30.4.11

Yorgunluğumun Niye - Neden - Nasıl'ı!

İyi gibi gözükmeye çalışıyorum.

Eskiden kuaförüm toparlardı beni.

Şimdi o bile yetmiyor sanırım gözlerim yorgun bakıyor!

Uzun zamandır kimle görüşsem; Enerjimi ve gülüşümü soruyor!

Lafı uzatan olursa hazır asker 2 damla gözyaşım bırakıveriyor kendini...

Adliyede karşılaştığım üniversite arkadaşlarım 'ne kadar yaşlanmışsın' diyor :)

Niye'si, neden'i ve nasıl'ının cevabı özetle şöyle;

-1 senedir uykusuzum.
Gündüz uykularına çok zor geçen, geçse de kısa süren ya da sokakta uyuyan bir bebeğim var. Gece ise en iyi ihtimalle 3-4 saatte bir uyanıyorum.

-Hiçbir şekilde yardım almadan tek başıma büyütüyorum.
Tamamen benim tercihim. Katkısız, hormonsuz ve organik bir bebeği emzik, mama, biberon, tuz ve şekersiz 1 yaşına getirebilmek için dışarıdan gelen yanlış yönlendirmelere kapadık kendimizi. Fikirlermize saygılı olmak, uygulamaya yardımcı olmak konularında yardım alamadık.

-Doğum yaptığım andan itibaren bitmeyen tatsızlıklar yaşandı.
Bebeğimin beslenmesi ile ilgili biz katı oldukça; çevremiz de kendi şartlarında katı oldular, kopukluklar ve tatsızlıklar oldu. Yaptıklarımı ve yapmak istemediklerimi televizyonlarda bangır bangır yineleyen doktorlar sayesinde, karşı çıkanların benden çok şey öğrendiklerinden eminim..

-Sağlık sıkıntıları ile moral ve beden olarak çöktüm.
Ben besinsiz ve enerjisiz kaldığımdan hiç olmadığım kadar grip oldum. Bebeğimin 6. ve 9. ayında babam ciddi rahatsızlıklar geçirdi hala da devam ediyor. Toplamda 2 hafta International ve Amerikan hastanesi koridorlarını arşınladık. Hem babamla ilgileneceğim hem bebeğimin ek gıda düzenini aksatmayacağım diye kendimi çok hırpaladım.

-Simsimi kimselere bırakamadık.
Başta gaz sıkıntısı (kolik) ve sonra uykuya geçme problemi yüzünden akşamları bırakıp da bir yerlere gidemedik. Toplamda benim ve Haso'nun doğum günü, evlilik yıldönümümüz ve arkadaşımız Dut'un doğum günü ve belki bir kaç kaçamak günle birlikte 6-7 akşam en fazla 2-3 saat bırakıp başbaşa gezmeye gittik. O anda da ağladı mı, uyudu mu diye aklımız hep Simsim'deydi..

Yani çalışıyor olduğumu hiç düşünemiyorum, öyle olsa tüm bunların altından kalkamazdım. Düşünsenize daha 'hadi bakın' biz gezmeye gidiyoruz diyebilecek cesareti bile bulamıyoruz kendimizde :)

Yorgunum ama 4'4'lük bebeğimizi içimize sine sine 1 yaşına getirdik eşimin erkek üstü yardımlarıyla! ve doktorumuzun desteğiyle :)

artık uyku problemimiz kalmadı, en kötü ihtimalle dışardayken bebek arabasında yürütmek çok işe yarıyor. Gaz sıkıntımız da yok... Oyunlar oynamaya bayılıyor..

Gereksiz kavga, tartışmalardan ziyade hastalıklardan nefes alabilirsek Simsim'in anne'den çok çok az ayrı vakit geçirmesi ile ilgili planlarım var :)

Belki biraz yorgun bakışlı oluverdim ama buna karşılık çok güzel bakan, sürekli gülen, enerji dolu, sağlıklı, zeki ve afacan bir kızım var!

Diyeceksiniz ki; aman bu kadar ince ince düşünmeye, bu kadar kimya laboratuvarında çalışırmış gibi yemekler yapıp kafa yormaya ne gerek var?

Ama maalesef öyle bir zamana doğdu ki bebeğim; ne doğru düzgün meyve, sebze var, ne de market raflarında işe yarar bir yiyecek!

Herşey cezbedici ama aslında herşey yokedici artık...

Çağımızın korkulu rüyası obezite, yeni nesli tehdit ediyor.

Beslenme yanlışlıkları beraberinde şeker hastalığı, kanser, MS gibi hastalıkları beraberinde getiriyor.

Varsın yorgun olayım, Haso'nun ve sevdiklerimin 2 güzel sözüyle toparlanıveririm! Ben kızımın temelini sağlam atayım da içim rahat olsun!

28.4.11

Çılgın Survivor!

Gündemi takip ediyoruz!

Çılgın projelerle çıldırırken, Survivor Nihat Doğan abimizle de ayakta kalma savaşı veriyoruz!

Bu harika örnek insanların döneminde yetişen kızcağzım da 'ÇILGIN SURVIVOR' oldu çıktı :)

Her kutunun içine giren, her yerden gülen bir kafa olarak çıkan, tırmanan ve sürünen bir 'cadı' var!

En son marifeti;

Mama sandalyesine tırmanarak çıkmak, üzerinde dönüp güzelce oturmak ve bacak bacak üstüne atarak gülümsemesi oldu...

Arkamı döndüğüm anda mama sandalyesinde bulduğumda; kendimden şüphe ettim...

Oturtmadım ki!

Ne zaman oturttum?

Oturttuysam neden kemerini bağlamadım ki derken yere indirdim...

Sonra gördüm ki, kendi kendine o yüksek mama sandalyesine çıkan ve bunu en az 10 - 15 kere yineleyen bir 'survivor'la karşı karşıyayım!

Evde huzur yok!

Genelde evde durmayı tercih etmiyoruz, en kötü ihtimalle kuaför ve alışveriş merkezlerini fethediyoruz.

Gezmeyi sevmem ve 20 günlükten beri arabama atıp gezmeye alıştırdığım kızımın da gezmeyi sevmesi değil sebep!

Esas sebep evdeki muhtemel kazalar...

Hem nasıl olsa oturup dinlenemiyorum, yan gelip yatamıyorum, uyutmaya çalışırken perişan oluyorum...

Sokaktaysa arabada veya bebek arabasında uykuya dalan bebeği kenara çekip kahve içmek var, tıka basa yemek yiyebilmek var ve hatta uyuklamak bile var :)

Evde sürekli tırmanıyoruz, her gün yeni bir yer yani yeni bir tehlike keşfediyoruz!

Mesela bir gün sehpanın üstüne çıkmış bana gülümserken yakaladığım Simsim, ertesi gün elinde alüminyum folyo, peçeteler, makarna paketini getiriveriyor salonun ortasına...

Henüz zeytinyağı koleksiyonuma ulaşabilmiş değil!

ama biliyorum, o dolabı da keşfedicek, elinde zeytinyağını dökerek geldiği günü de görücem!

Ben evdeyken çok yoruluyorum...

Bi anda herşey ortalıklara saçılıyor, her yer birbirine giriyor, sandalyelerin yerleri değişiyor, çamaşır sepeti mutfaktan çıkıyor, bi de yemek kırıntıları offff ...

O yüzden gezmeyi seviyoruz! Sevmek zorundayız! :)

Çok uyanık, çok fena, artık yürüyebildiğinden daha tehlikeli!

Evde huzurum yok desem yeri!

Sadece baba geldiği saatlerde 'simo'yu teslim ediyor ve evimi pek sever oluyorum...

Pat, yatasım geliyor...

O dağınık ev, biraz daha dağınık kalsın..

Huzur 'Haso'da, uyumak ve dinlenmek istiyorum :)

20.4.11

Elim çöpe gitmedi!

Bugün büyük gün!

Deep Freeze temizliği var!

Çok mutsuzum, üzgünüm...

Onları çöpe atmak zorunda kaldım. Kullanmaya kıyamadım ama şimdi naylon bir poşetin içindeler!

Dedim ki kullanmayayım, gün gelir biz evde olmayız; lazım olur dedim...

Nerdeeee?!

Yapışık ikizim Simsim'siz bir anım olmadı...

Olsa da biberonu kabul etmeyince, denemek için açtıklarımız da heba oldu ve bir daha denemedik...

Onları sakladım, tarihleri, miktarları ile özenle aldığım kaplarda buzluğun en harika köşesine koydum.

Dolabı açtıkça, sanki bir gün onları kaybedecekmişim, kullanırsam onlarsız yapayalnız kalacakmışım gibi bakıp durdum!

Kahvaltılarda buzluğa attıklarımdan mama yapmam gerektiği halde; emzirdim, onlara kıyamadım, kötü günlere sakladım...
 
ve gün geldi tarihleri geçti!
 
Elimde pompa, sabırla elde ettiğim sütlere kıyamadım, kıyamadım...
 
Kendi ellerimle çöpe attım caaaanım sütlerimi! :(

Öyle duygusal dakikalar yaşadım ki; o zar zor süt gelsin diye uğraştığım 40 gün geldi aklıma!

Yaşadıklarım; emzirmek, uyutmak vs.'den fırsat buldukça sütü sağmak için harcadığım vakit geldi aklıma!

ya sütüm kesilirse korkularıyla uyandığım her gün...

ya emmezse artık kenarda dursun diye buzluğa attıklarım...

Size çok bağlıymışım;

o kadar çok bağlıymışım ki, kullanamaya kıyamamaktan tarihlerinizi geçirdim :)

Ayakkabı zaferim! :)

Ayakkabısız ve tokasız prenses mi olur?

Ayakkabı dolabımız anneyle yarışır kıvamda...

Bizim aldıklarımız yetmedi, herkes de ayakkabı alıyor.

Ayakkabıları giydiriyorum ama daha evden çıkmadan yalınayak kalıyoruz!

E her yere ayakkabısız gidince 'vah vah, ayakkabısı yok kızın, bi ayakkabı alayım' fikri geliyor insanların aklına...

Uzun zamandır çektiğimiz bu sıkıntıya, kış zamanı uzun botlar alarak yarı çare buldum.

'Yarı çare' yani botları çıkarması daha uzun sürdüğü için ayakta ayakkabı kalma süresini uzattım ancak :)

Yaşına girmeden bi hafta önce kahkahalar atarak kendi kendine yürüme çalışması yapan sevgili kızım 'yürümek' için sokağa çıkmaya can atar oldu.

Bu derdini diliyle anlatamayınca camdan bakıp kedilere el sallamalar, ağlamalar ve sokak kapısının önüne gitmelerle 'dışarı çıkıp, kedilerin üstüne üstüne yürümek istiyorum anne' mesajını vemeye başladı.

Ben ne mi yaptım? Giydirdim montunu ve ayakkabılarını, babasının geleceği saatte ilk kez 'bebek arabası ve kangurusuz' sokağa çıktık 'elele yürüyerek! :)

Kedilere koştuk, koştuk!

Sonra bi de üstüne babanın gelişini görünce koptuk, bayıldık!

Sokak kedilerinden 1 farkımız yoktu, şimdi daha beteriz, iki büklüm anne ve kızı kedileri kovalama derdinde!

ama farketmeden bir savaş kazandım!

'AYAKKABI' ve mont giymenin sokağa inip, kedilerle oynamak anlamına geldiğini öğrendi birileri! :)

ve ertesi gün ne mi oldu?

Ayakkabıyı koyduğum dolabı görmüş.

Dolabı açmış.

Cırt, cırt seslerine doğru gittiğimde ayaklarını uzatmış, kapının önünde ayakkabılarını giymeye çalışırken buldum kendisini!

Hevesini kırmamak ve algıladığı 'ayakkabı' meselesinin doğru olduğunu pekiştirebilmek için hemen ayakkabılarını ve montunu giydirip sokağa çıktık...

Artık ayakkabı giymeyi 4 gözle bekleyen bir kızım var! :)))

15.4.11

Tokalaştıramadığım :)

Kızım var!

Renk renk tokalar alıyorum. Next accessories en sevdiğim mağaza!

ama ama ama kızım toka takmıyor!

Taktığım an elleri kafaya götürüyo ve büyük bir ustalıkla çıkarıveriyor tokayı ve hatta tokanın parçalarını!

Saçları gözlerini kapatır oldu, saçını toplayınca öyle yakışıyor ki!

Hatta Selin teyzesinin aldığı Gymboree tarzı kurdaleli tokasına hayranım ama?!? Tak-tır-mı-yor!

Cici cici giydirdiyorum, saçlar yoluk yoluk!

Görenler 'ay ne tatlı oğlunuz var' dediği an tepem atıyo 'tık tık tık'!

Herkese aynı açıklamayı yapmaktan sıkıldım.

It's a girl!!! :)))))

7.4.11

Gökhan Mamur; çocuk doktoru olmak için yaratılmış :)

Simre'de henüz doktor korkusu yok ama Gökhan Bey'den korkabileceğini de hiç sanmıyorum...

Gökhan Bey, çocuk doktoru olmak için yaratılmış adeta :)

Simre'yi öyle güleryüzlü karşılıyor, öyle pozitif yaklaşıyor ve en tükendiğim anlarda bile öyle güzel moral veriyor ki...

'Harika' bir bebek büyütmemiz için sabır aşılıyor bizlere...

Hangi doktor çocuğunuzun doğum gününde sizi arar da 'Anneliğinizin günü kutlu olsun, Hasan Bey'in de babalığının günü kutlu olsun iletir misiniz lütfen' der ki tebessüm dolu sesiyle?

Hatırlanmak ne kadar güzel!

İnternet sitesinde, facebook'ta ve twitter'da hiç üşenmeden hastası olmayan insanların yüzlerce sorusunu hiç atlamadan yanıtlıyor.

'hadi ama hala yanıtlamamışsınız' diyenlere ben masabaşından kızarken, o; 'sabır ve özenle tek tek yanıtlıyor herkesi'...

Şimdi heyecanla; kendisini sonsuz destekleyeceğimiz yeni projelerini bekliyoruz...

Sayesinde; taze ama son derece kendinden emin anne - baba olarak; çevremizi de doğal ebeveynlik, normal doğum ve anne sütü konusunda belki bıktıran ama bizi bıktırmayan ısrarlarla boğmaya devam edeceğiz. :)

Normal doğum'a teşvik! ama nasıl teşvik!

'Normal doğuma' teşvik için; gebeye normal doğum yaptıran doktora 2 kat maaş verilecekmiş.

Bunun getirisi - götürüsü ne olur ben bilmem..

Tek bildiğim parayla gözü boyanan doktorlardan pek hayır gelmeyeceği...

Artık iyi niyetli doktorları da aradan ayırt edemezsiniz çünkü işin içine para girdi...

Hani 'normal doğum yaparsın' diyo ama belki de yüksek tansiyonun var, bir problemin var es geçecek... İşte bunu ayırt edememe ihtimali sıkıcı!

Çünkü daha önce sezeryana daha çok para veren devlet sayesinde doktorlar;
Benim gibi kararsız gebeleri direk sezeryana yönlendirdi ya da normal doğum isteyen gebeleri 'tabi tabi, normal doğum yaparsın' diyerek son anda sezeryana aldı!?!

Şimdi ise normal doğuma daha çok para veren devlet sayesinde;
Sezeryan yapılması zorunlu, riskli doğumları bile normal doğuma zorlayacak doktorlar çıkacak diye korkuyorum!

Olur, olur öyle bir devirde yaşıyoruz, hem böylece küvez, yoğun bakım falandan da gelsin paralar!!!

Benim doktorum gerçek bir normal doğum taraftarıydı. Onun gibi daha birçok doktor mutlaka vardır, aradan ayıklamak zor olsa da umarım her gebe'nin karşısına çıkarsız ve güvenilir doktorlar çıkar.

Benim doktorumun ödülü bile var masasının üzerinde :)

Yeni gebe arkadaşım da şimdi ona emanet. Dut'çum senin kararını da verdi Altuğ Bey, laf arasında 'zaten normal yapıcaaaz' diyerek :)

Haso da, 'Altuğ Bey ve sayesinde tanıdığımız Simre'nin doktoru Gökhan Bey gibi doktorlar tanımadım ben, her sözlerinin altına imzamı atarım' der durur.

Kulaklarını sık sık çınlattığımız iki doktorumuza ne kadar teşekkür etsek az...

Karnımda büyümesinde ve doğumunda emeği geçen Altuğ Semiz ve genç kızlığına kadar emeği gececek olan Gökhan Mamur bizim için çoook değerliler!

Normal olan; normaldir :)

Annem de dahil, zayıf bu çocuk diyenler var.

Halbuki kilosu ve boyu normal ölçülerde...

Şişman, yerinden zor kalkan çocuğun sağlıklı olduğunu, al yanak çocuğun iyi beslenmiş olduğunu düşünen toplumumuz yavaş yavaş Tv ve doktorlarının bilgilendirmeleriyle aydınlanıyor.

Eminim herkes bir gün 'normal'in normal olduğuna alışacak :)

Normal doğum, normal kilo, normal yemek miktarı...

Normal olan bunlar ama beyinlerimiz anormal, normalleştirmek zaman alacak.

Tv'ler ve kampanyalar hep 'normal' e yönlendiriyor şimdi şimdi...

Eğer Altuğ Semiz sayesinde, biz hamileliğim süresinde normal beslenmenin ve normal doğumun arkasında olmasaydık şimdi öğrenecektik ve geç olacaktı...

ve eğer Gökhan mamur sayesinde bebek doğduğundan beri normal kilonun, anne sütünün, mevsimindeki sebzenin, tuzun, şekerin ve inek sütünün bilincinde olmasaydık yine şimdi öğrenecektik ve yine geç olacaktı.

Temelimiz sağlam, bizi kimse yıkamaz!

Organik Bebek :)

Bir önceki yazımda başardık demiştim neyi mi başardık?
Organik bir bebek büyüttük...

Organik pazarlarda gezmem, City farm aboneliğim ve çikolata vermeye çalışalardan kaçmalarımız 'deli mi ne' diye adlandırılsa da; bağışıklık sistemi güçlü, kendi kendini şarj edebilme özellikli hiç durmayan, yorulmayan, beklenen herşeyi yaşıtlarına göre daha erken yapan bir bebeğimiz oldu.

1 yaşına girdik ve hiç hastalanmadık, hiç ilaç kullanmadık ve kullanmaya da niyetimiz yok!

Doktorumuz Gökhan Mamur; Antibiyotik ve nezle ilaçlarına sırtını dayayan bir doktor değil. Aksine ilaç karşıtı; sevgi ve ilgiyi ilaç niyetine sunuyor bizlere :)

Bu yüzden her bebeğin sıkça kullandığı Paranox fitilimiz bile olduğu gibi duruyor, sadece 2 tane eksik içinden; biri aşı sonrası ateşi, diğeri diş çıkarma ateşi için kullandığımız 2 yarım fitil...

Aslında aşı sonrası bu tarz ateş düşürücü, ağrı kesicilerin kullanılması aşının etkisini azaltıyormuş, artık tamamen ilaçsız atlatıoruz böyle ufak tefek şeyleri de :)

Tek derdimiz diş çıkarma sıralarında oldu. Ağrı, kaşıntı, bir günlük ateş, burun akıntısı ve hatta öksürük getirdi her diş beraberinde...

Tuz, şeker, inek sütü ve gereksiz her türlü şeyden uzak (hamileliğimde beslendiğim gibi) ama tüm sebze ve etleri mix ederek karıştırdığım, adeta labarotuvar ortamında deney yapar gibi hazırladığım mamalarla, hatta yoğurt yerine kefirlerle besledik.

Hastalık, yorgunluk ve nadir tembellik vakitlerinde doktorumuzun tavsiyesiyle sadece Hipp mamalarından yedi...

'6 ay anne sütü' hariç su bile değmedi ağzına...

İlk 7 ay şişko bacaklarımızla oldukça tombul bir bebekken, 7. ay sonunda yani büyüme hızının yavaşladığı süreçte anneye benzer minyon tipli kaşık suratlı bir bebek oluverdi...

6.4.11

İyiki doğurdum!!!

Bugün 6 Nisan 2011;

Geçen sene 5 Nisan akşamüstünde sancılarım başladı... 

ve sancılarla birlikte hastaneye yetişme çabaları...

Kıvranırken geç gelen Haso'ya küslüğümü ifade edememe sıkıntım da cabası...

ve bebeğim doğdu...

Canım doktorum ve artık ablamdan farksız abim bildiğim Altuğ Semiz; ilk görüşmeden sonra kendi kendine!?! karar verdiği 'normal doğurma' yolunda ilerletti beni...

İyi ki de yaptı! Bu sayede 1 yıldır çeşitli bloglardaki benim gibi annelerle birlikte normal doğum ve emzirmeye teşvik gönüllü elçiliği yapmaktayım :)

Minik kedim, babasının büyüüüüüüüük aşkı, Ring'deki Samara'yla çizgi film kahramanı Elmyra karışımı bebeğim bugün 1 yaşında!

Doğum günün kutlu olsun Simsimmmmmmmm :)

1 sene uzaktan izleyen herkes için 'ne çabuk geçti di mi' sözleriyle ifade edilebilirken; babası, ben ve yine ailemizin 1 parçası olan sevgili doktorumuz Gökhan Mamur'a sorarsanız 'çok yorulduk ama başardık'!

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...