21.12.11

Süt out kefir in!

Doktorlar bangır bangır bağırıyolar süt vermeyin diye...

Herkes şokta!

Daha şekerli su, pekmezli emzik, ballı süt, nutella, şeker vermemeye alışamamışken şoka giriyor anneler her yeni günde :)

Bebek ve çocuk beslenmesi çok basit aslında!

Şimdi özen gösterin, sonrasında hastalıklarda kendinizi suçlamayın.

Bence sakin kafa düşünün...

Liste yapın, ona uyun. Her gün bebeğin alması gerekenleri verin, sonra da ne veriyosanız verin.

Ama 'ne veriyosanız verin' işini alması gereken gıda, vitamin vs'den önce yapmayın...

İlk 6 ay 'anne sütü' herşey onda saklı!

Sonrasında ek gıdayla 'tanıştırma' %80 anne sütü devam.

10 aylıktan itibaren de kemik suyu, et suyu, et püresi, kereviz, ıspanak karışımı çorbası, ekmeksiz kuzu kıymalı köftesi, tuzsuz şekersiz az pütürlü mamaları...

Şeker mi alması gerek? Dut kurusu, kayısı, meyve pestilleri, meyve'den gayet güzel alabilir.

Süt olarak en sağlıklısı 'anne sütü' hala emzirmekteyim, sabah kahvaltısı sütünü sağlayan inek benim!

Market sütleri içtiğinde 'ohhh' diyemiyorum, tedirginim. Ne nedir, içinde ne vardır belli değil!

Ananesinin yaptığı, buzluğumuzu sıkça dolduran ve bi hızla da boşaltan et sularını tükettiğinde 'ohh' diyorum!

Parmaklarını yalayarak yiyor, etin özünü alıyor...

ve yapması çok basit iri köfteleri hapır hupur yediğinde bugünkü 'alması gerekeni' aldı diyor ve yumurta, meyvelere, kefirlere, kuru meyvelere açıyorum kapıları :)

Ekmeğimiz de tek çeşit 'halk ekmek altın çörek' elimizde daima! :)

Planlı olmak çok işe yarıyor, boğazından geçenleri sayıyorum adeta!

Azmime hayranım...

Süt içirmiyor değilim, meyve suyu almaktansa marketten süt yanına da meyve kurusu alıveriyor, sokakta uykuya dalmasına yardımcı oluyorum...

ama işte Tvler söylemeden çok önce ben evde kefir yapmakla uğraşıyordum! Kefir in, süt out :)

11.12.11

Biberon & Emzik luv u! :)

Kendimize 2. çocuk değil de Simsim'e kardeş düşünmekteyim yalan değil!

ama vakit var çokça :)

Yeni aralıksız uyumaya başladım.

Yani aralıksız derken sabaha kadar deliksiz uyuyor değilim, 9 buçukta mesaim bitiyor ve sabah 5 buçukta ayaktayız :)

Sabaha kadar aralıksız uyuyan çocuklar varmış!?!

Bizim en iyi halimiz 3,5 saatte bir kalktığımız ve şimdiki halimiz!!

Çocuktan çocuğa fark var. Bizimkinin yaşayacağı, keşfedeceği ve paylaşacağı çok şey var!

Oyunbaz lokum cinsi bu :)

Şimdiiiiiii şartlarım şöyle...

Simsim'e kendimi çok feda ettim!

Tamam tabiki yine beslenmeye dikkat edicez, organik olucaz ama bazı yardımcılarımızı seve seve kabul edicez.

Mesela Emzik!! Doğal anneyim ya; Denerken içimizden 'Allah'ım nolur istemesin, almasın' diye dua etmicez, tam tersini edicez ki kendimizi emzik olarak kullandırtmayalım zira 1 çocuk 40 emzik eskitiyor, ben baya eskidim :)

Biberon!! Biberon vermedik, alıştırmadık. Niye? Memeyi sakın bırakmasın diye, bırakmaz bırakmaz bence! Ah be çocuk 2 yaşına geliyosun, asılı kaldın :) Biberona alışsın ki ben ona kendimi değil sütümü bırakıyım biraz kaçıveriyim :)

Başka isteğim yok, pişmanlığım yok, herşeyden memnumum, kızımı çok seviyorum!

Feda ettiklerim onun cefa çekmemesi için ama şu iki şey 'biberon ve emzik' beni kurtaracak!

7.12.11

Evlat edineydik keşke :)

Kendi şartlarımla ve kendi gücümle aslan gibi 1 kız büyüttüm!

Haso'dan başka kimse diyemez ki birlikte büyüttük, yardım ettik, baktık vs.

Sadece Pazar günlerini çalıştıkları halde bizce Simsim'e 'feda' eden, onlara göre de eğlencesi garantili bir güne bilet alan  teyzesi ve eniştesi vardı yanımızda...

Tek istediğim 'anneliğimin' kutlanması ve 'nasıl istersin, ne istersin, nasıl yapalım istersin' diye sayılmaktı.

Ya yardım etmek istemediler, ya da kendi şartlarıyla etmek istediler yoksa da olay, surat, taciz vs..

Hem lohusayken yeni tanıştığım kızımla hem de bir yığın suratla uğraştım..

Kimse üstümden yük almayı düşünmedi, bi taraf hak iddia etti. 'bizde böyle'ler başladı.

Bi tarafsa 'işim var, ben karışmam' diyerek karışmamak işini abarttı.

Babam zaten komik adam; işi düşerse 'canım kızım'sındır, yok eğer mutluysa 'bas bas paraları' modundaysa bi tek 'incilay' yeter! :)

Benim nasıl biri olduğumu herkes bilir, saygılıyım, uyumluyum, sevgi doluyum.

Biz çocuğumuzu doktorumuz Gökhan Mamur ile birlikte kanıtlanmış tıbbi bilgiler ışığında büyütmeye karar verdik ilk günde.

ama buna karşı çıkan, kendi tecrübelerinde inat eden, bizim kararımıza saygı duymalarını beklediğimiz ama en zayıf anımda lohusalığımda olay çıkaran insanlar bir gün anlayacaklardır hatalarını...

Gerçi her bebek doğuranın başına da aynı tarz olayların geldiğini forumlarda bol bol okudum. Bunun adı 'kaynana lohusası'ymış.

Hadi onca acıyla doğum yapan, sonra uykusuzlukla gecelerini feda eden anne alttan alacak durumda değil de o kaynana neden alttan almaz, büyük olduğunu göstermez de hem oğlunu üzer, hem kızı?

En mutlu günlerimde ve en zayıf anlarımda beni allak bullak eden, hatta mümkünse 'boşanalım da hakimiyet kurabilecekleri bir zavallı alınsın rahat edilsin' diye düşünenler kendi içlerinde bana yaşattıklarını yaşasınlar göreyim yeter. Görmüşlüğüm de var zaten...

Biz severek evlendik, seviyoruz birbirimizi... Birbirimizden kaynaklı tek bir sorun yaşamadık... ve birbirimizi sevdiğimiz için planlı bir zamana planla büyüteceğimiz bir 'simsim' yaptık...

Sokaktan geçenlerin Simsim uğruna evime gelmek istemesine 'hayır' diyemeyen ben; kimsenin ayağını kesecek biri değilim.

Ama maalesef itaat edilmeyi şart koşanlar çok kolay ayaklarını kesiyorlar; güya çok sevdikleri, değer verdikleri Simsim'den.

Sevgi nasıl bir şey biliyor musunuz?

Ablam ve eniştem gibi burnunuzda tütmesi gerek, 15 senedir beni evden cepten arayıp da sohbet etmemiş eniştemin ablamdan ayrı özel olarak araması demek, yağmurda çamurda Göktürk yollarından Kumburgaz'a gelmek demek.

Komşularımız gibi kokusunu özledik, bi koklayıp gidicez demek.

Sinem gibi sabah gözünü açtığında uykulu hali için kapıyı tıklatmak demek.

arkadaşlarım gibi en tepemin attığı anda 'sen ver, ben uyuturum kuzumu' demek..

Sevgi; kendinden, işinden ve egolarından fedakarlık edip 'onsuz yapamamak' demek.

Biz bilseydik eğer biri torun bakmaktan kaçacak, randevulu ayda bir yalvar yakar görüşülecek, biri de 'ben ne dersem o olacak olmazsa da kızımı kocamı üstünüze salar gerekirse kendi açığımızı kapatmak için iftiralar atar küfür kıyamet taciz ederiz' durumları olacak; kendimize en baştan anneler, kardeşler ve babalar evlat edinirdik!

Kadınları sevmiyorum, hemcinslerim ama cidden cinsler!

Kendi özelimi deşifre eden bu yazıyı niye mi yazdım, Ayşe Arman'a özendiğimden değil. Gerçi Kenan Erçetingöz; Ayşe Arman yazar mı ki, sen ondan iyi yazar olursun' demişti :)

Yazdım çünkü yanlış bilinmesin, yanlış anlatılmasın. yapılmışlara, edilmiş küfürlere rağmen küçükleri es geçip!!! büyükleri davet etmişliğim var.

Ama işte dedim ya sevgi 'fedakarlık' ister! Şartla sevgi olmaz!

Hele ki kendi içindeki 'iç savaşı' bana mal etmeye çalışmakla hiç olmaz. O iç savaş benden önce de vardı, hem de her an, her dakika...

Ben ablama 'salak' bile diyememişim ki (buraya yazarken bile garip geldi, utandım) küfüre ne hacet!! Ben küfür ve çeşitlerini evlendikten sonra duyar oldum!

Benimle ilgili tek fark 'benim karakterim kavga, küfür, saygısızlık hazmedemiyor. Kapıyı çarpıp, duvarları tekmeleyip canım - cicim yapmam hiç 1 şey olmamış gibi..'

1  Şey oldu çünkü!

Sonuç olarak öyle ya da böyle 40 günlükten beri; 7/24 her konuda sadece babasıyla yardımlaşarak Simsim'i 20 aylık yaptık!

11.11.11

kısa 1 not :)

Simsim 8 aylıkken yazmışım kenara :) Delirdiğim 1 anda! :)

Deliksiz uyuyabilmek, dışarı çıkmak için sadece kendimi giydirmek, uzun uzun saçlarımı taramak, arabadan inerken sadece çantamı koluma takıp kapıyı kapamak, market arabasıyla saatlerce turlamak, alışveriş merkezlerinde tuvalete girebilmek, sinemaya gidebilmek, akşam eve geldiğimde gezmekten yoruldum diyip uzanabilmek, mutfakta ellerim hamur içinde mantı, börek yapabilmek, gün içinde 'ay uyumuşum' diyip uyuyakalabilmek, deniz kenarında soğukta bi başıma yürüyebilmek...

19.10.11

Kardeş değil Arkadaş!

Sonbaharda nurturia ve emzirenanneler forumlarındaki annelerle buluşmalar, Gymboree bebekleriyle tanışmalar derken en yakınımızdaki minik arkadaşlarımızı ihmal etmeyelim dedik

vee kendi oyun grubumuzu kendi kendimize kurma kararı aldık :)

Belirli günler ve haftalar dahilinde hem ben arkadaşlarımla hasret gideriyorum hem de Simsim arkadaşsızlıktan delirmiyor :)

Efe, Çınar, Demir, Emir, Nehir, Yağmur...

Çoğunluk erkek!!

Oyuncak kavgalarımız fena!

Simsim, kendinden büyük küçük tüm arkadaşlarının elindeki herşeyi alıyor, bırakın oyuncağı şişe kapağı bile olsa o ona değerli geliyor!! :)

Biz orta yolu bulmaya çalışırsak ya dayak yiyoruz ya da Simsim'in çığlıklarıyla kulaklarımızın pası, ması herşeyi siliniveriyor, heryeri inletiyor!!!

Selin teyzenin bebesi Efe, çok minik; henüz gaz sancıları, uyutma zorluklarıyla uğraşırken Simsim'le gitmek bir hayli zor oluyor...

Çünkü istediğini yapmassak çığlıkla heryeri inleten, kedi Altan'ın peşinde sürüklenen ve Efe biberonla süt içerken; tadına bakıp Selin teyzeyi süt anne ilan eden sonra da kalan sütü zorla Efe'ye içirmeye çalışan Simsim bize huzur vermiyor, 2 bebeli evde :)

Yağmur; komşumuzun kızısı... 3 buçuk yaşında... Gezme komasına giren Simsim'in sesini duydu mu 'Çirme'ye gidicem' diye tutturuyormuş annesine... Ben de her komada memnuniyetle onları beklediğimi söyledim... Şimdi karşılıklı komalar; 'Yağmur'un bize gelmesiyle' çözülmekte! :)

Demir'se; Efe'nin kuzeni... Efe'yi görmeye gittiğimizde 3 çocuklu bir ev nasıl olurmuş'u görüyoruz ve pestilimiz çıkıyor :) Efe'nin ananesi, babanesi, annesi, yengesi ve ben onlara bakıyoruz hayretle... Aralarında 1'er yaş olan çocukların aynı evde kardeş olarak nasıl zapdedilebildiğini tartışıp duruyoruz!! :)

Emir ve Nehir'se bugün misafirimiz oldular. Bekarlık günlerimin komşusu ve aynı zamanda okul arkadaşım Songül'ün çocukları... Yaşça rekor onlarda biri 4 buçuk, diğeri 8 yaşında ve açıkçası en çok popomu yere koyabildiğim gün oldu. Çünkü Simsim'le abi ve abla olarak çoooook ilgilendiler; kucaktan kucağa gezdirdiler sonrasında Simsim yorgun düştü ve 1 güzel uyudu ne harikaaaaaaaaaa 1 gün!! :)

Çınar'ı biliyosunuz zaten Perşembe günlerimizin daimi oyun arkadaşı... Perşembe Perişanlık dedik Bilge'yle biz! :) ve bu günü bebelerimize adadık...

Kendimizle ilgili hiçbir beklentimiz yok; özel çocuk yemekleri, çocuk şarkıları ve oyuncaklarla onları şımartıyoruz ama oyuncak kavgalarını çözümleyemiyoruz!! :)

Sevgi pıtırcığı Simsim şirinlikle elinden oyuncaklarını aldığı Çınar'ın ufak tefek sinirli hallerine maruz kalsa da yine yine yine şirinlik ve cadılıklarına devam ederek hem oyuncaklarını elinden kapıveriyor hem de peşinden koşuveriyor! :)

Sırada yeni bebesi olucak arkadaşlarımız var ve görüşemediğimiz diğer bebeli arkadaşlarımız var...

Mesela en yakında yine evimizin sahalarında görmek istediğimiz Aliş bebeğimiz var, Gamze'ye burdan açık davet gönderiyorum; hadi kopun gelin! :)

Şimdi tekrar forumlardan tanıştığımız anneler ve bebekleriyle evlerde ve dışarda görüşme toplantılarına katılmaya başlama niyetindeyiz.

Ben de insansız yaşamam, Haso da yapış yapış arkadaş hastası ve dolayısıyla Simsim tam bir japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmış gibi yapışmakta sayemizde!

Bu yüzdendir ki; ne olursa olsun, oyuncak da paylaşamasak, çığlıklarımızla başınızı da ağrıtsak arkadaş istiyoruz arkadaş (kardeş değil arkadaş) :)))))

9.10.11

Babasının uşağı var! :)

Ben insan çalıştırmam! Çalıştıramıyorum...

İş veremem; versem bile o işleri oturur yeniden ben yaparım!

Bu çocuk adam çalıştırmayı çoooook iyi biliyor! :)

Sütünü halıya dökse; mutfağa gidip 'süüüt lkasdkljfasld asldfjsdfl asldkfj' diye uzuuun cümle kuruyor ve Nino'yu salona getirtip sildiriyor!

Yemek yerken minik bir parça yere düşse yemek yemeyi bırakıp 'pisssss, düştüüü' diyip yine Nino'nun yakasına yapışıyor!

Eli pislense ellerini hiçbir yere değdirmeden 'ffff pisssss ffffffff sdflkjf' diyip ıslak mendilini getiriyor ve bana sildiriyor!

ve çişini yaptığında da 'çişşşşşşşşşşş tıııııı' diyip öyle tatlı yüzüme bakıyor ki :)

Bazen tuvalete yetişip çişimizi yapıyoruz, sonra inatla kalkmıyor ve tuvalet kağıdı istiyor, itinayla temizliğini yapıyor ve tuvalete atıyor!

Sonra bebeğinin altını açıyor; 'çişşşşş, pisssss' diyo ıslak mendille siliyor ve bezliyor :)

Salonda hoparlorları yerinden alıyor, koltuğa koyuyor, oynuyor sonra 'hadi koy yerine' talimatıyla anında yerine götürüyor!

Yere su dökülse anında silinicek, kırıntı mı var hemen toparlanacak!

Düzen ve temizlik hastası kızım bu huyuyla aynı babasına benziyor! :)

30.9.11

Gymboree!!!

Çok yoruluyorum!!

Arkadaşım Bilge ve Simsim'in arkadaşı Çınar'la Gymboree yollarını aşındırıyoruz.

Hani çocuklar eğlensin, oynasın, zıplasın, enerji fazlalarını atsınlar diye..

ve ayrıca ikimiz de sırtüstü yatıp kalkmamak istiyoruz, biraz dinlenmek, kahve içmek, tıka basa yemek yemek istiyoruz.

İlk isteğimizi gerçekleştiriyoruz ama diğeri yani bizimle ilgili olan kısmı daha beter 1 hal alıyor :)

'Hadi anneler şimdi zıplıyoruz, şimdi hopluyoruz, şimdi çocukları şuraya taşıyın, kollarından tutun kaldırın, eğin, sallayın, şurdan geçirin, burdan kaydırın vs. vs.'

Perişan çıkıyoruz o kapıdan!!!

Anneli bebeli oyun grupları olduğundan popomuzdan ter damlarken ayrılıyoruz yüzümüzde sahte 1 'ne iyi yaptık da Gymboree'ye geldik ifadesiyle...

Kendimizi arabaya attığımızda da '1 daha asla' diyoruz ama nedense bunu tekrarlıyoruz!! :))

Ama Bilge n'olur 1 şuursuzluk yapıp da gidelim dersem yine; kocaman 1 'hayır' de bana ve gitmeyelim.

1 hafta kendimi toparlayamıyorum! Gymboreeeeeeeeeee yoruyosun çok biziiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii! :)

29.9.11

'ee eee ko baa!'

Bebekleri uyutan kızım, ben niye seni uyutamıyorum :)

Simsim bu aralar tam bir fotokopi makinesi.

Dızzt dızzt sürekli çekiyor, çoğaltıyor ve annesi ne yaparsa aynısını yapıyor :)

Topuklu ayakkabılarımın hastası. Giyinip de sokağa çıkacağım zaman beni öyle bir süzüyor ki, ayakkabılarımı ayağımdan sökecek gibi bakıyor!

Tabi hemen ertesi gün o ayakkabıyı bulup pat ayaklarına giyiveriyor ve nasıl oluyorsa bütün evi o ayakkabılarla gayet rahat bir şekilde geziyor :)

Babası bir şey tamir etmeye çalışıyorsa hemen vidaları sıkıyor, gevşetiyor, söylene söylene işine karışıyor :)

Ananesi ve teyzesi onu omzunda yatırıp yürüterek eee ee yapıyolarmış, kimden mi öğrendim?

Simsim, bebeğini alıp 'eee eee, ko baaa ko baaa' diye omzunda sırtını sıvazladığı zaman annemlere sorduğumda öğrendim :)

Meğer o şekilde yürüterek 'eee eee koy başını hadi koy başını' diyolarmış :))))

Ha bu arada bir kere de bebeğini ayağımda salladım, o günden beri yastık alıp bebeğini koyup ayağında sallıyor, biberon veriyor!

E be kızım, madem bebekleri uyutmayı biliyorsun da sen niye böyle kolay öğle uykularına geçmiyorsun!

İlla ya gezdiricem, ya emziricem!  :)

'Kuyruklu beyaz kızçe' :)

Yazlıkta bloglayamadım sık sık!

Bilgisayarımdan uzak sakin, sessiz, denizli, kumlu, güneşli, bol yemekli, bol dinlenmeli geçirdim yazın büyük bölümünü...

Haso haftasonları mangal partilerimize eşlik etti.

Beyaz kızçemiz kuyruklu motorumuz da bazı günler bana kaldı;

bu yaşıma kadar ekmek almaya bu kadar meraklı olmamıştım :)

Vınn vınnn vınn vınnn bir ekmek, sonra bir süt, sonra 5 yumurta! :

Hepsini 1 almadım ki, daha çok kullanayım beyaz kızçemizi :)

Sonrasında araba kullanmak ne sıkıcı geldi;

Haso'ya gülüyodum motoruna aşık diye de hakkaten aşık olunuyormuş, hak verdim :)

Basmayın Damarıma

'Basmayın damarıma' bir film. Yönetmen: Simsim, Oyuncular: Sito - Haso...

İzlemek yakınlarımıza düşüyor çünkü biz başrollerdeyiz.

Elinde oynatıyor.

Çekimler çok ağır şartlarda gerçekleşiyor.

Başlarda 7/24 çekimdeydik.

Şimdi biraz rahatladık.

Hem Tazmania canavarı gibi ortalığı birbirine kattıktan sonra o hızla toparlamaya yardım eden ablamız var; popomuz yer görüyor hem de Sisim'in kocamaaan olmasıyla kocamaaan uykular uyuyoruz :)

Bebeği ayakta sallama görüntüsü hiçbir zaman cazip gelmemişti bana...

O yüzden de hiç alıştırmadım.

Gerçi alıştırmadım demiyim çünkü öğrendiğim en önemli şey 'bebek sizi yönetir' sizin kurallarınızsa ancak 9. aydan sonra 1 işe yarar :)

Doğmadan önce 'hiç sallamadan uyutmaya alıştırıcam' dersiniz ama gecenin bir yarısı bebeği çarşafların içinde sallarken bulursunuz kendinizi :) Bknz: Simsim'in süt annesi ve minik Efe :))))

9. aydan sonra da yemek - uyku  ve 'hayır' düzenini kurmak için el atarsınız, yine de bebeğin inadı ve anlayışına kalmış başarınız :)

Çarşafta salladım çarşaflardan fırladı, ayakta sallamak isteyenler oldu parendeler attı...

Hayat kurtaran beşiği ve ana kucağını başımda taşımak istediğim anlar oldu!

Allah yeni bebeği olan herkese sabır ve bol süt versin ki güzelce oynayıverin bebeğinizle :)

Oyunculuk kabiliyetiniz olması gerekmez, tüm gücünüzle kendinizi bebeğinize teslim edin o sizi yönetir :)

26.9.11

Okurken ağzınızı şapırdatmayın :)))

Hamilelik, anne, bebek, beslenme, bebek alışverişi tamam da...

Biraz da Sitare ne yer, ne içer, ne yapar, kime kızar, kimi sever'den bahsedeyim...

Bir kere Sitare güzel olan ne varsa yer ve genelde herşeyin iyisi nerde bilir; o yüzden aklıma geldikçe 'vazgeçilmez' yemek mekanlarımdan da bahsedicem...

Gecce.com da 5 sene boyunca, yazlık ve kışlık mekanların tanıtımını yaptığı dergilerin editörlüğünü yaptım.

Yani tüm mekaları yedim, yuttum!

Nerede eğlenilir, nerede doyulur, nereden aç kalkılır, nerenin servisi iyi, neresi value for money, nerenin nesi meşhur vs. hepsini ben yazdım.

O zamanlar arkadaşlarım, 'evlilik teklifi etmek için, rezervasyon için, özel ilgili görmek için, çok eğlenmek için, loca için beni ararlardı, ezbere yönlendirirdim'...

Senede iki kez yaptığımız gurme toplantılarında; Ünlü gurmeler Ahmet Örs, Ali Rıza Kardüz, Mehmet Yaşin, Mike Norman(360 istanbul), Teoman Hünal (north shields) ile bir araya gelmelerimiz de kendine ve çevresine yetebilen küçük 1 gurme olabilmem için kafi sanırım :)

Şimdi emekli oldum..

Hafızamda yer eden mekanların yeri ayrı, yeni açılan mekanları keşfetme arzumuz ve salaş mekanlardan tıka basa doyarak çıkma zevkimizle Haso ile uyum içindeyiz..

'Bir yer keşfettim, şu'su harika' dediğiniz yeri muhakkak biliyorumdur, bilmiyorsam da hemen gidip yemek için can atarım, söyleyin lütfen :)

Hızıma kimse yetişemez tabi yazlıkta 'anneler kızmasın, küsmesin diye akşam evde yemek, sonra dürüm, sonra dondurma, sonra kumpir, sonra midye ve sonra çorba' ile bana eşlik eden Sabri Baba hariç :)

Lezzetliye düşkünüm, farklı tatları severim, yemeğin hakkını verir güzelce yerim. :)

Genellikle salaş yerlerin bazı yemekleri daha hakkını vererek yaptıklarını iddia ediyorum...

Sunum olarak beklentiniz yoksa 'mmm mmm' diyerek bişeyler yiyip içip kalkmak isterseniz beni izleyin :))

Mesela Sitare Feriye'deki içi fıstıkla doldurulmuş tavuk sarma yerine Beyoğlu'ndaki Lades'te sahanda tavuk'u daha çok bayılarak yer..

Kısa kısa aklımdakiler...

Çapa'daki soslu tavuk çevirme ve Fasuli'nin kurufasulyesi.

Çanakkale'deki Adana kebapçısının başlangıçta gelen yağlı biber ve salça soslu lavaşları...

Antalya İncekum Avsallar'daki Gözlemeci'nin arasına marul sarılarak hazırlanmış patatesli gözlemesi...

Ayvalık Sarımsaklı'da Leda kızarmış dondurma.

Cunda'da Sahil Balıkçısı'nda kabak çiçeği dolması...

Yeşilköy Kebapçı Sait'te Adana Kebabı...

Kumburgaz Mavi Yelken (Eski adıyla abovvv'da) dürüm...

Cookshop krema ve fesleğenli ravioli...

Çok açsam Midpoint Chicken Mushroom...

Kemerburgaz Kardeşler esnaf lokantası'nın sulu yemekleri ve haftanın belli günleri çıkan Büryan...

Beyoğlu Hacı Abdullah'ta et yemekleri...

Sirkeci'de Paşazade'de hafif tatlı Terkib'i karides yahnisi ve Haso'nun bayıldığı pastırmalı humus 'Arap tavası'nı şiddetle tavsiye ederim. Sunum ve yemekler harika! İçerde bir tane Türk müşteri yok!! Menüdeki herşeye kefilim, bayılıyoruz :)

25.9.11

Çikolattttttttt?

Mini 1 çikolata keşfine çıktık dün gece...

Atabay'ların son kızı Özlem ve onu alan şanslı Eser; Bahadır bizdelerdi...

Simsim'in 'çikolata hala vermiyo muyuz' diye soran teyzesi ve eniştesi gibi çantalarında getirdikleri Milka ile sürpriz yapmak istemişlerdi amaaaaaaaaaaaa mümkün olamadı :)

Da;

Sevgili babası gelirken aldığı Donut'larla Simsim'e mini bir çikolata bayramı yaşattı!

Biz yemek yerken Simsim de, anlam veremediği siyah kaplı kekimsi şeyle tanışmaya çalışıyordu.

Engellemek istediğimiz onca şey varken 'cipsler, kuruyemişler, mudshake'lerimiz, votkalar...' Onu keşfetmesi için serbest bıraktık, biraz da rahat yemek yiyelim diye :)

Saniyeler içinde üzerinde kaplı olan çikolata tadını keşfeden Simsim'den hiç ses gelmeyince bir de baktık ki;

Ağzının etrafı kapkara, gözler küçülmüş, eller çikolata ve kucağında oturduğu babası da kısmen çikolata :)))

Not: Çikolata hediye etmek hala yasaktır, ısrar etmeyiniz :)

23.9.11

Ohoooooooooooooooooooo ooo :)

Simsim'in gerçekten kocamaaaaaan olduğunu bugün giydirirken anladım :)
Selin teyzesinin doğumunda aldığı tulumlar büyüdüğünde giyer diye alt çekmecelerdeydi.

Bugün onları çıkardım bi güzel...

Onları ilk elime aldığım anı hatırlıyorum.

İçimden; 'off kimbilir ne zaman giyer bu koca tulumları, ohoooooooooo' demiş ve alt çekmecelere kaldırmıştım.

Uçuk pembe çizgili, ismi gibi yıldızlı, peri kızlı çeşit çeşit büyük beden tulumlar...

Selin teyze bunları verirken 'tulum, büyüyünce yürürken giydiğinde daha çok yakışıyor' diye tekrarlıyordu devamlı...

Yürüycekti de, büyüycekti de ohoooooooooooooooooo :)))

Simsim kocaman olmuş valla...

Nedense hep üstüne tam olanı alıp hemen giydirdiğimde çok mutlu oluyorum.

İndirimlerden seneye giyebileceklerini almaya elim bir türlü gitmiyor, çok büyük o elbiseler ya ohooooooooooooooo....

Halbuki zaman çok çabuk geçiyormuş, o büyükler cuk diye oturuveriyormuş üstüne.

ve yeni alınmış gibi mutlu ediyormuş insanı...

Hiç büyümeyecekmiş gibi gelse de hemencecik büyüyormuş minik bebeler :)

21.9.11

kırmızı dut beyaz dut :)

Hani kalabalığa karıştık da vapura atlayıp Kadıköy'e geçtik ya!

İşte o gün yeni gelicek kardeşimiz Elis'in ve annesi Dut'umun eksiklerini almak için bi güzel kollarımızı sıvadık! :)

Ben güne biraz erken başlamanın verdiği 'günün ilk saatlerinde varolan sonrasında da yok olan' o küçük enerjimle erkenden yola çıktım.

Oyalana oyalana vapura kadar geldim ve Dut'umuzu aradık..

Aradık ki ne duyalım; hamileliğin son günlerinin verdiği ağırlık ve son uykuya doyumları sebebiyle daha kahvaltı bile etmemiş Dutttttttt! :)

Hemen çıkıyım dedi yine tüm 'madur etmiyim, madur olayım' ifadesiyle!! :) Ona bu yüzden kızmaktan bıktım ama çok sever kendisi 'maduriyetlikleri' karşısındaki kırılmasın, üzülmesin diye kendini feda etmeyi!!!

Kahvaltısını edip çıkmasını ağır ağır beklerken ne kadardır gezmediğim Kadıköy'ü talan etmeye başladık; kedi, köpek, hamster, kuş, insan, çocuk, motor delirdik!!!

Tabi bu arada gene kendini feda eden Dut, perişan 1 şekilde erkenden geldi...

Biraz Fatoş annenin yanında dinlenip, onun dükkanı dağıttık!?! veee ennfes 1 mantı yedik!! Tadı hala damağımda!! Yine 1 gün kalabalığa karışıp gelsek de o mantıdan yesekkkkkkkkkkkkkk!!!

Sonra alışveriş sonra da Haso ve Umudo'nun da katılımıyla 'anne eli değmiş harika bir ziyafet'

Fatoşum annem; Tazmania Simsim'in marifetlerini kaç günde toparlar acaba :)))

20.9.11

Kalabalığa karıştık! :)

Biz iki gez-e-gen ana kız ya alıp başımızı yürüyoruz ya da arabaya biniyor geziyoruz harıl harıl...

Duygu teyze hamile, bu tarafa gelemiyo! Ben de o tarafa arabayla gidersem Haso gelemiyo derken kahramanlık yapasım geldi...

E artık Simsim de büyüdü ya; toplu taşıma araçlarını kullanabiliriz cesaretiyle Bakırköy - Kadıköy hattını keşfettik...

Evden sahile yürürken uyuyarak annesini bilumum paranoyaklıklardan kurtardı Simsim...

Ama ben sahilin karşı tarafında kalakaldım bebek arabasıyla...

Üst geçit var, var da bebek arabasıyla gidebilicek bir yeri yok.

Ordaki dönerciye soruyorum 'ne bilem yau' diyo :) Yaşlı amcalar da yakınıyo; sakat arabaları için de çare yok diyolar...

Sinirlendim... Söylendim ama kime...

Simsim'in uyanma ihtimalini de düşünerek 'pat pat' merdiven çıkmamak için kucakladım arabayı (Yedek mini arabayı alarak yılın harika hareketini yapmışım)

Karşı yola geçtim, ordan da merdivenleri indiricektim koca topuklu ayakkabılarımla ki gençlerin arasından yaşlı bir amca daha çıkageldi ve yardımcı oldu bana...

Sonra son 10 dk'ya kadar güzel bir gemi yolculuğu yaptık kızımla :))) Ta ki uyanıncaya ve uyandıktan sonra arabanın içinde sıkılıncaya kadar!

Etraftan ona bakan, gülümseyen, laf atanların sayesinde o 10 dk da atlattık ve Dut teyzesiyle 'yakalar arası' büyük buluşmayı gerçekleştirdik :))

9.9.11

Organik Hiperaktif :)

Simsim'in beslenmesi ve uyku düzeni ile ilgili katı kurallarımız olduğunu yazıp duruyorum hep.

Soranlar oluyor; bu zamanda nasıl iyi beslediğinden emin olabiliyorsun diye..

Çarşı, pazar geziyorum. Organik marketleri alt üst ediyorum. Çiftlikleri geziyorum...

ve böylelikle en azından kendimi tatmin ediyorum :)

Çok organik oldu Simsim... Çikolata paketlerine anlamsız bakışlar atıyor, hala çikolata ve şekersiz takılmaktayız :)

Ona özel organik un ve organik esmer şekerden kek ve kurabiyeler yapıyorum, bayılıyor!

Bu zamana kadar neler yaptım, neler ettim...

Sebze ve meyveleri organik pazardan ya da bahçeleri olan tanıdıklarımdan aldım, yedirdim.
Her büyük markette bulunun organik bal, pekmez, kuru üzüm, dut kurusu, yumurtalara abone oldum.

Damacanalardaki BPA'lara yakınıma bayi açması için ısrarla taciz ettiğim Taşkesti su ile 'bye bye' dedik. Yemekleri bu su ile yaptım ama yine de Simre'nin içme suyunu cam şişeli sulardan verdim. BPA biberon ve damacanalar'ın neden olduğu hastalıklar göz ardı edilemeyecek düzeyde. İlgili haberi okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Öyle ki anne karnındaki bebeğin testis gelişimini bile bozma riski var!!! Bi de direk içen bebeği düşünün... BPA'yı ciddiye alın, plastikten uzak durun....

Ek gıdalarla tanışırken kefir mayaladım, kefirle tanıştırdım (pek sevmedi) ama inat ettim 1 yaşına kadar faydasını az da olsa almıştır.

Süt olarak da cam şişedeki günlük sütler gayet güzel yoğurt yapmak ve içirmek için. Ayrıca Pınar'ın organik küçük sütleri elimizde dolaşmaktayız.

18 aylık olduk, ipleri biraz gevşettim, organik pazara gitmiyorum ama direk fayda aldığı yumurta, ceviz, tereyağ, pekmezi hala organik alıyorum.

Tavuğu da Çatalca'da bir çiftlikten getirtiyorum, organik olduğunu pişiriken kolaylıkla anlayabiliyorsunuz :)

Ceviz boğazına takılır diye yediremediğim zamanlarda keten tohumu yağı takviye yaptım, omega 3 bakımından 1 avuç cevize eşdeğer..

Onu 'pufff' diye şişirecek bol şekerli muhallebi, çikolata, hamur işleri ve kızartmalar ile tanışacağına herşeyin organiği ve az şekerlisi ile beslendi.

Kemik gelişimi çok iyi. Minyon, ufak tefek.. Zayıf diyenlere tavsiyem 'Simsim'le 1 gün geçirin' :)

Kendisi Organik olduğu kadar da hiperaktif!!

Demirlere zıplayıp tutunup sallanan, kaydırağa ters tarafından tırmanan, salıncakta ayakta sallanan ve oto koltuğundan pıt diye çıkıp beni şok eden bir enerjiye sahip :)

Anne ve babası gibi kıkırdayan, gözlerinin içi gülen Simsim; istediği yapılmadığı anda da yeşeren ve kendini uzaktan da belli eden fena bir damara sahip!!! Ha bir de Km'lerce öteden duyulan çığlıklara :))))

15.8.11

A be kaynana! :)

Şimdiye kadar kafamdan kalbimden ellerime uzanan yoldan geçenler dışında 1 şey yazmadım ama hoşuma giden kısacık bi hikayeyi paylaşmak istedim bugün :)

Güncel boşanma davalarında adı sıkça geçen kız annesi ya da erkek annesi nam-ı diğer 'kaynana' ile ilgili minicik bir hikaye...

Gözlemlerimce;

Kız annesinin derdi; 'kızının değerini bilsin, kocası onu üzmesin' yeter! İstisnalar yok mu? Tabiki var... Kızını dolduran, damada karışan, çok konuşan...

Oğlan annesinin derdi ise 'kendi değeri bilinsin, kendi mutlu olsun'... Aslında oğlu, evde eziyet çekiyor olabilir, belki de karısından işkence görüyordur ama olsun kaynananın istekleri göz ardı edilmiyorsa problem yok :)

Kısacası erkek, kız annesi için; 'kızının kocası' işte o kadar...

ama kız, erkek annesi için, oğlunun karısından ziyade 'anneye gelin'dir

İşte 1 oğlu ve 1 kızı olan annenin dilinden dökülenler ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi :)

---

Kaynana Gözüyle


İki yaşlı kadın yolda karşılaşır. Hal-hatır sorarlar:

 
- Kızınız nasıl iyi mi?

 
- Ay sorma. Kızım o kadar rahat ki. Kocası sıcak sudan soğuk suya elini sokturmuyor. Hatta kahvaltıyı bile kocası yatağına götürüyor. Avrupa gezileri altınlar mücevherler. Para bol durumları çok iyi.




- Çok iyi maşallah! Peki oğlunuz nasıl?

 
- Ah ah! Hiç sorma! Öyle pasaklı bir kadına düştü ki kahvaltıyı oğlum hazırlıyor. Üstelik gelinin yatağına götürüyor. Daha neler canım Avrupa gezileri altınlar mücevherler. Para yetiştiremiyor. Yazık oldu oğluma!









14.8.11

go on möööööööing :)

Ve kararlıydım sütümü kesicektim artık!

ama sonra sakinleştiğimde ve oturup düşündüğümde ve Simsim'in gülen yüzüyle karşılaştığımda hatayı kendimde aradım...

Bu hafta bütün gün ve akşam evdeydik.

Ondan aynı saatlerde yemek yemesini ve uyumasını bekleyen 'kurallı ve saatli anne' olarak ona bu hafta eğlence anlamında hiçbişey vermeyerek çok şey isterken bulmuştum kendimi yorgun geçen 16 ayın birikimiyle...

Halbuki o yazlığa gidip serbestçe gezmek, şımarıklık yapmak istiyordu ya da sokaklarda gezmek, gezmek, sallanmak, kedi kovalamak…

Ben onu dört duvar arasına kapatmıştım.

Ayrıca Allah'ın önce bana sonra benden Simre'ye nasip ettiği, uğruna çok gözyaşı döktüğüm ve ona ulaşmamdaki engelleri bir bir ortadan kadırdığım 'mis sütümü' neden keseyim ki bir hışımla!

Simsim’e baktım.

Ben ona kızar küsersem, git yanımdan dersem, mememi emme istemiyorum dersem, eeeee bıktım artık dersem olmaz ki!

O, Hayatta yapayalnız.

Tüm gün onu düştüğünde kaldıracak, arkasından koşacak, canı yandığında öpücek, sıcak yemeği soğusun diye üf üf yapacak tek kişi benim!

Onu ben dünyaya getirdim; bana sonsuz desteğini esirgemeyen Haso’ya birlikte Simsim’in o kocaman gözerini gördük Nisan 2010’da bize bakarken…

O günden beri, onun yaslandığı dağız biz!

Ömrünün sonuna kadar da öyle olacak da ‘ben yapamıyorum’ diye ağlayarak doktoru arayan anne arada beziyor ama hemen sonrasında silkelenip kendine geiyor.

Seni çok seviyorum bebeğim!!! J

Sütümü de kesmiyorum, benim keyfimle değil, Simsim’in canı ne zaman isterse, sütüm ne zaman biterse o zaman ‘bye bye’ diyeceğiz…


13.8.11

'yok ben yapamıyorum'!

Gece emzirmeyeli 4 gün geçti.

Sorun yok! Herkes halinden memnun ama ev bastı bizi...

Evde yeni bir yardımcı düzeni oturtmaya çalışmak, otoritesi, kuralları, şartları, işlerin sırası, Simre'nin nazı derken 'evde fazlaca vakit geçirdik'...

Geçtiğimiz haftalarda yazlıkta ananeyle 'laylaylom' günler geçiren Simsim'i, fena halde 'ev bastı'

Deniz, havuz, güneş, köpek, su birikintisi, hava, sivrisinek ve anane istiyor fena halde...

En son telefon konuşmalarında 'bla bla bla lo lo lo incilayyyyyyyy' diye beni şikayet ettiğini anlamam zor olmadı.

Çünkü konuşmanın hemen arkasından 'öğle uykusunu uyumama' eylemi başladı evde...

Kucağıma yapıştı, memede asılı kaldı!!!

Ben de inat ettim. 'Sen misin uyumayan, ben de seni emzirmiyorum, kendi kendine uyudun uyudun, hadi yat' diye yatağa bıraktım...

Ağladı...

Ağladıııııııııı...

Ağladı............

Yatağın parmaklıklarını kırdı!!!

İnat ettim almadım.

Uykusu var, kendi uykuya geçmeyi öğrensin dedim...

Susmadı, çok ağladı...

Bana gelmek istedi, ittim...

Didiştim, çocuk gibi kavga ettim.

Sonra ağlaya ağlaya doktoru aradım 'yok ben yapamıyorum' diye...

Gökhan Bey; Ne, nasıl derken başladım dökülmeye...

Be: 'bana yapıştı, emmeden uyumuyo, şimdi emse de uyumuyo, uykusu var gözünü kafasını kaşıyo, kucağımdan inmiyo, pat diye mememi açıyo başlıyo emmeye, kendime hiç vakit ayıramıyorum, bütün gün belimde taşır oldum, yok ben yapamıyorum, emzirmiycem istemiyorum, dokunmasın bana, yapamıyorum ben...'

G.M: 'Tamam karar sizin, önce bi 10 dk tek başına dışarı çık, sakinleş... Gece emzirmeyi keserek çok önemli bir şey başardın, öncelikle bunun için tebrik ederim seni, tamamen emzirmeyi kesmek içinse şu şu şu şunu yap ama bilki onun şu an korkuları oluşmaya başladı ve rahatlayacağı tek yer 'meme' dedi...

O anda söylediği cümleler arasından tek seçtiğim 'emzirmeyi kesmek için şunu al, bunu yap'tı...

9.8.11

Mememania ile son durumlar :)

Bugün kontrol ve aşılarımız için doktorumuzun yolunu tuttuk.

Yine beni yorgun gördüğünü söyeyen Gökhan Mamur'a 'böyle demeyin, daha da çöküyorum, bana moral verin, iyisin diyin' yani resmen kandırın beni derken buldum kendimi!?!

Soluk yüzüm, uykusuz gözlerim ve yenmiş dudaklarım göze batıyor.

Halbuki iyice sararttığım ve şekillendirdiğim saçlarımla, yüksek ökçeli ayakkabılarım ve bakımlı tırnaklarım niye yetmiyor 'iyi gibi gözükmeme'! :)

'yorgun'luğumun altında yatan gizli gerçeğe yani 'yatamamaya' ulaştık konuşa konuşa...

Simsim'in 'mememania' durumundan bahsetmiştim.

Geceleri de tam gaz 'aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa' diye bir ses ve 'emzir beni' diye bakan gözler ve 'inek' modunda ben, ertesi gün 'inek' gibi bakan yine ben :)

Kime anlatsam; 'hımm meme aldığı için böyle, memeyi kes düzelir' tavsiyeleri alırken, sütümü Allah'ın bana ve Simsim'e sunduğu en harika nimet olarak görürken ve sütüm de varken asla kesmeyi düşünmedim...

ama doktorumuza anlattığımda ve gayet net bir şekilde 'geceleri emzirmeyi kes' şeklinde verdiği talimatla 'geceleri emzirmeyi kestim' büyük 1 zevkle :)

Çünkü denildiği gibi Simsim'i tamamen sütten kesmiş olmayacaktım, sadece 'artık geceleri beslenmeye ihtiyaç duymadığından' gece beslenmeyi rutinimizden kaldırmış olacaktım.

ve bunu da başardık.

Gökhan Mamur önerisi; kararlılık ve sabırla amacına ulaştı.

Simsim; geceleri saat başı uyanmıyor 2-3 kez uyansa da 'hadi yat kızım' diye yanına gittiğimde 'paaaaaat' kendini yatağa geri atarak uykusuna devam ediyor...

Gözlerim daha az yorgun bakıyor, evde gecelerimiz kabus olmaktan çıktı, uyku uyuyabiliyoruz, tabiki derin ve kesintisiz uyku değil bizim uykuarımız; çocuklu olmanın en güzel hediyesi 'kesik kesik uykular' bizimkisi :)

23.7.11

'Simre, uyandın mı?'

Simsim de oynamak için kendinden büyük arkadaşlar seçiyor annesi gibi...

Yaşıt arkadaşları da varken, kendinden büyüklerin hareketleri, oyunları onu daha çok cezbediyor! :)

Simre'yi yalnız başına bırakarak Avustralya'ya giden komşumuzun kızı döndü...

Şimdi her sabah kapımızı çalarak Simsim'i oyuna davet ediyor!

Ablamla telefonla konuşurken 'Simre'nin sesi niye çıkmıyor hiç' dediğinde 'arkadaşına gitti, oyun oynuyolar' diye verdiğim yanıt ablamın hayalinde Simre'den en fazla 2-3 yaş büyük bir komşu kızı vardı :)

Bu hafta ablam Simre'yi evde bulamadı; hep arkadaşında, hep arkadaşında!!!

Geçen gün de 'ay bi dakka, arkadaşı geldi almaya' diyince 'küçücük çocuk mu almaya geldi, merdivenlerden düşmesin, sen bıraksana' diye panikledi ablam :))

Halbuki Simre'nin arkadaşı, aslında benim arkadaşım!!! :)) Simre arkadaşımı da çaldı sonunda!! :)

Simrecik; her sabah kahvaltısını edip banyosunu yaptıktan sonra giyiniyor ve arkadaşı Sinem'e gidiyor ya da birlikte sokağa çıkıyorlar iki çıtır :)

Bu aralar insanları çok seçiyor, herkese gitmiyor, kucağa alırlarsa basıyor çığlığı ama bu arkadaşını çok seviyor!!

Hatta eve geldiğinde arkadaşına sarılıyor ve bana gelmiyor!!!

Daha çok gezmek, daha çok oyun oynamak istiyor!!!

Arkasından ağlıyor, tepiniyor!

Arkadaşı tatile gitti... Tatilden her gün mesaj atıyor ya facebook'tan ya telefondan!

'Simre geliyorum, Simre bekle beni, Simre uyudun mu, uyandın mı?, Simre bana iyi yolculuklar öpücüğü verir misin, Simre, Simre...'

Simre her ne kadar bu mesajlara cevap veremese de biliyorum 4 gözle bekliyor arkadaşını!!

Ay kıskanıyorum!!!!! :)

22.7.11

Terliksi-simsim :)

Evdeki terliklerin bir teki orda bir teki burda!

Simsim sürekli; bi eliyle bi yere tutunup benim terliklerimi giyme çabasında!

Tek ayak ve genellikle ters ayağıyla yürümeye çalışıyor!

Bunu yaparken de 'başarı' sırıtkanlığıyla bize bakıyor :)

Eğer terlik ayağından çıkarsa, hele bi de ters dönerse 'çığlık' basılıyor!

Sonra itinayla düz çevrilip yine yanlış ayağa giyiliyor ve bütün ev o tek ayaktaki terlikle dolaşılıyor!

Yeni işimiz bu...

En fenası da alışveriş merkezlerindeki ayakkabı mağazalarında topuklu ayakkabı giymeye çalışması!

Hemen bi plaj sandaleti veriyolar giysin diye ama nafile!

O en topuklusunu, en afillisini seçiyor ve giyiyo yine tekini!

Ben 2 sene sonra halimizi düşünemiyorum!

Bekleyin bizi şık, taşlı, güzel terlikler tek tek o minik ayağımıza o koca terlikleri giyicez...

Yoksa Külkedisi Sindirella mı oldu benim kızım? Halbuki kötü kardeşlerle görüştürmüyorum ama :)))

Kardeş kaç para bu 'huzur'?!? :)

Parayla 'huzur'un satın alınabildiğini Capacity'nin içinde saati 15 TL'ye Simre'yi oyun parkına bırakıp da tek başıma kahve içtiğimde öğrenmiştim!

Şimdi daha büyük 'huzur' aldım.

Bedavası etrafta çok olan ama para verip aldığım 'huzur'; Tamuna sayesinde elimizin altında!

15 ay sonra hakettim, hakettik!

Harika ötesi organik Simsim'imizi kocaman ettik! Yorulduk!

Bu süre içinde hiç 'romantik yemeklerimiz' olmadı!

Başbaşa kahve içemedik!

Çakırkeyif olamadım umarsız!

Bacaklarımı toplayıp oturamadım ya da yatamadım gözümü tavana dikip boş boş!

Motor aldık, kullanamadım!

Arabada gaza yüklenip makas atamadım!

ama artık mülayim, sakin, temkinli, gözü 4 dönen 7/24 annelik mesaim azaldı!

ve sonunda akşamları Simsim'i uyurken evde bırakıp motorla gezebilir olduk!

Ben Simsim'siz kuaföre gider, alışveriş yapar ve kabinde kıyafet deneyebilir oldum!

Yapamadıklarımı yapabilir oldum!

Mutfakta harikalar yaratmaktayım!

Seviyorum tezgahımı, fırınımı, kek kalıplarımı!

Ben bana ne zaman hoşgeldim biliyo musunuz?

Deep freeze'imi doldurabilmeye başladığım gün 'hoşgeldiğimi' anladım :)

Uykularım hala 'kayıp' emzirmeye devam ettiğim için...

ama yakında bu da geçicek!

Herşey Simsim için! Her-Şey Simsim için diye bağırasım var!

Helal olsun sana uykum da, sütüm de, maddi - manevi tüm varlığım da!!!


(bu arada yollarda beyaz 3 tekerlekli enteresan bir motorsiklet görürseniz; biziz! Simsim'siz geziyoruz ama yine 'rockstar' ilgisi görmeye devam ediyoruz; Simsim'i sevmeye gelenler kadar motorumuza bakmaya gelenler de sırada :))

Hoşgeldim! :)

Neden mi hoşgeldim?

Çünkü kendime geldim :)

Nerdeydim? Yoğun tek başına solo bebek bakma, büyütme, geliştirme ve sevme üzerine enerji tüketmekteydim! :)

Her gören 'gülen gözlerin solmuş'la başlayan şiirler yazar olmuştu...

Artık toparlandım, kendime geldim...

Gözlerim parlıyor'un yanısıra 'çenem düştü' yine...

O herkesin hem çok güldüğü, hem de geyik bulduğu 'zeki, çevik ve ahlaklı' esprilerim geri döndü! :)

Yine enerji doluyum!

'Kıprıs'a gittim geldim, 'olur' sandım 'Olmadı'

Marşa bastım yine tutukluk yaptım.

Sonra çareyi arabayı değiştirmekte buldum..

Artık değişik, enerjik ve iyiyim! :))

Çişim var 'şırrrrrrrrrr' :)

Simsim 15 aylık oldu!

1 aydır da bezini çıkarıp çişini 'şırrrr' şeklinde yapmakta...

Doktorumuza göre henüz erken olduğundan üstüne düşmedim...

ama 1 aydır inat şeklinde bez çıkıyor ve hemen peşinden çiş geliyor!

Şırrrrrrr ve sonra şıp şıp!

O şıp şıp ne mi? Çişi yaptıktan sonra bulunduğu yerde ayaklarıyla çıkarttığı ses :))

Herşeyi 100 kere düşündüğümüz için 'lazımlık' konusunda karar veremedik nasılsa erken diye...

ama bu aralar gözüme soka soka 'bez istemiyorum ve çişimi yapıcak 1 yer göstersen diyorum' şeklinde mesaj alıyorum :)

Ben de 'mesaj alındı' dedim ve bu sabah yine bezini çıkardığı bi anda aldım tuvalete oturttum...

Gülmeye başladı ve 'şırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr' arkasından tekrar kahkaha :)

Popoyu sildik ve sifonu çektik!

Büyük iş başardık!

Büyüdük!

İş yaptık!

Başardık!

:)

Simre'nin PIT öpücüğü!! :)

Babası Simsim'e aşık, Simsim babasına!

Ben ise kullanılmaktayım çok fena!

Meme gerekiyosa, altı pisse ve ayakkabılar elde gezme isteniyosa adres 'anne'

Baba'ysa sadece 'baba' olduğundan 'baba'...

Yani istediği 1 şey yok! Sadece 'babası' işte...

Erken gelmeye başladığı günden beri çok mutlu! Uyku saatinden önce babasına tüm marifetleri gösterecek zaman bulabiliyor!

Babası çok sesli bi motor aldı.

İşe onunla gidip geliyor. Vınn vınnn sesini duyduğu anda balkona koşup 'baba baba' diyip sarkıyor!

Ha arada yanlış zamanlarda kebapçı motorlarına da heveslendiği olmuyor değil :)

Babası da artık başı yukarda, gözü camda giriyor sokağa! :)

Aralarındaki 'aşkı' kıskanıyorum!!!

PIT diye de bi öpücük kondurmuyo mu babasının dudağına!!

Bana da PIT diye öpücük veriyo ama ne zaman!?!

Kafama vurduğu zaman ya da 'hart' diye ısırdığı zaman bağırdığımda sakin sessiz ve o yumuşak PIT öpücüğünden konduruyo dudağıma :)

Aşkını ticarete döktü Haso...

Benim güzel adımla iş yapmamasını ayrı kıskanıyorum!!!

Tamam kızımın adı da güzel ama benimki daha güzel, hem bizim de aramızda 'aşk' var! Hem de aşktan aşk doğuracak kadar büyük 'aşk'!

ama Sitare'li fikirlerle gelmedi hiç eve...

Simre Mücevher, Simre'nin uğuruyla Döviz Bürosu ve Simre'nin eliyle Nakış işleri...

Daha da projeleri var da ben açıklamıyım gerçekleşene kadar :)

12.7.11

Mememania! :)

Ama o serum, ah o serum!

Ben bilseydim sütümü böyle arttırırsın, seni almaz mıydım doğum yaptığımın ertesi günü :)

Eve gittim, şakır şakır sütler damlıyor!

Simsim'de bir bayram havası!

Ben memnundum süt durumumuzdan, bu kadar artması şaşkın etti Simsim'i!

Zaten memeye düşkün!

Şimdi mememania oldu!

Gece memede, gündüz memede!

Ay havalar sıcak annenin sinirler tepesinde! :)

Simsim 'git' dedikçe, komalardan komalara giriyor!

Odadan odaya kaçtıkça kapıları tırmalıyor 'anneaaaaaaaa' diye :)

Serum'un içine ne kattın doktor? Mememania kazandık bir tane! :=)

Delirip de doktorumuz Gökhan Mamur'u aradığımda;

'Size yolluyorum, bi hafta geri iade almıyorum' dediğimde... Durumum karşı taraftan anlaşılmış ve sakin olun telkinleri gelmişti hemen :)

'Ben ne yapıyım, vermezsem kafasını yerlere vuruyor o da olmazsa güzelim burnuma kafa atıyor' Kızınca daha çok yapıyor, kızmazsam da kızmıyorum diye daha çok yapmasın?

Küfür etmem, 3 harfli kaka bile demem bilen bilir de;
Bu iş bariz; 3 ucu ...'lu değnek! :)))

Hatta yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal olanından!!!

Sonra başka şeylerle oyalayıp, 'canım canım' diyerek kafa atmamasını, sakinleşmesini sağlamayı denemeye başladık.

Evde sahte 'canım canım' sesleri yükselirken, Simsim'in sessizce o güzel boynunu uzatıp da muuuu diye minik 1 öpücük vermesiyle kendi halimize gülüveriyoruz! :)

Hastanelik! :)

Ben yorgun olmasam yorgunum demem!

Hasta olmasam da 'hastayım' diyip yatmam!

Çocukluğumdan beri 40 derece ateşim olsa, yataktan fırlar bahçede oynardım :)

Yani yorgunum demiştim ya geçtiğimiz yazılarımdan birinde...

Hemen arkasından Kıbrıs tatili yaptık ya!

İşte ben Kıbrıs'a uçacağımız sabaha karşı fenalaştım, üşüme, titreme, mide bulantısı...

Sonra yaklaşık 2 gündür sürekli yemek yemeyi unuttuğumu hatırladım...

İnat ettim, gidicem Kıbrıs'a!

Çaktırmadım Haso'ya!

Ablam anladı tabi görünce yüzüm bembeyaz, serilmişim havaalanında koltuklarda :)

Zar zor, inat bi şekilde Kıbrıs'a ayak bastık ki gene geldiler bana...

Ordaki düzenli yemeği biraz yadırgasa da midem, son günlerde toparlandım...

ve İstanbul'a dönüş...

Başta yemek düzenini ablamın ve Haso'nun ısrarlarıyla devam ettirmeye çalışsam da sonradan gene bozuldu!

Yine unuttum yemek yemeyi ve yine geceleri komalarım başladı.

En son da geçen haftalarda 'doktora gitmicem' inadıma rağmen hastanede az biraz konakladım!

Serumlandım, geldim. Şimdi belli bi düzen var. Yemek var. Az az dinlenme var. Teşekkürler Haso'm :)

Organik anne kazandı!

Bebek dostu hastanede doğum yaptım.

Beslenme dostu okula vericem Simsim'i! :)

Yaa gördünüz mü?

Simsim'i organik beslemem, şekeri hiç tattırmamam, muhallebilerle şişirmememin boşuna olduğunu; nasılsa okulda hamburger ve cipsle tanışacağını iddia edenler!!!

Okullarda cips, hamburger ve cola yasaklandı!!!

Ben facebook'ta Jamie's Food Revolution serilerini paylaştıkça bana 'deli' gözüyle bakanlar oluyordu biliyorum!

Hani nasılsa okula başladığında hamburger ve kolaya ulaşacağı dakika için heyecanla sırasını bekleyenlerden olacaktı ya!!!

Jamie'nin paylaştığım videolarında Amerika'da sağlıksız beslenen çocukların sebzelerin bile ismini bilemez hale geldiğini izledikçe anne ve baba olarak  nefretle dolduk patates kızartmasına, hamburgere!

Öyle ki okullardaki çocuklara patatesi gösterdiğinde 'patates' diyemez ama kızartmasını gösterdiğinde 'aaa patates' diyen yeni nesil çok gururlandırdı bizi!!!

Artık Türkiye'deki okullarda 'devrim' var!

ve bizim düzenimize gülen, 'ha ha ha istediğin kadar o tatları tattırma nasılsa yiyecek' diyenler, doğar doğmaz şekerli su ile beslemeye niyetlenenler de artık bu devrime isteyerek ya da istemeyerek ayak uyduracaklar...

Zaten adım adım benim arkamdan gelin, güncel Tıp bilgileri de beni desteklerken, beni destekleyemeyen
sizlere çooook güzel yol açtım ben...

Sağlıklı, organik, özverili, biraz zor ama TEK BAŞINA çocuk yetiştirmenin püf noktalarını verdim, kolaysa siz de bu yolda gidin :)

20.6.11

Mesafesiz Kızım! :)

Kedi, köpek ve çocuk sevgisinden bahsetmiştim ya!

Artık abartma durumundayız...

Kediler elimizi yalarken kıkırdıyoruz, hatta iyice yalasın diye yiyecek parçaları istiyoruz anneden ki daha yakın temas olsun!

Sokakta gördüğümüz çocukları, caddenin ortasında karşıdan karşıya geçerken de denk gelsek durdurup sarılıyoruz ve sırtını sıvazlıyoruz 'pat pat'...

Arabalar korna çalmayı unutuyor, kendinden büyük kızlara sarılan minik Simsim'i görünce...

Yolda durup kameraya çekiyorlar, n'olur fotoğrafımızı çekin diyorlar!

Allah nazardan saklasın ama durumlar böyle...

Hiç mesafesi yok...

Aynı annesi, babası gibi!

Ben de insanları ayırmadan içten sarılırım, bağrıma basarım... Hele Haso; selam verdiğinin 2. dakkasında el ele, omuz omuzadır!

Canım kızım;

Çok tatlısın, böyle içten sarılman içimizi eritiyor!

Böyle sevgi dolu, mutlu bi çocuk yetiştirdiğimiz için kendimizle gurur duyuyoruz ciddi ciddi! :)

ama yani yolun ortasında 5 dakika sarılarak zorla tuttuğun çocuklar senden kaçmak isterken Elmyra gibi iyice sıkman hoş olmuyor ki :)

Bir de bizim gibi çok mesafesiz olmanı da istemiyorum açıkçası!

Biraz da burnu büyük ol, insan ayır valla! Biz ayırmadığımız, ayıklamadığımız için hadsizlikler gördük çok!!
Seviyorum seni bebem! Ben, Baban, İstanbul ve hatta Kıbrıs sana hayran!

Seni sevmeyen Ölsün!

4.6.11

Kıprıs Güzeli! :)

Yaz; 'geldim' demeden biz onu herkesten önce yakalamak için Kıprıs'a postaladık kendimizi!!

Biraz 'dinlenmek, 3 öğün yemek yiyebilme zevkine varmak, stres atmak ve deniz - güneş - kum isimli 3üz sevgililerime erkenden kavuşabilmek' için :)

Gitmeden önce Simre'nin doktor amcasına 'nasıl olur' dediğimizde, 'süper olur' cevabını alır almaz başladım bavul hazırlamaya!

Ama o ne bavul!

Hazırla hazırla bitmedi...

Bişey unutma ihtimali kabuslarım oldu!

En sonunda bi baktım Simre'nin tüm yazlık kıyafetleri bavulda!

Bebek arabası, bavullar, havuz, swim trainer simit derken oldukça yüklü bi şekilde havaalanına vardık ve teyzemizle buluştuk..

Biletler vs. derken, babamızdan aldığımız için kağıdı yetmedi, bir de üstüne kendisini görmek istediler!

Tabi bu durumda Haso, pek bi mutlu oldu...

'bak gördün mü, benden izinsiz hiç bi yere gidemezsiniz' böbürlenmeleri eşliğinde, hüzünlü bir veda sahnesi ile ülkeden çıkışımızı gerçekleştirdik...

Uçak yolculuğumuz süper geçti! Binmeden önce 'meme'si gelen kızım, biner binmez emerek uyudu ve uçak inişe geçtiği sıralarda ancak uyandı...

Esas zorlu olan Kıbrıs Ercan havaalanından otele transferdi çünkü Simsim uykusunu almış, enerji depolamışken ben mide bulantılarım, yemek yemeyi unuttuğum günlerden kalma halsizliğimle bitik haldeydim!

Onun için transfer de oldukça zevkliydi ama ablam da ben de 'koltuklara serilmiş haldeydik' :)

Su olan heryer Simsim'in cenneti! Havuz, deniz, su birikintileri, küvet...

Tatilimiz gerçekten de doktorumuzun dediği gibi süper geçti!

Güneş kremimiz, burada çok zor bulunan, hatta bizim de Avustralya'dan getirttiğimiz Blue Lizard Simsim'i korurken, ablam da beni yedirmek ve uyutmak üzere korumaya almıştı :)

Bu tatilden en karlı çıkan Simsim oldu!

Kıprıs'ı birbirine kattı!

Ben de yemek yiyip Simsim'i uyutma seanslarına katılmadığımdan dinlenmiş oldum.

Güneş görmemiş tenimizi bi güzel yaktık Coz Coz sesleri eşliğinde...

Ablam da Simsim'le geçirilen haftayı yakinen görünce halime acır; 'vah vah' sesleri eşliğinde tüm sorumluluğumu üstlenir oldu. Ama tatil yapmış oldu mu? Bilemedim :)

30.5.11

Bugün ne yedim?!?

Geçtiğimiz ay Simsim'in koşturmaları, onu besleme, giydirme, uyutma,  babamın hastalığı ve işle ilgili gelişmeler 'yemek yemeyi unutturdu'!

Günü kahvaltı dahil, yemek yemeden kapattıığımı gece yattığımda 'bugün ne yedim' diye düşündüğümde hatırladım!

Haftasonları Simsim'le Haso'nun ilgilendiği ya da uyuduğu zamanlarda dışarda yediğimiz yemekler dışında tüm hafta aç gezdiğimi farkına vardığımda midem artık alarm çalmaya başlamıştı bile!

Hamileliğimin ilk aylarında mide bulantısından yemek yiyemediğim günlerdeki gibi sürekli kusuyodum ve mide bulantısından gün içinde bayılacak gibi oluyordum..

İnsan yemek yemeği unutur mu demeyin. Kendini organik bebek'e adayınca bal gibi unutuyormuş!

Ne yedi, saat kaçta yedi, onu da yedi mi, eksik var mı, kakasını yaptı mı, nasıl yaptı gibi sorular beynimi yorarken yemeği hatırlamaya izin vermiyor.

Bir de açıkçası organik sebzeli faydalı yemekler, koyun etleri, tahıllı yiyecekler derken yeme zevkim de kalmadı! :)

Ben koyun eti yemem ki!!! Hatta elleyemem bile, piştiği yerden hızlı adım uzaklaşırım!! Ama hormonsuz ve katkısız Türk malı koyunlar Simsim'e faydalıyken mıncık mıncık mıncıklıyorum koyun etlerini!?!

Açım!

ve bu durumu Haso'dan sonra ablam farkettiğinde midem sırtıma yapışmış, Simre'nin peşinden koşarken elim ayağım titriyordu!

Ablam, halime acıdı da hemen bir Kıprıs tatili ayarlandı; hazır yemek, hazır tatil, az simsim, çok uyku :)

27.5.11

Doğuma gider iken aldı da 1 yağmur! :)

Doğuma giderken götürmeniz gerekenlerin 'bence'sini paylaşmak isterim ki sizlere ufak da olsa 1 fikir versin :)

İşte geçen sene edindiğim tecrübemden kalanlar...

Çantamın kişisel kısmını 32. haftada hazırlamıştım.

Bebeğe gerekli olan hastane çıkış setlerini ise sona bırakmıştım ve 36. haftada ani bir doğum sancısıyla evden sürünerek çantamı alırken bebek kıyafetlerini de çekmeceden bir hışımla toparlamak zorunda kalmıştım.

O yüzden bence siz çantanızın her ayrıntısını en geç 32. haftada hazırlayın!

Ben Memorial Hastanesi'nde doğum yaptım. Yanıma alıp da, hastanenin tedarik ettiği ve çantamdan alıp da kullanmama gerek kalmayan bir sürü şey oldu..

Diğer hastaneler size ne sağlar, ne sağlamaz bilemiyorum en güzeli doğum öncesi gidip öğrenmek...

Götürüp pişman olduklarım, götürmeyip pişman olduklarımı eleyerek, şimdi doğursam neler götürürdüm listesi hazırladım hem de hangi marka ve mağazadan alacağınıza kadar :)

Çantanızı bölüm bölüm düzenleyin ve bence iki küçük çanta hazırlamanızda fayda var.

Çünkü o an çantanıza müdahale edemeyecek durumda oluyorsunuz ve sizinle olanlara teslim ediyorsunuz. Onlar da bebeğin o'su, şu'su nerde diye ararken sizin eşyalarınız birbirine giriyor ya da tam tersi sizin bir şeyinizi ararlarken bebeğinkiler karışıyor...

Kendiniz için:
- Kişisel kozmetikleriniz (roll-on, parfüm, makyaj malz., doğum sonrası kıpkırmızı olan ve kuruyan cildinize nemlendiriniz, dudak nemlendiriciniz, şampuan, saç kremi, vücut jeli)
- Lens kullanıyorsanız lens kutusu, lens solüsyonu
- Diş Macunu, diş fırçası
- Tarak, toka ve yatarken halinize bakabileceğiniz ufak 1 ayna :) (Hastanede kuaför var, gelip sizi toparlayabiliyor ama ben tercih etmedim kendimi oluruma bıraktım :)
- Emzirme sütyeni (ilk emzirme ile oluşan göğüs ucu yaralarından ve acısından pek kullanacak haliniz olmuyor ama çıkarken gerekli olabiliyor)
- Göğüs kısmı düğmeli gecelik,sabahlık (adeti size ve kaç gece kalacağınıza bağlı), ben pijama tavsiye etmem çünkü sezeryan da olsa normal doğum da olsa pansuman oluyorsunuz, kanamanız oluyor)
- Kullan at çamaşırlar (Watson's'dan ve e-bebek'ten almıştım) sadece çıkarken giymek için normal çamaşır götürün.
- Çıkarken giyeceğiniz spor kıyafetler (göbeğiniz hala bebek varmış 6-7 aylık hamile gibi olduğundan ona göre bol kıyafetler)
- Sizin için Ped, bebek bezi ve ıslak mendil hastanede veriyorlar ama siz yine de çıkarken de ihtiyacınız olacağını düşünerek az sayıda yanınıza alın.

- Hastanede süt gelmesi için humana still-tea veriyorlar ama siz yine de yanınızda götürün bol bol için sütünüz bol olsun :)

Bebek için:
- Hastane çıkış seti ya da siz kendiniz set yapın çünkü bazı setler çok kullanışsız olabiliyor (şapka, eldiven, çorap, mevsimine göre mothercare yeni doğan bacaksız atlet tulum, üzerine de uzun kollu penye tulum ve penye yelek, peluş olmayan battaniye, peluşlar bebeğe alerji yapabilir) Bebek kusabilir, yapışkan kakası bulaşabilir ihtimallerini düşünerek adetleri ayarlayın..
- Arabada giderken yatıracağınız ve hastaneden çıkarken de taşımanıza yardımcı olacak ana kucağı yani oto koltuğu (biz maclaren bebek arabası ile uyumlu maclaren oto koltuğunu götürmüştük de bebek içinde emanet gibi kalıyor, daha önce hiç bebek oturtmadığınız için de öyle bakakalıyorsunuz, biz daha sonradan aldık ama bence siz hemen bel destek minderi alın. Ayrıca koltuk kumaşları terletiyor, yaz ayları için havlu kılıf da almanız tavsiyem..
- Eğer ıslak mendil kullanacaksanız kesinlik Unibaby yeni doğan ıslak mendil kullanmalısınız çünkü sadece su içeren ve kanserojen maddeler içermeyen tek marka...
-

Yeni 'baba' olacaklara mesaj var :)

Hamilesiniz, doğuma yaklaştıkça heyecan dorukta..

Ve kafalarda büyüüük 1 soru işareti; 'doğuma giderken yanımda neler götürücem?'

Geçen sene bu zamanlarda forumlardan, bebek doktorumuz Gökhan Mamur'un internet sitesinden okuya okuya hazırladığım çantayı bir sonraki yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum ki derdinize derman olayım :) ama ondan önce babaların çantasından bahsedelim :)

bebekdoktorum.com 'da Hastane için çanta hazırlık listesi anne, baba ve bebek için ayrı ayrı belirtilmiş. Hiçbir yerde yazmayan, kimsenin dilinde olmayan en önemli ayrıntı Gökhan Mamur tarafından yakalanmış; 'babadan anneye bir hediye' :)

Kimsenin dile getirmediği bu ayrıntı aslında o kadar önemli ki!

Çünkü doğuma gidiyorsunuz sancılar içinde, doğuruyorsunuz zorluklarla ve kucağınıza alıp emzirme derdine düşüyorsunuz ama bu arada herkesin ilgi odağı yeni doğan bebek, onu görmeye gelenler, ona hediye getirenler...

Sizse; ağrılarınız, süt geldi gelmedi üzüntüleriniz, yeni doğan bebeğe alışma çabanız ve sudan çıkmış balık halinizle bir başınıza kalıveriyorsunuz...

Bu arada babadan ufak da olsa size gelecek olan bir hediye yani bebek kadar sizin de düşünüldüğünüzü ifade eden bir simge sizi çoooooooooook mutlu edecektir.

Babalara duyurula :))

23.5.11

Bebek mi o ki bebek arabasına binsin!

Ne zaman gülücek, ne zaman bakıcak, ne zaman yiyecek, ne zaman dönücek, oturucak, emeklicek, yürüyecek derken koşan 1 cücem var benim!

Hani alışveriş merkezi gezmeyi çok seven ana - kızdık ya biz!

Şimdi kabuslarım oldu bu gezmeler!?!

Çünkü bebek arabasını attık!

Binmek istemiyoruz!

Doğum gününden 10 gün sonra yürümeye başlayan Simsim, artık koşmaya, çocukları bizzat yakalamaya, kedilere yetişmeye ve köpekleri hırlatmaya başladı!!!

Ağzı açılmış ısırmak üzere olan bi köpek, pati atmak üzere olan kedi ve kaçan çocukların peşinden topluyorum Simsim'i :)

Alışveriş merkezlerine gittiğimizde paldır küldür mağazalara giriyoruz, oyuncaklarla oynayıp oynayıp yerine koyuyoruz!

Çocukların peşine takılıp, sarılıyoruz 40 yıllık arkadaş gibi :)

Hayranlarımızı peşimizden sürüklüyoruz!

Bu minyon yürüyen cüceyi görenler yolda bizi durdurup fotoğraf çektiriyor, konuşuyor ve birlikte vakit geçirmek istiyorlar :)

Manavdan meyve, fırından simit, baloncudan balon hediyeler alıyoruz. Para ödemeden geçiniyoruz :)

İnsanlara doğru sırıtarak koşunca erkek arkadaşını bırakan ablalar, eşini unutan abiler de kollarını açıp onu karşılıyor!

Anneannesinin dükkanına gittiğimizde, komşu dükkanların kapılarını açıp açıp ziyarete gidiyor...

Biri emlakçı, biri erkek kuaförü ve en sevdiği de bakkal...

Emlakçıda bilgisayar ve telefonlarla oynayıp sekreterlik yapıyor, erkek berberinde de berber koltuğuna oturuyor ve hemen önündeki lavaboda ellerini, yüzünü yıkayıp berber abileriyle oyunlar oynuyor :))

Benimle daha az temas, çevreyle daha çok vakit geçirme olunca benim işim kolaylaşıyor!

Artık herkesin elinde, eli heryerde hijyen sıfır :)

Sağlık sıhhatle yaşını dolduran bebeğimin mikroplarla tanışma vakti geldi, savulun mikroplar sizi elleyip, keşfedip, saçınızdan tutup sürüklemeye geliyoruz! :))

21.5.11

veeee 2nd Mother's Day'im :)

Her sene Mayıs ayını heyecanla bekliyorum.

Mayıs'ın 5'i Haso'nun doğum günü;
yani Etiler Doğa Şarküteri'nin önünde beni görmek, o anda bana en sevmediğim çikolata 'pikolata' hediye etmek :), hiç düşünmediğim 1 anda 'arnavut kızı, doğulu erkeği olmaz' kurallarını da yıkıp evlenmek, Simsim'e sahip olmak için, bizim için dünyaya geldiği gün :)


ve ikinci Pazar'ı da anneler günü!!! Bu sene de benim ikinci anneler günüm :)

ilk anneler günümle ilgili yazdıklarımı geri dönüp okudum da şimdi 'amaaaaaaaaan' diyorum...

İlk anneler günümü biraz buruk geçirmişim ama bundan sonrakilere önceden hazırlıklıyım :)

Burda, bazı forumlarda ve facebook'ta yazıyorum 'harika uyudu, şahane yedi, öyle yürüdü, böyle güldü, mutluyuz, süperiz'  diye...

Sonra da korkuyorum nazardan, gözden, sözden...

Anneler gününden bir gün önce Haso'ya sürpriz doğum günü organize ettim...

Dr. Bilal'i 18'ime girdiğimde annemlerin götürdüğü gece kulübünden beri takip ederim. Uludağ'a giderdik, orda da onu bulur giderdik...

Neden bilmem ama onun hoplayışı, zıplayışı, gülen yüzü çok eğlendiriyor beni belki de annemin saçlarına benzeyen saçlarının fönü :)))

Haso ve herşeyimize ortak iki çift arkadaşımızla birlikte Dr. Bilal'e gittik.

E tabi yaka iğnem Simsim'i buraya da götürecek değildim ya! :)

Doğumundan beri 3. kez Simsim'siz gece dışarı çıktık, anneannesine bıraktık (o da eğlencedeydi yani :)

ve ertesi gün de anneler günüydü ve canım kızım bana verebileceği ennn güzel hediyeyi verdi (öğlene kadar uyudu ve uyudum!!!)

Uzun zamandır saat başı uyanan cadı; anneler gününde uyudu ve beni mest etti! :)

Seni seviyorum yürüyen cücem benim!!!

17.5.11

Simsim bilgisayarımı yedi!

Bilgisayarım; babasına kameradan el sallamaya bayılan kızımın azizliğine uğradı!

Kızımcım; biliyosun ki bu kutunun içinden baban çıkıyo, sana el sallıyo... Niye paldır küldür yerlere atıyosun da ekranı perişan ediyosun :)

Ekranın bişeylerini bozmuş.

Telefondan bloga yazı girmeyi beceremedim, mesajı zor yazıyorum parmacıklarımla... Klavyemsiz yapamam ben!

30.4.11

Yorgunluğumun Niye - Neden - Nasıl'ı!

İyi gibi gözükmeye çalışıyorum.

Eskiden kuaförüm toparlardı beni.

Şimdi o bile yetmiyor sanırım gözlerim yorgun bakıyor!

Uzun zamandır kimle görüşsem; Enerjimi ve gülüşümü soruyor!

Lafı uzatan olursa hazır asker 2 damla gözyaşım bırakıveriyor kendini...

Adliyede karşılaştığım üniversite arkadaşlarım 'ne kadar yaşlanmışsın' diyor :)

Niye'si, neden'i ve nasıl'ının cevabı özetle şöyle;

-1 senedir uykusuzum.
Gündüz uykularına çok zor geçen, geçse de kısa süren ya da sokakta uyuyan bir bebeğim var. Gece ise en iyi ihtimalle 3-4 saatte bir uyanıyorum.

-Hiçbir şekilde yardım almadan tek başıma büyütüyorum.
Tamamen benim tercihim. Katkısız, hormonsuz ve organik bir bebeği emzik, mama, biberon, tuz ve şekersiz 1 yaşına getirebilmek için dışarıdan gelen yanlış yönlendirmelere kapadık kendimizi. Fikirlermize saygılı olmak, uygulamaya yardımcı olmak konularında yardım alamadık.

-Doğum yaptığım andan itibaren bitmeyen tatsızlıklar yaşandı.
Bebeğimin beslenmesi ile ilgili biz katı oldukça; çevremiz de kendi şartlarında katı oldular, kopukluklar ve tatsızlıklar oldu. Yaptıklarımı ve yapmak istemediklerimi televizyonlarda bangır bangır yineleyen doktorlar sayesinde, karşı çıkanların benden çok şey öğrendiklerinden eminim..

-Sağlık sıkıntıları ile moral ve beden olarak çöktüm.
Ben besinsiz ve enerjisiz kaldığımdan hiç olmadığım kadar grip oldum. Bebeğimin 6. ve 9. ayında babam ciddi rahatsızlıklar geçirdi hala da devam ediyor. Toplamda 2 hafta International ve Amerikan hastanesi koridorlarını arşınladık. Hem babamla ilgileneceğim hem bebeğimin ek gıda düzenini aksatmayacağım diye kendimi çok hırpaladım.

-Simsimi kimselere bırakamadık.
Başta gaz sıkıntısı (kolik) ve sonra uykuya geçme problemi yüzünden akşamları bırakıp da bir yerlere gidemedik. Toplamda benim ve Haso'nun doğum günü, evlilik yıldönümümüz ve arkadaşımız Dut'un doğum günü ve belki bir kaç kaçamak günle birlikte 6-7 akşam en fazla 2-3 saat bırakıp başbaşa gezmeye gittik. O anda da ağladı mı, uyudu mu diye aklımız hep Simsim'deydi..

Yani çalışıyor olduğumu hiç düşünemiyorum, öyle olsa tüm bunların altından kalkamazdım. Düşünsenize daha 'hadi bakın' biz gezmeye gidiyoruz diyebilecek cesareti bile bulamıyoruz kendimizde :)

Yorgunum ama 4'4'lük bebeğimizi içimize sine sine 1 yaşına getirdik eşimin erkek üstü yardımlarıyla! ve doktorumuzun desteğiyle :)

artık uyku problemimiz kalmadı, en kötü ihtimalle dışardayken bebek arabasında yürütmek çok işe yarıyor. Gaz sıkıntımız da yok... Oyunlar oynamaya bayılıyor..

Gereksiz kavga, tartışmalardan ziyade hastalıklardan nefes alabilirsek Simsim'in anne'den çok çok az ayrı vakit geçirmesi ile ilgili planlarım var :)

Belki biraz yorgun bakışlı oluverdim ama buna karşılık çok güzel bakan, sürekli gülen, enerji dolu, sağlıklı, zeki ve afacan bir kızım var!

Diyeceksiniz ki; aman bu kadar ince ince düşünmeye, bu kadar kimya laboratuvarında çalışırmış gibi yemekler yapıp kafa yormaya ne gerek var?

Ama maalesef öyle bir zamana doğdu ki bebeğim; ne doğru düzgün meyve, sebze var, ne de market raflarında işe yarar bir yiyecek!

Herşey cezbedici ama aslında herşey yokedici artık...

Çağımızın korkulu rüyası obezite, yeni nesli tehdit ediyor.

Beslenme yanlışlıkları beraberinde şeker hastalığı, kanser, MS gibi hastalıkları beraberinde getiriyor.

Varsın yorgun olayım, Haso'nun ve sevdiklerimin 2 güzel sözüyle toparlanıveririm! Ben kızımın temelini sağlam atayım da içim rahat olsun!

28.4.11

Çılgın Survivor!

Gündemi takip ediyoruz!

Çılgın projelerle çıldırırken, Survivor Nihat Doğan abimizle de ayakta kalma savaşı veriyoruz!

Bu harika örnek insanların döneminde yetişen kızcağzım da 'ÇILGIN SURVIVOR' oldu çıktı :)

Her kutunun içine giren, her yerden gülen bir kafa olarak çıkan, tırmanan ve sürünen bir 'cadı' var!

En son marifeti;

Mama sandalyesine tırmanarak çıkmak, üzerinde dönüp güzelce oturmak ve bacak bacak üstüne atarak gülümsemesi oldu...

Arkamı döndüğüm anda mama sandalyesinde bulduğumda; kendimden şüphe ettim...

Oturtmadım ki!

Ne zaman oturttum?

Oturttuysam neden kemerini bağlamadım ki derken yere indirdim...

Sonra gördüm ki, kendi kendine o yüksek mama sandalyesine çıkan ve bunu en az 10 - 15 kere yineleyen bir 'survivor'la karşı karşıyayım!

Evde huzur yok!

Genelde evde durmayı tercih etmiyoruz, en kötü ihtimalle kuaför ve alışveriş merkezlerini fethediyoruz.

Gezmeyi sevmem ve 20 günlükten beri arabama atıp gezmeye alıştırdığım kızımın da gezmeyi sevmesi değil sebep!

Esas sebep evdeki muhtemel kazalar...

Hem nasıl olsa oturup dinlenemiyorum, yan gelip yatamıyorum, uyutmaya çalışırken perişan oluyorum...

Sokaktaysa arabada veya bebek arabasında uykuya dalan bebeği kenara çekip kahve içmek var, tıka basa yemek yiyebilmek var ve hatta uyuklamak bile var :)

Evde sürekli tırmanıyoruz, her gün yeni bir yer yani yeni bir tehlike keşfediyoruz!

Mesela bir gün sehpanın üstüne çıkmış bana gülümserken yakaladığım Simsim, ertesi gün elinde alüminyum folyo, peçeteler, makarna paketini getiriveriyor salonun ortasına...

Henüz zeytinyağı koleksiyonuma ulaşabilmiş değil!

ama biliyorum, o dolabı da keşfedicek, elinde zeytinyağını dökerek geldiği günü de görücem!

Ben evdeyken çok yoruluyorum...

Bi anda herşey ortalıklara saçılıyor, her yer birbirine giriyor, sandalyelerin yerleri değişiyor, çamaşır sepeti mutfaktan çıkıyor, bi de yemek kırıntıları offff ...

O yüzden gezmeyi seviyoruz! Sevmek zorundayız! :)

Çok uyanık, çok fena, artık yürüyebildiğinden daha tehlikeli!

Evde huzurum yok desem yeri!

Sadece baba geldiği saatlerde 'simo'yu teslim ediyor ve evimi pek sever oluyorum...

Pat, yatasım geliyor...

O dağınık ev, biraz daha dağınık kalsın..

Huzur 'Haso'da, uyumak ve dinlenmek istiyorum :)

20.4.11

Elim çöpe gitmedi!

Bugün büyük gün!

Deep Freeze temizliği var!

Çok mutsuzum, üzgünüm...

Onları çöpe atmak zorunda kaldım. Kullanmaya kıyamadım ama şimdi naylon bir poşetin içindeler!

Dedim ki kullanmayayım, gün gelir biz evde olmayız; lazım olur dedim...

Nerdeeee?!

Yapışık ikizim Simsim'siz bir anım olmadı...

Olsa da biberonu kabul etmeyince, denemek için açtıklarımız da heba oldu ve bir daha denemedik...

Onları sakladım, tarihleri, miktarları ile özenle aldığım kaplarda buzluğun en harika köşesine koydum.

Dolabı açtıkça, sanki bir gün onları kaybedecekmişim, kullanırsam onlarsız yapayalnız kalacakmışım gibi bakıp durdum!

Kahvaltılarda buzluğa attıklarımdan mama yapmam gerektiği halde; emzirdim, onlara kıyamadım, kötü günlere sakladım...
 
ve gün geldi tarihleri geçti!
 
Elimde pompa, sabırla elde ettiğim sütlere kıyamadım, kıyamadım...
 
Kendi ellerimle çöpe attım caaaanım sütlerimi! :(

Öyle duygusal dakikalar yaşadım ki; o zar zor süt gelsin diye uğraştığım 40 gün geldi aklıma!

Yaşadıklarım; emzirmek, uyutmak vs.'den fırsat buldukça sütü sağmak için harcadığım vakit geldi aklıma!

ya sütüm kesilirse korkularıyla uyandığım her gün...

ya emmezse artık kenarda dursun diye buzluğa attıklarım...

Size çok bağlıymışım;

o kadar çok bağlıymışım ki, kullanamaya kıyamamaktan tarihlerinizi geçirdim :)

Ayakkabı zaferim! :)

Ayakkabısız ve tokasız prenses mi olur?

Ayakkabı dolabımız anneyle yarışır kıvamda...

Bizim aldıklarımız yetmedi, herkes de ayakkabı alıyor.

Ayakkabıları giydiriyorum ama daha evden çıkmadan yalınayak kalıyoruz!

E her yere ayakkabısız gidince 'vah vah, ayakkabısı yok kızın, bi ayakkabı alayım' fikri geliyor insanların aklına...

Uzun zamandır çektiğimiz bu sıkıntıya, kış zamanı uzun botlar alarak yarı çare buldum.

'Yarı çare' yani botları çıkarması daha uzun sürdüğü için ayakta ayakkabı kalma süresini uzattım ancak :)

Yaşına girmeden bi hafta önce kahkahalar atarak kendi kendine yürüme çalışması yapan sevgili kızım 'yürümek' için sokağa çıkmaya can atar oldu.

Bu derdini diliyle anlatamayınca camdan bakıp kedilere el sallamalar, ağlamalar ve sokak kapısının önüne gitmelerle 'dışarı çıkıp, kedilerin üstüne üstüne yürümek istiyorum anne' mesajını vemeye başladı.

Ben ne mi yaptım? Giydirdim montunu ve ayakkabılarını, babasının geleceği saatte ilk kez 'bebek arabası ve kangurusuz' sokağa çıktık 'elele yürüyerek! :)

Kedilere koştuk, koştuk!

Sonra bi de üstüne babanın gelişini görünce koptuk, bayıldık!

Sokak kedilerinden 1 farkımız yoktu, şimdi daha beteriz, iki büklüm anne ve kızı kedileri kovalama derdinde!

ama farketmeden bir savaş kazandım!

'AYAKKABI' ve mont giymenin sokağa inip, kedilerle oynamak anlamına geldiğini öğrendi birileri! :)

ve ertesi gün ne mi oldu?

Ayakkabıyı koyduğum dolabı görmüş.

Dolabı açmış.

Cırt, cırt seslerine doğru gittiğimde ayaklarını uzatmış, kapının önünde ayakkabılarını giymeye çalışırken buldum kendisini!

Hevesini kırmamak ve algıladığı 'ayakkabı' meselesinin doğru olduğunu pekiştirebilmek için hemen ayakkabılarını ve montunu giydirip sokağa çıktık...

Artık ayakkabı giymeyi 4 gözle bekleyen bir kızım var! :)))

15.4.11

Tokalaştıramadığım :)

Kızım var!

Renk renk tokalar alıyorum. Next accessories en sevdiğim mağaza!

ama ama ama kızım toka takmıyor!

Taktığım an elleri kafaya götürüyo ve büyük bir ustalıkla çıkarıveriyor tokayı ve hatta tokanın parçalarını!

Saçları gözlerini kapatır oldu, saçını toplayınca öyle yakışıyor ki!

Hatta Selin teyzesinin aldığı Gymboree tarzı kurdaleli tokasına hayranım ama?!? Tak-tır-mı-yor!

Cici cici giydirdiyorum, saçlar yoluk yoluk!

Görenler 'ay ne tatlı oğlunuz var' dediği an tepem atıyo 'tık tık tık'!

Herkese aynı açıklamayı yapmaktan sıkıldım.

It's a girl!!! :)))))

7.4.11

Gökhan Mamur; çocuk doktoru olmak için yaratılmış :)

Simre'de henüz doktor korkusu yok ama Gökhan Bey'den korkabileceğini de hiç sanmıyorum...

Gökhan Bey, çocuk doktoru olmak için yaratılmış adeta :)

Simre'yi öyle güleryüzlü karşılıyor, öyle pozitif yaklaşıyor ve en tükendiğim anlarda bile öyle güzel moral veriyor ki...

'Harika' bir bebek büyütmemiz için sabır aşılıyor bizlere...

Hangi doktor çocuğunuzun doğum gününde sizi arar da 'Anneliğinizin günü kutlu olsun, Hasan Bey'in de babalığının günü kutlu olsun iletir misiniz lütfen' der ki tebessüm dolu sesiyle?

Hatırlanmak ne kadar güzel!

İnternet sitesinde, facebook'ta ve twitter'da hiç üşenmeden hastası olmayan insanların yüzlerce sorusunu hiç atlamadan yanıtlıyor.

'hadi ama hala yanıtlamamışsınız' diyenlere ben masabaşından kızarken, o; 'sabır ve özenle tek tek yanıtlıyor herkesi'...

Şimdi heyecanla; kendisini sonsuz destekleyeceğimiz yeni projelerini bekliyoruz...

Sayesinde; taze ama son derece kendinden emin anne - baba olarak; çevremizi de doğal ebeveynlik, normal doğum ve anne sütü konusunda belki bıktıran ama bizi bıktırmayan ısrarlarla boğmaya devam edeceğiz. :)

Normal doğum'a teşvik! ama nasıl teşvik!

'Normal doğuma' teşvik için; gebeye normal doğum yaptıran doktora 2 kat maaş verilecekmiş.

Bunun getirisi - götürüsü ne olur ben bilmem..

Tek bildiğim parayla gözü boyanan doktorlardan pek hayır gelmeyeceği...

Artık iyi niyetli doktorları da aradan ayırt edemezsiniz çünkü işin içine para girdi...

Hani 'normal doğum yaparsın' diyo ama belki de yüksek tansiyonun var, bir problemin var es geçecek... İşte bunu ayırt edememe ihtimali sıkıcı!

Çünkü daha önce sezeryana daha çok para veren devlet sayesinde doktorlar;
Benim gibi kararsız gebeleri direk sezeryana yönlendirdi ya da normal doğum isteyen gebeleri 'tabi tabi, normal doğum yaparsın' diyerek son anda sezeryana aldı!?!

Şimdi ise normal doğuma daha çok para veren devlet sayesinde;
Sezeryan yapılması zorunlu, riskli doğumları bile normal doğuma zorlayacak doktorlar çıkacak diye korkuyorum!

Olur, olur öyle bir devirde yaşıyoruz, hem böylece küvez, yoğun bakım falandan da gelsin paralar!!!

Benim doktorum gerçek bir normal doğum taraftarıydı. Onun gibi daha birçok doktor mutlaka vardır, aradan ayıklamak zor olsa da umarım her gebe'nin karşısına çıkarsız ve güvenilir doktorlar çıkar.

Benim doktorumun ödülü bile var masasının üzerinde :)

Yeni gebe arkadaşım da şimdi ona emanet. Dut'çum senin kararını da verdi Altuğ Bey, laf arasında 'zaten normal yapıcaaaz' diyerek :)

Haso da, 'Altuğ Bey ve sayesinde tanıdığımız Simre'nin doktoru Gökhan Bey gibi doktorlar tanımadım ben, her sözlerinin altına imzamı atarım' der durur.

Kulaklarını sık sık çınlattığımız iki doktorumuza ne kadar teşekkür etsek az...

Karnımda büyümesinde ve doğumunda emeği geçen Altuğ Semiz ve genç kızlığına kadar emeği gececek olan Gökhan Mamur bizim için çoook değerliler!

Normal olan; normaldir :)

Annem de dahil, zayıf bu çocuk diyenler var.

Halbuki kilosu ve boyu normal ölçülerde...

Şişman, yerinden zor kalkan çocuğun sağlıklı olduğunu, al yanak çocuğun iyi beslenmiş olduğunu düşünen toplumumuz yavaş yavaş Tv ve doktorlarının bilgilendirmeleriyle aydınlanıyor.

Eminim herkes bir gün 'normal'in normal olduğuna alışacak :)

Normal doğum, normal kilo, normal yemek miktarı...

Normal olan bunlar ama beyinlerimiz anormal, normalleştirmek zaman alacak.

Tv'ler ve kampanyalar hep 'normal' e yönlendiriyor şimdi şimdi...

Eğer Altuğ Semiz sayesinde, biz hamileliğim süresinde normal beslenmenin ve normal doğumun arkasında olmasaydık şimdi öğrenecektik ve geç olacaktı...

ve eğer Gökhan mamur sayesinde bebek doğduğundan beri normal kilonun, anne sütünün, mevsimindeki sebzenin, tuzun, şekerin ve inek sütünün bilincinde olmasaydık yine şimdi öğrenecektik ve yine geç olacaktı.

Temelimiz sağlam, bizi kimse yıkamaz!

Organik Bebek :)

Bir önceki yazımda başardık demiştim neyi mi başardık?
Organik bir bebek büyüttük...

Organik pazarlarda gezmem, City farm aboneliğim ve çikolata vermeye çalışalardan kaçmalarımız 'deli mi ne' diye adlandırılsa da; bağışıklık sistemi güçlü, kendi kendini şarj edebilme özellikli hiç durmayan, yorulmayan, beklenen herşeyi yaşıtlarına göre daha erken yapan bir bebeğimiz oldu.

1 yaşına girdik ve hiç hastalanmadık, hiç ilaç kullanmadık ve kullanmaya da niyetimiz yok!

Doktorumuz Gökhan Mamur; Antibiyotik ve nezle ilaçlarına sırtını dayayan bir doktor değil. Aksine ilaç karşıtı; sevgi ve ilgiyi ilaç niyetine sunuyor bizlere :)

Bu yüzden her bebeğin sıkça kullandığı Paranox fitilimiz bile olduğu gibi duruyor, sadece 2 tane eksik içinden; biri aşı sonrası ateşi, diğeri diş çıkarma ateşi için kullandığımız 2 yarım fitil...

Aslında aşı sonrası bu tarz ateş düşürücü, ağrı kesicilerin kullanılması aşının etkisini azaltıyormuş, artık tamamen ilaçsız atlatıoruz böyle ufak tefek şeyleri de :)

Tek derdimiz diş çıkarma sıralarında oldu. Ağrı, kaşıntı, bir günlük ateş, burun akıntısı ve hatta öksürük getirdi her diş beraberinde...

Tuz, şeker, inek sütü ve gereksiz her türlü şeyden uzak (hamileliğimde beslendiğim gibi) ama tüm sebze ve etleri mix ederek karıştırdığım, adeta labarotuvar ortamında deney yapar gibi hazırladığım mamalarla, hatta yoğurt yerine kefirlerle besledik.

Hastalık, yorgunluk ve nadir tembellik vakitlerinde doktorumuzun tavsiyesiyle sadece Hipp mamalarından yedi...

'6 ay anne sütü' hariç su bile değmedi ağzına...

İlk 7 ay şişko bacaklarımızla oldukça tombul bir bebekken, 7. ay sonunda yani büyüme hızının yavaşladığı süreçte anneye benzer minyon tipli kaşık suratlı bir bebek oluverdi...

Ünlü gurmeler neler dedi?

Yaz sezonunu geride bırakırken, Türkiye'de yeme - içme hayatına yön veren ünlü isimlerden yaza dair iz bırakanlar ve kış sezonu için tüy...