlerin kemikleri sızlarken bizse anılarımızı canlandırmak için;

ve Simsim benim oynadığım yerlerde oynasın, düşsün, denize girip çıkınca gözleri yandığında ağlayıp o tuzun tadını alsın diye kampımıza gittik!



28.5.12

Emziren anneler, Instagram anneleri!

Çınar'ın annesi Bilge'yle arkadaşlığımız gecce.com'dan gelmekte!

Evlendikten sonra ayrı çocuktan sonra apayrı diyaloglarımız başladı bizim!

Birlikte geliştiriyoruz anneliğimizi, çocuklarımızı ve çevremizi...

Emziren anneler grubu var. İnternet meraklısı her anne bilir diyebilirim...

İşte o mailleri okurken, Leileo Zeynep'in emzirme kıyafetleri defilesi için yaptığı duyuruyla başlayan emziren anneler macerama babamın rahatsızlığı döneminde ara vermek zorunda kaldım.

Sonrasında Gelik ve Melis'in tatlı annesi Yazgül'ün düzenlediği oyun grubu buluşmasında tekrar buluştuk anneler olarak...

ve bir gün Instagram çılgınlığı konuşulmaya başlandı.

Yok dedim zaten facebook, blog, internet üzerinden yürüttüğüm işlerim beni vakitsiz bırakmakta bi de ona hiç girmiyim...

İnat ettim girmedim sonra bir hesap açtım öylesine bakındım...

Çocukluk, gençlik, evlendikten sonra eşlerimizle evlerimizden çıkmadığımız arkadaşımın zoruyla iyice girdim içine...

Hoşuma gitti, sevdim, yine anneler var orda kimi emziren annelerden ortak, kimi komşu çıktı, kimi akraba, kimiyse çok uzak ama çok yakın, kimiyse çok yakın ama çok uzak :)

Neredeyse her Perşembe ortak bir noktada buluşma oluyor, katılıp çoluk çocuk konuşuyoruz her zamanki gibi...

Bazı günler de evine davet eden, gelmek isteyen, AVM'de karşılaştığımız IG arkadaşlarımız oluyor :)

Orjinal arkadaşlarımızdan daha çok buluşabiliyoruz...

Spor Benim Yaşam Felsefem!

Bu başlığı atarken çok güldüm :)

Beni tanıyanlar da 'nasıl ya' demişlerdir kesin :)))

Komik bi başlık oldu benim gibi beden derslerinden bile 'Oram ağrıyo, buram ağrıyo' diyerek kaçan biri için :)

Yahu ben minyon bir tip(t)im :)

Ufak tefek boyum ve 46 kilomla yaşadım uzun yıllar...

Sonra bi dönem evlilik, değişen yeme düzeni, tanışılan harika Malatya yemekleri derken 62 kiloda buldum kendimi!!??

Eşim de ben de hava basmış gibi olduk bi ara :)

O sıra çekilmiş fotoğrafım yok, bildiğin gıcık oluyorum tombalak yüzüme ki ben 51 kilo oldum mu 'ah ben napıcam şimdi' diye kafayı yerlere vuran bi tiptim!

Eşimin dediğine göre 'öyle de güzelim, böyle de güzelim'

Sonra başladım saçımı bi bakır, bi siyah, bi röfleli, bi kısa, bi uzun, bi küt filan yapmaya!?!

Eşim hala 'öyle de güzelsin, böyle de güzelsin' demekte?!?

Baktım bu işte bi gariplik var :)

Hem Haso hem ben girdik bi rejime, gidiyoz kıyamete durumları başladı!

Aç kaldık, bayıldık, öldük bittik ama şahane kilo verdik!

Sonra başladı itiraflar; yaa ilk tanıştığımız gibi oldun ne çok kilo almıştın!?! falan filan :)

Baktım hazır kilo verdim, bebek de istiyoruz, tam zamanı dedim ve harika doktorum Altuğ Semiz'in de katı kurallarıyla sadece 8,5 kilo alarak doğuma gittim!

ve doğumdan 2 ay sonra 10 kilo verdim, şahane bi anne oldum.

Bayıldım kendime!

Evet uykusuzdum, 24 saat hareket halindeydim ve genelde açtım ama mutluydum :)

Sonra bi rahatlık geldi 18. aydan itibaren. Evimize Nino doğdu :) Hamur işi şahane lezzetleri, mantılar, popomu kaldırmamalar başlayınca aldım mı ben gene 10 kilo!?!

Tabi anca beraber kanca beraber Haso'm da aldı bi sürü kilo :)

Verdik kafa kafaya ve başladık spora! 1 sene yazıldık! Hadi hayırlısı!! :)

26.5.12

Bensiz Nişantaşı!?! :)

Canım arkadaşım Berrak'ın doğum günü vardı dün akşam. Hristo'da balıklı rakılı bi organizasyona katıldık.

Herşey şahaneydi de ondan şahanesi Simsim'i anneme fena sattım :) Daha doğrusu o gönüllü alıcı çıktı zaten :)

İlk kez bensiz Nişantaşı ayaklanması çıkardılar..

City's'in alt katı Simsim'i görünce 'yine geldi, kaçsak mı, kapatsak mı' şeklindeki klasik bakışlarını mı atsınlar 'ay çok tatlı, hoşgeldin' diye misafirperverlik mi yapsınlar şaşırıyolar :)

Yine oraya gitmişler ve yine ortalığı birbirine katmış bizimki :)

Şöyle uzaktan bakınca çok tatlı, sosyal ve zeki bi kızım var ama yaklaştıkça ve vakit geçtikçe kuduran, kudurdukça canavara dönüşen AVM'lerde tavşan gibi zıplayarak dolaşan bi kız alıyor yerini! :)

Anneannesiyle başbaşa gezmelerinden kalanlar;

Anneannesinin arkadaş teyzelerinin kıyafetleri özenle renk renk çizilerek simsim tasarımına sahip olmuş,

O kadar gezmişler, yürümüşler ki kırmızı kadife botunun önünde delik açılmış :)

Kokoş giden Simsim herzamanki gibi darmadağın dönmüş

ve en önemlisi minik göbişi şişmiş de gelmiş :)))

24.5.12

Mesafe Koymuş Başbakan!?!

Kimi kapamış kendini bana, mesafe koymuş haberim yok! Kimi kapılarını açmış, kimi içini, kimi kollarını...

Daha önce de burda belirttiğim gibi kedi alerjisi olan kızım yüzünden yanında olamadığıma üzüldüğüm ama yanında olmamı pek de önemsemediğimi öğrendiğimde de sevindiğim yani üzülmeme gerek olmadığını anladığım başbakan...

Nasıl mı öğrendim; hani dedim ya InstaGram'a girdim diye...

Hiç çıkamadığını sandığım, çıkamadığı için de evine 'kedi'den gidemediğimden görüşmek için bir çare bulamadığım, çağır ortak bi yerde buluşalım diye defalarca söylediğim 'başbakan' arkadaşımın çok başka yerlere çok çok gittiğini, çok çok gezdiğini ve 9 aydır çağırır belki diye beklememin boşuna olduğunu IG sayesinde anlamış bulunmaktıyım!

Boş zamanımda yani 'çocuksuz' zamanımda severek koştuğum, yardımına gittiğim, belki iyi günleriyle kötü günlerim çakışmıştır yanında olamadığım ama haberim olan her kötü gününde yanında olduğum arkadaşım 'mesafe koymuş'! Üzüldüm, içerledim bu lafa!?!

Ben tek başıma bir çocuk büyüttüm, ne annem kaldı yanımda ne yardımcı bir kadın!

Yine de dimdik ayakta kaldım, arkadaş değerlerime sahip çıktım ve kimseyi görmezden gelmedim!

Zaten onunla ilk değil kavgamız, küslüğümüz. Ben hamileyken de çok yalnız, aç ve hatrı sorulmadan kalmıştım ve ona çooook yazmıştım sitemlerimi buralardan...

O gün demiştim ki; gerçekten yanımda olanlar için varım!
http://www.meraklianne.net/2009/12/gercekten-yanmda-olanlar-icin-varm.html

Sonra hiç 1 şey olmamış gibi gelir bi telefon, kalbim çok yumuşaktır bazı seçilmiş kişilere karşı; bi tebessümle hemen koyarım başımın üstüne ama artık laçka oluyor kalp, defalarca açılan kapılar ve ilişkiler...

Haso bile alınmış, sanki kedi bizde sanki alerji sizde!

Teyzesiyim getir derim, getirmez...

Evimize giriş yapılmaz hani yapılsa da bi sebep vardır ya kalabalık bir futbol organizasyonu ya kalabalık bir kahvaltı organizasyonu toplamda 2 ya da 3!

Ben ki 40'ım çıkmadan kapı aşındırmışım.

Her neyse benim içimden gelen gitmekti, gittim ta ki Simsim 3 kez kedi alerjisinden 1er hafta öksürük komalarına girene kadar!

Onun içinden gelense bu...

İçimden geçenler de bunlar, bu kadar...

Blogum okunma kaygısı olmayan bi blog, herşeyi herkesi açık seçik yazıyorum!

Ailemden tutun da arkadaşlarıma kadar iyiliklerinden kötülüklerine vakit buldukça...

İyileri yazdım mı teşekkür telefonu gelir de, alındıklarımı yazınca ses çıkmaz pek!

Ama içi dışı 1 blog işte!

18.5.12

Annaaanen almadı Simsim ben aldım ya!!!


Biz öyle çok kalabalık bi aile değiliz.

Dolayısıyla da Simsim'e bunu kim aldı dediğinizde söyleyeceği 4-5 isim var...

Ama ne var ki, kim ne almış olursa olsun 'kim almış' dediğinizde özellikle ayakkabı için tek bir yanıt var; 'annaaaaaaaanemm' :)

Her seferinde kızıyorum bunu şu aldı, şunu ben aldım, bunu baba aldı... Bu kez de kızdığımı anlayınca gülerek 'annaaaaaaaaaaaneeeeeeeeee' diye bağrıyo :)

1 yaşındayken ilk adım ortopedik ayakkabı alma sıralarında anneanne işi biraz abartıp 10 tane ayakkabı almıştı da ordan aklında kaldı heralde :)

Artık kimse ayakkabı almıyo Simsim'e çünkü alsa da 'annane' aldı olarak akılda kaldığından hediye alan biraz bozuluyo :)

Mesela oyuncaklar, habire oyuncak toplayıp getiren arkadaşım Sinem'den.. Ben bile almış olsam; Siiiiiiiiiiiiiii aldı diyo :)

Kitaplar, teyzeden... Kitapçı bi teyzesi var, her geldiğinde D&R poşetiyle hatırlanıyo :)

Bu arada poşeti de hızlı bir kavrama hareketiyle eniştem alıp Simsim'e uzattığında ablamla aralarında bi minik münakaşa başlıyo her seferinde :)

En şık kıyafetler de babadan; döne döne 'babamm babammmmmmmmmmm' diyo :) Elbiseyi gösteriyo, poz veriyo :)

Yani ayakkabı, oyuncak, kitap ve elbise alırsanız bilinki 'kim aldı' dendiğinde değişmez cevapları var!

Başka bi kategoride deneyin şansınızı :)))))

Ha ayrıca şunu belirtmeliyim ki; bu kızın günaşırı kendisine bişeyler alan bi annesi var ama 'annem aldı' demiyo gıcık! 'annaaaanemmm aldııııı' diyio duruyo aldığım son moda şık sandaletlere yine!!!

11.5.12

Simsim 2 Yaşında!ydı geçen ay :)))

Bloğun kapısından içeri giremediğim arada Simsim'e harika bi doğum günü yaptık!

Tabi isterdim ki o anki heyecanla yazayım ama olmadı :)

3 Ayrı doğum günü oldu Simsim'in!

Birincisi annesi ve babasıyla başbaşa romantık bir yemekle kutladığı,

İkincisi SimsimLover komşularımızla düzenlediğimiz ev partisi,

ve üçüncüsü hem de en bombası; Hello Kitty Simsim Partisi :)

Komşularımızla bizim evde toplandık!

Simsim'in kokusunu kavanoza isteyen, görmeden yapamayan, görünce sıkmadan duramayan ve ona çeşit çeşit mamalar gönderen 7'den 70'e tatlı komşularımız :)

Simsim 2 yaşında artık daha bilinçli, onu seveni gözleri arıyor... Böyle özel bir günde de sevdiklerinin hepsini arka arkaya görsün ki günün önemini kavrasın dedik...

ve en başından beri bu zorlu yolda yanımızda olan herkesle bir arada olmak istedik!

Düzenlediğimiz iki partide de önemli mazereti olanlar dışında herkes yanımızdaydı! Seviyoruz sizi! Hepbirlikte içli dışlı yeni yaşlara inşallah :)

ve üçüncü partimiz tam bir partiydi!

Teyzesi ona Palyaço getirtti. Ayaklanmış çocuklu arkadaşlarımız azınlıkta olduğundan Simsim'e özel bir eğlence oldu :)

Göktürkte teyzenin evinin havuz başında yaptık!

Ne bi kafe ne de evi düşünmediğimiz öyle isabet olmuş ki!

Bayıldık, bayıldık, bayıldık!

Pastamızı da yukarda az önce bahsettiğim komşularımızdan Jeni abla yaptı :) Simsim'in lafı geçtiğinde dişleri kamaşan, her gittiği yerde Simsim'i hatırlatıcak bişeyler bulup anlatan teyzesi :)

Kedilere hasta kızım farelerle yetinemezdi, o yüzden temamız Hello Kitty'di :)

Amazon İngiltere'den Hello Kitty tabak, bardak, peçete, masa örtüsü ve Birthday Girl yaka iğnesi sipariş ettim, yetişti şahane oldu!
Hello Kitty'li cake pop yapmaya çalıştım, son gün gıda kalemi kayboldu pek benzemedi ama tadına bayıldılar (partiden sonra çıkarmak aklıma geldi)

Herşey harikaydı!

3 ayrı elbise değiştirdi arnavut gelinleri gibi :) Biri karşılama, biri party, biri pasta!?! Bunlar da annennesinin marifetiydi :)

ama doğum gününe damgayı vuran en önemli kare;

Bilge'nin aldığı ütü masasının üstünde gelen tüm hediyeleri açıp, kıyafet olanları onun üzerinde tek tek ütülemesi oldu!!!


Dıt Dıt Dııııttt Geldim Ben :)

Kendimi merak ettim!

Meraklıyım ya :)

Nerdeyim ben? Napıyorum, Ne yapmışım yazmayınca hatırlamıyorum valla unutmuşum...

Şu bloğu yapmasaymışım, hamile miydim, bu çocuğu ben mi doğurdum, kolay mı büyüttüm, kim iyi, kim kötü hiç 1 şey hatırlamıycakmışım!

Balık hafıza mı desem, erken yaşta bunamamı desem ne desem bilmiyorum ama unutkanlığımdan nefret ediyorum unuttuğumu unutmadığım zamanlar :)))

Yok yok yazı yazmayı unutmadım sadece teknolojik travmatik durumlar yaşadık telefon ve bilgisayarlarla!

Ayy Fon Geçmişimi Temizle :)

Mars'tan mı Jüpiter'den mi neden bilmem elektronikler benden uzaklaşır vaziyette!

Bilgisayarlardan sonra emektar Ay Fon'um da terketti beni...

1 gün kapandı ve açılmadı...

Zaten uzun zamadır titreşimi de bozulmuştu.

Artık yavaş yavaş saçı, dişi dökülen nineleri andırmaya başlamıştı bana ama böyle aniden gitmesi beni yıktı!

Yıktı çünkü içindeki binlerce fotoğraf, video, en son kaydettiğim bazı telefon numaraları ve ajandaya kaydettiğim önemli 1 şeyler gittiiiiiiiiiiii!

Tamire gönderdik, içindekilerin silinmeden yapılmasını rica ettik ama diyorum ya ninenin sonradan çalıştığına şükretmek lazım :)

Haso bi anda yıkıldı, fotoğraflar gidince...

E tabi biz fotoları bilgisayara atmıştık, bilgisayara da virüs girince şahane olduk :))

Önemsememiş numarası yaptım; Haso yıkılma işini daha uzatmasın diye...

ama bi yutkundum ki 'amaan boşver, fotoğrafa ne gerek var, seninkinde var bi sürü, sanki ne var abartma' derken :)))

aman dikkat i phone ve pc'leriniz ortak çalışıp 'geçmişimi temizle' tuşuna basmasınlar sizin de :)

24.4.12

Anneye parmak sallanır mı ki!?!

Bloğa ara verdim, verdirildim, teknoloji beni yedi, şimdi ben onu yicem! Hammmm :)

Sebep şu!

Evde iki bilgisayar var. İkisi de Kaput!

Biri; hem de en çok kullandığım netbook'um açılmaz oldu!

Doktora gitti.

Kötü haber geldi, içine giren virüsler harddiskini yemiş!

Tedavisi yeni 1 harddisk ama bu mini bilgisayarın kendisi zaten 1 harddisk parası!

İçindeki herşey gittikten sonra napayım ben seni sevgili Asus'um!

Asus EEE Pc'ydi benimki. Ufak tefek, ucuz ve işgören bişey...

Simsim doğduğundan beri yattığım yerde kolumun altında tıkır tıkır yazabildiğim,

Tek elle küçük bi defter tutar gibi ordan oraya taşıdığım,

Oyun oynamadığım ve ağır programları çalıştırmadığım minyon PC'm rahmetli oldu :(

Gelelim İkincisine!

O ise bildiğiniz kocamaaan bir laptop,

Photoshop, nakış programı PE Design kullanmalık,

İnternete girmiyorum onunla; yani pek sosyal değil :)

İki ağır ve bizce çok önemli programı onda kullandığımdan virüslerle tanışmasın diye...

Ama gelin görün ki; minyon netbook'um rahmetli olunca koca eşşeği çıkardım meydana!

Çıkarmaz olaydım!

Simsim diğer bilgisayarı elinde ters çevirme özgürlüğüne bile sahipken bunu görünce delirdi!

Tek tek tuşlarını koparmaya başladı!
İki dakikalık işimi halledip çıkmaya çalıştığım her an bi tuş gitti!

Şimdi o bilgisayardan yazıyorum ama tuşlardan 10 tanesi tuş değil parmaklarım tuş!!

Ben de mümkün olduğu kadar az ortalıklara çıkarıyorum çünkü babadan azar işitiyoruz...

'Simre bak baban akşam gelince kızıcak yapma' diye parmak sallıyorum

O da ben yazı yazarken 'anne yapmaa, baba hııııı' diyip bana parmak sallıyo!

Anlamadım kime layık o parmaklar kime sallıycaz bilemedim! :))

27.2.12

Yumurta mı Tavuktan mı Tavuk mu ondandı?! :)

Yok ben emzirmeyi bırakamicam! :)

1 ara denedim. Sonra düşündüm 'neden kendi rahatım için memeden ayırayım ki Simsim'i'

3 Bebekli Cavidan ablama danıştım ve bencilliğime 1 son verdim. Onu emzirebilmek için nasıl bir çaba sarfettiğimi hatırladım! Ağladığım günlere geri döndüm ve kesin karar verdim. Emsin, gitsin emmediği yere kadar :)

Anneannecim lütfen vazgeç artık 'kes, kurtul, yeter kızım' demekten...

Emzirirken gören herkes 'hala emziriyor musun cık cık cık' demekten vazgeçin!

'Ama faydası yok, boşuna, yemek yemez, zayıf zaten' demeyin!

Çünkü hala çok faydası var.

Gruplarına abone olduğum annelerden elime geçen bir bilgide 2,5 yaşında çocuğu olan bir annenin 6 cc'lik sütündeki milyonlarca hücreden ve faydadan bahsediliyordu.

Yani iki buçuk sene sonra bile sütün miktarı azalsa da faydasının hala göklerde olduğu kanıtlanmıştı artık!

Hani bazen utanıyorum; yanımda 2 aylık bebeğini emziren arkadaşımın önlüğünün altından çıkan bebekten sonra benim koca eşşeğimi saklamam zor ve gülünç oluyor :)

Devamlı emzirmiyorum, bazen diş çıkarırken, bazen psikolojik olarak ihtiyaç duyduğunda ve öğle uykusu koması geldiğinde...

Ha ayrıca belirteyim 'YEMEK YEMESİNE ENGEL DEĞİL'

Öyle düşünenler sakın 'su' da vermeyin çocuğunuza mazallah yemek filan yiyemez :)

Simsim'in düzenli bir menüsü var, her gün onu yiyor. İçinde çikolata, hamur işi yoğunluklu olmadığından da gereksiz yere 'şişiremiyorum' :) Et, meyve ve tatlı olarak da kuru meyve ağırlıklı beslenmekteyiz. Köftemiz bile 30 gr protein içersin diye ekmekle şişmiyor yumurta ve baharatlarla süsleniyor..

Eğer bu benim başarısızlığımsa siz Simsim'in elinden 1 şeyi almayı başarın da görelim diyoruz babasının lafıyla :)

Çok çok çok hareketli ve güçlü bizim sıpamız :)

Oyun ablaları bize Simsim'i teslim ederken saçları başları dağılmış ve 'uhh 1 dk bile durmuyor, maşallah çok hareketli' diyorlar.

Belki hareketli olduğundan çok kilolu değil belki de çok kilolu olmadığından hareketli :) Bilemedim tam! Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan gibi bişey oldu bu!?!

22.2.12

3 Mekan 3 Kilo :)

Rejime girdim! Yemek organizasyonları iptal!

Kendimi yazarak tatmin edicem!

Dünyayı yemek istiyorum! :)

İşte 3 Kg garantili vazgeçemediğimiz 3 mekan!

ESKİ EV - Yeşilköy
Biz burayı tesafüfen keşfettik.
Balıkçı. Ufak ve samimi.
Sahipleri işin başında.
Gerekirse servisi onlar yapıyor.
Sohbet ediyorlar.
Sizi bağımlı yapıyorlar.
Çocuk için alanı yok. Eğer mekan boşsa garsonlar 'balık' çizebiliyor :) ama yan taraftaki restoranda duran bi abi var çocuklarla ilgilenen 'ufak bir bahşiş' karşılığında çocuğunuzu o restorana ve o abiye emanet edebilirsiniz.
Ara sıcaklar harika! Balık Mücver, Köftesi, Böreği kesinlikle tadılmalı.
Balık olarak da Fener Fajita! Bu ismi ben uydurdum :) Fajita hastası olan ben balığın fajitasını burda yedim! Onlara da söyledim, belki değiştirirler ismini :) Balıklar şerit şerit kesilmiş, soğan, çeşitli biberler ve mantar sotelenerek güveçte servis ediliyor!


Ali Haydar Usta - Bakırköy
Biz burayı güzel bir kebapçı ararken Bahçelievler'deki şubesiyle keşfettik.
Meğer sahibi Malatya'lıymış. Haso ayrı bi sevdi! :)
Künefesi harika.
Tavuk şiş, tavuk şiş değil 'lokum şiş'! Kesinlikle bir deneyin ne dediğimi anlayacak ve çok şaşırıcaksınız tavuğu öyle yumuşacık ve lezzetli görünce.
Kebap olarak da köz patlıcan üzerine minik minik kesilmiş etler ve tavukların üzerine eritilmiş kaşarlı 'ali haydar kebap'!
Çocuk için özel alanı yok. Biz Simsim'i bırakıp gidiyoruz :)

Şenol Kolcuoğlu Metrelik Kebap - Maltepe sahil sanırım :)
O sıradaki tüm kebapçılarda çocuğunuzu bırakıyosunuz oyun ablası ilgileniyor ve rahat rahat yemek yiyorsunuz.
Adana kebapçısı.
Çorba - Pilav yok. Kebabı hakkıyla yiyin diye!
Ama kebap ki ne kebap!
Et sevmeyen biri olarak her hafta gözümde o metrelik kebap tütüyorsa siz anlayın gerisini!
1 metre pide üstüne adana kebap üstüne de beyti, tavuk kanat, kaburga filan minik minik karışık sunuluyor! Asla bitiremiyorsunuz! Ağzım sulandı! :)

Hatır için vs diye değil gerçekten lezzetli oldukları için yazdım.

Yanlış anlaşılmasın.

Yoksa biz çooook mekana gidiyoruz ve etrafımızdaki alışveriş merkezleri içindeki midpoint, cookshop, bigchef'ler de dahil çooook mekanlar kankamız :) Hatır için yazsam içinden çıkamam :)

Sizi seviyorum, Yemek yemeyi de! :))))

17.2.12

46 to 64 :) 1 Şişkoluk masalı :)

Hamileydim, Doğurdum, Büyüttüm şimdi yiyorum eskisi gibi :)

Simsim büyüdü ya! Nereye koysan kaynaşır vaziyette :) Sosyal kelebeğim; abi, abla, bebek, büyük, küçük, balık, kedi herkesle iletişim peşinde; dolayısıyla da biz kendimizi lezzet avcılığına adamış durumdayız! :)

İyi mi kötü mü diye sorarsanız.

Yorumlarıyla size 3 mekan yazıcam. 3'ünü de denemenizi tavsiye edicem ve sizi kilolarınızla başbaşa bırakıcam :)

Biz Simsim'siz yemek organizasyonlarımızı arttırdığımızdan beri kilolar gram gram etimize budumuza parmaklarımıza kadar yapışır oldu!

Bugün itibariyle rejime başladık.

Yani en azından evde mutfak giriş - çıkışları azaltıldı.

Malzeme alımı durduruldu.

Dışarda yemek yemek yerine 'ne yapacağız'a henüz karar verilmemiş olsa da yemekten haz alma duygumuzu bastırmaya çalışmaya karar verdik!?!

Benim için 'az yemek' ya da 'yemek seçmek' çok zor.

Çünkü Simsim'e yemek yedirdikten sonra kalan artık yemekleri yerken buluyorum kendimi.

Ya da ben yemek yediğimde canı yemek yemek isteyen bir çocuğum var desem!?! :)
Dolayısıyla sürekli bi yemek yeme - yapma durumu söz konusu... Ben nasıl rejim yaparım ki! :(

Şöyle bi kilo hesabı yapıyorum, gayet açık seçik. Buyrun!

Hamile kaldığımda 58.5 kiloydum. İlk 3 ay sonunda 56 kiloya düştüm. 64 kiloyla doğurdum. Doğumun 40. gününde 53.5 kiloya düştüm!

Şu an mı? Hamileliğimin 6. ayındaki gibi bir göbeğe ve kiloya sahibim!?!
Ben 2005'ten beri sürekli kilo alan ve veren bi tip oldum.

O zamana kadar 46 -50 Kg arasında dolaşmaktaydım.

Ne olduysa Haso'nun Malatya yemekleriyle tanışmamla oldu :)

Bulgurun o çeşit çeşit halleri ve tereyağıyla tanışınca benim gözlerim ve midem bayram ederke karşımdakilerin gözleri bayram etmememeye başladı, göz zevklerini bozar oldum :))))

Yardım edin! Yine Şişko oluyorum!!!!!!!!!! :)

11.2.12

Gamze AKBAŞ!

Söz yok söyleyecek!

Gamze'nin kişisel bloğu:
http://atakan310309.wordpress.com/

ve ilik donörü nasıl olunur'la ilgili:
http://gamzeakbas.blogspot.com/

Allah minik kuzuna bağışlasın onu!

Allah hepimize 'SAĞLIK' versin herşeyden önce!

Şu günlerde gözümün önünde babamın sağlığını nasıl kaybettiğini izlerken yaşadığım moral kaybı ile benimle aynı yaştaki Gamze'nin minik yavrusuna ve eşine, eşinin ona yazdığı yazıları okumak ve şu an Okan Bayülgen'de onun sesini duymak 'SAĞLIK' kavramını ne kadar arka planda tuttuğumuzu ve ancak başımıza kötü bir şey geldiğinde dile getirdiğimizi hatırlattı.

Hep farkında olalım. Kaybetmeden 'SAĞLIĞIMIZIN' kıymetini bilelim.

Ne yönetilemeyen devletin, değişen düzenin, açığın, kapalının, dinlerin, ırkların, kötü bakan gözlerin, kötü konuşan dillerin, başarılamayan işlerin, kötü olmuş yemeklerin, küskünlüklerin, dedikoduların hiçbir şeyin ve hiçkimsenin önemi yok!

Allah sadece SAĞLIK versin. Sağlıklı olduktan sonra sevdiklerimle dağda da olsa bir yudum su bir yudum ekmekle yaşarım demeyi bilelim hırsları bir kenara bırakıp!

ve bencilliği de bir kenara bırakalım 'başımıza gelince' değil 'gelmeden' Gamze'ye ve onun gibi destek bekleyenlere bizzat yardım eli uzatarak işe başlayalım.

O derneği, bu derneği, Turkcell, hacı, hoca, bilmemkim vasıtasıyla değil kendi elinizle yardım edin!

Bir senedir babamın durumu ile ilgili hastanelere oldukça yakınken yarın da refakatçi olarak yanında bulunduğum süre içerisinde yapacağım ilk şey Gamze ve eğer uymassa diğer ilik nakli ihtiyacı olanlar için ne yapmak gerekiyorsa bir adım atmak!

Lafta, okumakta kalmasın. Onun yazılarını okuduğunuzda duygularınız gözyaşlarınızla birlikte akıp gitmesin siz de bir adım atın.

Parmağınızla tuşlayarak ya da düzenli olarak 'çocuk okutmak' adı altında kime yardım ettiğinizi bilmeden gönderdiğiniz paralara ihtiyaç yok!

Hadi....

30.1.12

Sevgi Kelebeğim :)

Çok sık yazamıyorum.

Ya yazmak istediğim an bilgisayarı ele geçiremiyorum ya da bu zamana kadar kaldığım uykusuzlukların öcünü alır gibi bol bol uykuya vakit ayırıyor ve yazamıyorum :)

Simsim'le aramız pek iyi. Çünkü artık bensiz, babasız sevdikleriyle vakit geçirebilen kocaman 1 çocuk oldu :)

Bunun sonuçları çok iyi olmadı.

Anne kilo aldı; rahata erince ilk işim kilo almak :)

Baba sigaraya başladı; gittiğimiz yerlerde 'du 1 sigara yakıyım' derken yeniden sigaranın eline düştü :(

Dönüp dönüp kendimize şaşar olduk; dışarı çıkmaya can atan biz; 'yine mi dışarı çıkıcaz' diyip gezicek yer bulamaz  ve Simsim'le gezmeyi özler olduk:)

Derdini anlatabildiği için çığlıklarımız son buldu.

Masada otururken o minik elini çenesine yaslaması, kollarını bağlayarak oturup bacak bacak üstüne atmasına bayılmaktayım.

Gezmelerimiz tam bir komedi. Ben peşinden gidiyorum. O önde, koluna çantasını takmış, minik bebekli bebek arabasını sürerken tanıyanlar bu havasına şaşıp kalıyor.

Ev ziyaretlerimizde bizden biri ama sokakta bizi tanımayan havalı bi genç kız modlarında :)

Her hafta görüşüp kendimizce oyun grubu oluşturduğumuz arkadaşı Çınar'ı öpücüklere boğmakta.

Bizim iki anne olaraksa tek derdimiz 'oyuncak paylaşamama' durumları.

Ortada dandik bir oyuncak ve çığlıklar içinde deliren iki çocuğa bakakalıyoruz çoğu zaman.

Çınar'ımız erkek adam ya 'pat' diye simrenin kafasına vurmak üzere ya da saçına yapışmış yakalıyoruz :)

Bu durumda da pedagoglarımızdan yardım alıyoruz iki taraflı.

Araya girin, engel olun diyolar; perişanlık yaşıyoruz :)

Simre de Çınar'a karşılık versin o da onun saçını çeksin ki 'vurduğumda vururlar'ı anlasın Çınar, Simre de karşılık vermeyi bilsin diyorlar; tamam diyoruz Simre ısrarla 'hadi sen de saçını çek' dediğimizde Çınar'ı seviyor, okşuyor, öpüyor :)

Sevgi pıtırcığı kızım saçı başı yolunsa da o sırada yüzünü buruşturuyor ama hemen arkasında Şıı Şııı diye Çınar'a sevgi kelebekliği yapıyor :)

Yeni çözümü ben buldum; bi dahaki sefere hiç oyuncak bulundurmayıp 'oyuncak paylaşamama' sorununu çözücez, bakalım sonuçlar ne olucak :)

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...